Ey 28 Şubat Embeddedi! Diktatör Senin Dedendir

MUSTAFA SİEL

Anti Erdoğanist Cephede Yeni Bir Şey Yok

Diktatör Erdoğan sloganı, anadan doğma (ve sonradan olma) İslam ve Ümmet düşmanlarının epey bir süredir ağızlarına sakız yaptıkları bir slogan. Diktatör aşağı, diktatör yukarı, sağdan say diktatör, soldan say diktatör.

Sanırsınız ki Erdoğan bir hal edileverse yurtta ve dünyada tüm sorunlar bitecek, dünya cennete dönecek. Erdoğan öncesinde olduğu gibi yurtta sulh cihanda sulh hali başlayacak. Evet Erdoğan gitse yeni bir hal başlayacak ama, bu hal (Erdoğan öncesinde olduğu gibi) yurtt(aşlar)a vur, dünyada (hazırolda) dur; İslam dünyasına kaşlarını çat, batılılara sırnaş hali olacak yine.

Hele Anti Erdoğanistlerin bir tanesi var ki (kendisi 28 Şubat’ın Embedded Journalistlerinden, yani iliştirilmiş gazetecilerindendir aynı zamanda), internet sitesindeki yazılarının neredeyse tamamı bu konu üzerine kurulmuş vaziyette.

Şaşırmamak mümkün değil, yaklaşık 2 yıldır hemen her hafta bu konuya odaklanmak, evirip çevirip Erdoğan’ın diktatörlüğünü vurgulamak gerçekten çok büyük bir cehd gerektiriyor. Her kişinin harcı da değil, er kişinin harcı; yiğidi öldür hakkını yeme demişler ya atalar, hakkını yememek lazım.

Diktatör Lazımsa Onu da Biz Getiririz

Bu laik mücahidin dedesinin Birinci dünya savaşı esnasında (Suriyeli Hristiyanları memnun etmek için, isyan edecekleri iddiasıyla) Arap eşrafından önemli bir kısmını asarak, İttihat Terakkinin Irkçı politikaları nedeniyle zaten kaşınmış olan Suriye ve Arap sorununu iyice alevlendiren İttihatçı bir Osmanlı Paşası olduğunu biliyoruz, ailesi soyadını bu paşanın isminden almış.

Geçmişte de Abdülhamit’e müstebdit (diktatör) diye alaşağı eden gerçek müstebditler olan İttihatçı ekibinin en önemli figürlerinden birinin torunu oluyor kendileri. Yani İttihatçı diktatör çetenin en önemli elemanlarından (ve dolayısıyla diktatörlüğün ortaklarından) birinin torunu, şimdilerde dedesinin içinde bulunduğu şer çetesinin Abdülhamit’e yaptığını Erdoğan’a yapmaya çalışıyor, 100 yıl sonra tarihi tekerrür ettirmeye uğraşıyor.

Abdülhamit’in Diktatörlüğüne Can Kurban

Tarih kitaplarında ifade edildiğine (ve aksini iddia eden olmadığına) göre Abdülhamit muhaliflerini en fazla sürgün eder, sürdüğü yerde de uydurmada olsa bir görev verip, kendilerinin ve geride kalanlarının iaşesini temin ederdi.

Gel gör ki Abdülhamit’e müstebdit (diktatör) diyen İttihatçılar başa geçince anında gazeteleri kapatmaya, gazeteci ve başka muhalifleri (üstelik güpegündüz ve halkın gözleri önünde) infaza başlayıp, infaz etmediklerini de aç bilaç bıraktılar, sürgünlerde ve zindanlarda süründürdüler ve kimse de kendilerine karşı en ufak bir itirazda bulunacak mecal bırakmadılar.

Yazarımız hemen her hafta diktatör olarak nitelendirdiği Erdoğan’a sağlı sollu, aşağıdan yukarıdan, belüstü belaltı demeden çakıyor, hatta zaman zaman açıkça tehdit ediyor, parmak sallıyor. Anlayamadım ben bu işi, bu nasıl diktatör ki kendisine kafa tutulmasından, hatta tehdit edilmesinden rahatsız olup, bu kahraman yazarımızı sallandırmıyor, asmıyor da besliyor?

