EY ÖLÜM!
Sana yürüyorum ey ölüm!
Tükenmez sohbetin koyuluğunu bekle
Cebinde acıyı saklayanları anlatacağım sana
Avucunda kuru ekmek taşıyanları
Açlıktan karnı şişen yavruları anlatacağım
Daha bisküviyi tatmayan çocuklar varken
Göbekli parakolikleri anlatacağım sana
Duymak istemeyeceksin belki
Belki de sağır edecektir seni sessizliğin çığlığı
Ama sana vicdanın yoksulluğunu anlatacağım
Ve eziyetin zenginliğini
Bacıların kirletilen giysilerini anlatacağım
Bebeklerin kana bulanmış emziğini
Bekle ey ölüm!
Sohbetin koyuluğunu bekle
Geldiğimde, pervasızca saldırıların nasıl da kol gezdiğini anlatacağım sana
Ta Washington’dan duyulan;
Halepçeli dengbejin ağıtını anlatacağım
Zalimin kulağında patlayan;
İbrahim Kaşuş’un kesilmeyen sesini,
Ve monarşistlerin küfür kokan nefesini…
Sana Amerika’nın kıygısını anlatacağım
İsrail’in gadirini
Ve maşalaşmış Arapların emirini
Oluk oluk akan kanlara takas olarak
Fellik fellik petrol arayanları anlatacağım
Bekle ey ölüm! Sohbetin koyuluğunu bekle
Doğruların nasıl da boğazlarda düğümlendiğini anlatacağım sana
Yalanların nasıl da şiir gibi süzüldüğünü
Küfrün mini etekli halini anlatacağım sana
Ve haramın nasıl boncuk gibi dizildiğini
Sana taklacı adilleri anlatacağım
Yetimleri nasıl itip kaktıklarını
Şapkalı mösyöleri,
Beyaz eldivenli matmazelleri anlatacağım
Ve mazlumlara nasıl hor gözle baktıklarını
Ey ölüm!
Eli kalem tutanların
Eli barut kokanları nasıl çizdiğini anlatacağım sana
Ve meşe ağaçlarının gölgesinde
Parçalanan bedenlerin ceylan gibi kaçmadıklarını
Cadde boyu maskeli canilerin nasıl dizildiğini anlatacağım
Ve ekin duruşlu başların nasıl da ezildiğini
…
Bekle ey ölüm!
Sohbetin koyulaştığı o günü bekle
Sana bunları bir bir anlatacağım
Sen “sırların orta yere çıkarılacağı gün”ü bekle
“Yevme tubles Serâir” (Tarık-9)
----------------
Ahmet Laçin / Haksöz-Haber