Diktatör Görmek İsteyenler Kafalarını Şöyle Geriye Doğru Hafifçe Çeviriversinler Bir Hele

Özgürlük, şura diye diye iktidarı ele geçiren iş bu İttihatçı güruh, iktidarı ele geçirdikten sonra, göstermelik olarak tahta oturttukları padişahlara davulu verip tokmağı kendi ellerine almak suretiyle, kukla padişahlar arkasında vesayetçi diktatörlüklerini (pardon özgürlükçü iktidarlarını) güzelce yürütmekte, sevapları kendilerine, günahları kukla padişah ve devlet adamlarına yazdırmakta idiler.

Gel gör ki Abdülhamit bu tekere çomak sokup iktidarı tekrar ele alınca,   müstebdit ve kızıl sultan diye diye onu alaşağı edip, vesayetçi gizli diktatörlükten açık diktatörlüğe geçen ve ele geçirdikleri iktidar ipinin ucunu 100 yıldır ne pahasına olursa olsun bırakmamakta direten İttihatçılardan daha iyi diktatör mü gördü bu memleket.

İstibdatı yıktık diyen İttihatçılar, gelen gideni aratır darbı meselini bir kez daha doğrularcasına istibdat neymiş gösterdiler tüm Osmanlı coğrafyasına. Bununla kalmadılar, paramparça ettiler devleti ve Ümmeti, hala onların çaktığı kazıkları çıkarabilmiş değil koca Ümmet.

Ulu Önder – Ebedi Şef – Milli Şef’in Siyasi Anlamı Ne Ola ki?

Bununla da kalmadılar, yıktıkları devletin son kalan parçasında alavere dalavere Kürt Memet nöbete ayak oyunlarıyla, fani diktatörlere can kurban dedirtecek bir yarı tanrı diktatör (ulu önder – ebedi şef) rejimi oluşturdular.

Ölümümün ardından da, dirisinin diktatörlüğünden halkın çektiği yetmiyormuş gibi, ölüsü adına da varisleri diktatörlük etsin diye, Olimpus tapınağı gibi bir anıt kabir kurdular memleketin tam göbeğine.

İstedikleri gibi de oldu, 15 yıl dirisinden çeken halk, 70 yılda varislerinin ulu önder – ebedi şef adına oluşturdukları siyasi, askeri, hukuki ve kültürel vesayet diktatörlüğünden çekti.

Erdoğan’a diktatör deyip duranlar, öncelikle Ulu Önder – Ebedi Şef ve Milli Şef’in ne anlama geldiğinin hesabını vermek durumundadırlar amma, bunlarda yüz yok ki utansınlar. Manda derisi gibi deri var suratlarında, utanma kızarma aramasın kimse boşuna.

Diktatör İstemezuk (Kendimizden Başka)

Bu gün diktatör istemeyiz diyen bu aydın! güruh, aslında 90 yıllık bu vesayetçi diktatörlüğün bitmekte oluşunu, insanların vesayetçi diktatörlükten kurtuluyor olmasını hazmedemiyor, kendilerinin ideolojik – fikirsel (kültürel) direğini oluşturdukları 90 yıllık batıcı vesayetçi diktatörlüklerinin sürmesini istiyorlar.

Şu anda güvenlik yasasının çıkmaması için olmadık yolları deneyenlerin karşısında diktatör Erdoğan değil de, Ulu Önderleri yada Milli Şefleri olsa idi ne derdi acaba. Her halde bu yasa öyle veya böyle çıkacak deyip bırakmazdı. “Bu yasa behemehal çıkacaktır, lakin bu arada bazıları güvenliğe kurban gidebilecektir”  (mealinde bir şeyler derdi) ve dediği de olurdu herhalde. (Bakınız milletvekili Ali Şükrü Bey’in katledilmesi olayı).

Ey diktatör istemeyiz diyen (kendilerine) demokrasi havarileri, 90 yıldır halka yarı tanrı kıldığınız ve bu gün ancak Kuzey Kore de görülebilen yarı tanrı diktatörlük uygulamalarının devamını hala ısrarla sahiplendiğiniz Ulu Önderiniz ve onun adına kurulan vesayetten daha iyi diktatörlük mü gördü bu halk?

Ama olsun, bizim diktatörlerimiz bir başka diyorsunuz tabi ki. Tatlı diktatör, yorgun diktatör, sempatik ve empatik diktatör, canım diktatör? Zaten sizin imanınızın esası bu, la diktatör illa … (diktatör iztemezük ancak … ‘dan başka)

Esed Ve Sisi Demokrat, Erdoğan Diktatör Öyle mi?

Hadi tarihten geçelim, o uzakta kaldı, geçmişe takılıp kalmamak lazım diyelim. Bu nedenle Suriye ‘de Baas ve Esed diktatörlüğünü 40 - 50 yıldır görmediğinizden de geçelim, peki ama 4 yıldır Suriye’deki diktatöre niye tek bir laf etmiyorsunuz?

Yada Mısırdaki Sisi diktatörüne. Sabah akşam fatiha yerine andımızın yanında demokrasi ve özgürlük duası okuyorsunuz da, demokratik bir seçimle gelen Mursi’yi yıkan şu Sisi diktatörü hani, ne çabuk unuttunuz, daha bir yıl kadar geçti şunun şurasında.

Tamam, içten olmasa, çok yıpratmamak kaydıyla da olsa, en azından tutarlılık olsun diye, ağız ucu ile de olsa şöyle bir eleştirmez mi insan Esed ve Sisi’yi. Olur mu hiç, laik mücahid kardeşliği izin verir mi, zalimde olsa mazlumda laik mücahid kardeşler hep haklıdır, haksız olmadığı yerde yine haklıdır. Hiç laik mücahidler hata yapar mı?

Seçimle Gelen Mursi Diktatör, Darbeyle Gelen Sisi En Hakiki Demokrat

Eğer Mursi yıkılmasa idi, muhtemelen Erdoğan’la beraber O’na da çakacaktınız her fırsatta. İyi ama cismen ve resmen darbe yapan Sisi’ye niye hiç gıkınız çıkmıyor, hatta içten içe bir sevgi duyuyor, gururlanıyorsunuz Sisi ve diktatörlüğü ile? Çaktırmamaya çalışsanız da anlaşılıyor her söz ve yazınızdan bu.

E haklısınız, ne de olsa Sisi’te Ulu Önderiniz gibi asker, batıcı, laik ve İslam düşmanı, Onu desteklemeyip te Mursi’yi mi destekleyecektiniz yani?

Darbe ve diktatör mü dediniz, olur mu canım, bunlar ancak sizin karşınızda olanlar ve duranlar için geçerli ithamlardır. Sizin yanınızda olursa, Hitler bile olsa masumdur, hatta en büyük demokrattır. Zaten faşist diye günde iki kez küfrettiğiniz Hitler ve Mussoloni bile ilhamını sizin Ulu önderinizden aldığını söylememiş miydi, niye kızıyor ve küfrediyorsunuz onlara, dürüst olun biraz.

Kurtar Bizi Batı Baba

Sabah akşam diktatör diktatör diye avazı çıktığı kadar bağıranlar, aslında kendi vesayetçi diktatörlüklerinin ellerinden alınmakta olduğunu, vesayetlerinin adım adım sona erdiğini görmenin ve buna karşı yurtiçindeki zinde ve zinde olmayan güçlerin bir şey yapamayacağının ortaya çıkmasının verdiği kabızlıkla yırtınıyor, tek ve son çare olarak gördükleri yurt dışı güçlere imdat çığlıkları ile SOS vermeye çalışıyorlar, bu nedenle zırlayıp duruyorlar aslında.

Malum bunlar batının üvey evlatları olup, 100 yıl önceleri halkın bağrına bir bıçak gibi saplanmışlar. Halk bunları her geçen gün biraz daha bağrından dışlarken, mecbur kalıyorlar tekrar üvey babalarına sığınmaya, hakir görülmek ve azar işitmek pahasına da olsa. Hani bir zamanlar birileri Özal’dan kurtulmak için şapkalı babalarına kurtar bizi baba diyorlardı ya hani, onun gibi (o da iyi kurtarmıştı onları).

Mesele Erdoğan Yada Diktatörlük Falan Değil

Gezi Parkı olayları çıktığında meselenin yeşillik olmadığını, 17-25 Aralık Sürecinde de Yolsuzluk olmadığını; batı ve batıcıların asıl meselesinin, Erdoğan’ın kişiliğinde yeniden ayağa kalkmaya çalışan halkımızın ve tüm ümmetin derin bilinçaltındaki İslam, Ümmet ve bağımsızlık bilinç ve iradesine (yılanın başını küçükken ezmek lazımdır darbı meseli iktizasınca) büyüyüp yaygınlaşmadan diz çöktürmek olduğunu defalarca beyan etmiştik.

Bu süreçle eş zamanlı başlayan Diktatör Erdoğan kampanyası da, tıpkı Gezi ve 17 Aralık Süreci gibi Erdoğan’ın şahsında bu derin bilince diz çöktürme amaçlı, ulusolcu ve cemaat kurşunlarının hedefi devirememesinin ardından, son çare olarak görülen batının diz çöktürme operasyonlarına malzeme oluşturma ve meşruiyet sağlama amaçlı planlı bir operasyona benzemektedir.

Yoksa, bazı kişi ve çevrelerin yaklaşık iki yıldır her Allah’ın günü diktatör Erdoğan sakızını çiğnemelerinin rasyonel başka hiçbir açıklaması yoktur. Özellikle Paralel vesayetine girmiş CHP’nin zaten böyle bir projeye göbek atarak balıklama dalması, HDP ile Kandilinde razı edilmeye çalışılması ile, oluşturulabilecek bir kargaşa ortamında Erdoğan’ın bir şekilde saf dışı edilmeye çalışıldığı görülmektedir.

Bu Savaş Bitmez, Ancak …..

Şunu kabul etmek gerekiyor. Erdoğan’ın şahsında mücessemleşen, (mevcut konjonktürün elverdiği şartlarda son sınırına kadar kullanmak suretiyle imkanlar nisbetinde) bağımsız ve Ümmetçi iç ve dış politikanın batı ve batıcılarca kabul edilmesi asla mümkün değildir.

Bu nedenle bu politika devam ettiği sürece batı ve batıcılarda mücadeleden asla vaz geçmeyecektir. Taki bu politikaların ana ve sembol unsuru olan zat tasfiye edilip, tekrar eski laik ulusçu ve teslimiyetçi politikalar izleyecek bir ekip yönetime gelsin yada batı kendi derdine düşüp İslam dünyası ile uğraşamayacak duruma düşsün yada İslam dünyası batının uğraşılarına karşı topyekün ayağa kalkarak batıyı yıldırsın.

Bu şıklardan hiç birisinin yakın bir vadede gerçekleşmesi pek mümkün görünmediğinden, biz daha çok geziler, 17 Aralıklar, diktatör Erdoğan kampanyalarına şahit olacağız yaşadığımız sürece.

Ancak Erdoğan bir suikastla ortadan kaldırılması ve (muhtemelen) arkasından gelenlerin diz çökmesi halinde savaş bitebilir. (Acaba bizim yorgun demokratlar böyle bir suikasta nasıl bakarlar, tilkiye demişler ki tavuk yermisin, gülesimden söyleyemiyorum demiş ya, herhalde tilkinin durumuna dönerler muhtemelen ve tabi suikasttan sonra bol bol timsah gözyaşları dökerler).

Erdoğan Diktatör Olabilir mi?

Batıcıların 90 yıllık diktatörlük serencamını yukarıda arz ettik. Şimdi şu soruya cevap arayalım, Erdoğan diktatör mü yada ileri de diktatör olabilir mi? Şu anda diktatör olmadığı kesin ve bu gerçeği anlamak için sadece şu vakıa yeterli bana göre. Bu nasıl diktatör ki, anasına ve hamına yapılan en galiz küfürleri sineye çekmek zorunda kalıyor?

Erdoğan arzulasa bile (ki bence böyle bir arzusu asla söz konusu değil) ileride diktatör olma ihtimali de yok bana göre. Çünkü, (neredeyse imkansız derecesinde bir ihtimal olmakla beraber) velev ki Türkiye’nin iç dinamikleri ve şartları buna imkan sağlasa bile, batının Türkiye gibi kilit bir memlekette Erdoğan gibi batı karşıtı bir diktatöre izin vermesi ihtimali daha büyük bir imkansızlık  ihtimali.

Ama eğer Erdoğan batıcı olsaydı seve seve izin verir, hatta desteklerlerdi, tıpkı Mısır’da Sisi darbesi ve diktatörlüğünü desteklediği gibi. Seçimle işbaşına gelmiş Mursi’ye katlanamayan batı, diktatörleşmiş bir Mursi’ye katlanabilir miydi?

Batı ancak batıcı diktatörlere izin verir, hatta teşvik primi verir. Misal mi, İslam dünyasında son 100 yılda Türkiye dahil gelip geçmiş ve halen iktidarda olan diktatörlerin istisnasız hepsi.

Meselenin Erdoğan Olmadığını Hala Anlamayan Bazı İslamcılara

Batının ve içimizdeki batıcıların bu çabalara göbek atarak destek vermesi gayet tabiidir. Lakin kendini İslamcı olarak niteleyen bazı zevatın bu çabalara destek vermesi, aslında kendini inkar anlamına gelmektedir.

Elbette Erdoğan ve Davutoğlu eleştirilmez ve hata yapmaz olmadıkları gibi,  metot olarak ta eleştirilebilir (ve iyiniyetli ve rasyonel – makul eleştiriler yapılmalıdır). Lakin, bu ikili hangi diktatörlüğü yaptılar da bazı İslamcılarca bu denli sert eleştiriliyorlar, batı bu ikiliyi tasfiye etmek için tüm gücünü kullanırken, bunların BOP’çu ve işbirlikçi olarak nitelendirilmesi hangi rasyonel – makul analizlere dayanıyor?

Üstelik bu eleştirilerin İslami kaygılar ve argümanlarla, İslam ve Ümmetin maslahatı gözetilerek, yıkmak değil yapmak için yapılması gerekmiyor mu? Gezicilerin, Ulusolcuların, Halk TV, Oda TV, T24 vd. ağızlarıyla ve argümanlarıyla eleştiri yapmak ne anlama geliyor?

Anlaşılan Bazıları 28 Şubatı Çabuk Unutmuş

Eğer Erdoğan arzu etse ve imkanını bulup diktatör olsa bile, en fazla Abdülhamit kadar diktatör olabilir. Peki onu diktatör olarak tanımlayıp hal etmek isteyenler, ellerine fırsat geçse kim gibi bir diktatör olacaklar, şöyle biraz geriye tarihe bir bakmak gerekmez mi?

Öyle çok değil geçen hafta 19. yıl dönümünü idrak ettiğimiz 28 Şubat Sürecini hatırlamamız bile yeter aslında Erdoğan’ı hal etmek isteyenlerin yerine gelecek gerçek diktatörleri tahmin edebilmemiz için.

Demokrasi ve basın özgürlüğü diye yırtınanların, iktidara geldikleri ilk gün bazı gazetelere el koyacaklarını ağızlarından kaçırmaları, Erdoğan’ı gizli ajandaya sahip olmakla suçlayarak yıkmak isteyenlerin kendi gizli ajandalarını ortaya koymuyor mu?

Gölge Etmeyin Yeter, Başka İhsan İstenmiyor Sizden

Batıcı Anti Erdoğanistler için demokrasi demek kurdukları vesayet düzeninin devamı, cumhur demek, kendi dar gruplarının diktatörlüğü demek. Yoksa dağdaki çobanla aynı oya sahip olmayı sindirememelerini ve kendilerine kayıtsız şartsız destek vermeyenleri göbeğini kaşıyan adam, makarnacı ve kömürcü diye hakaretlere boğmalarını nasıl yorumlayabiliriz.

Elbette bizler Erdoğancı yada demokrat olamayız ama, varlık nedenleri İslam ve Ümmet düşmanlığı, temel kişilik özellikleri ise demokrasi takiyyesi arkasında dibine kadar diktatörlük olanların vesayetlerini sürdürme çabalarına nasıl payanda olabiliriz?

Tamam, metot yada uygulamalarına olan eleştirileriniz nedeniyle destek olmayın Erdoğan’a ama, hiç olmazsa köstekte olmayın. Zaten gölge etmeyin başka ihsan istenmiyor sizden.