Evlenmek mi, aile kurmak mı?

Mustafa Ulusoy evliliğin hangi mantık ve duygu durumu üzerine inşa edilmesi gerektiğini inceliyor.

Mustafa Ulusoy / Zafer Dergisi

Evlenmek mi, aile kurmak mı?

“Neden evlenmeli?” sorusuna benim bulabildiğim cevap, ‘aile kurmak için’ olacak. İnsanın gerçekten ihtiyacı olan, evliliği cennete çeviren, hayatı daha yaşanılır kılan bu aileyi inşa edebilmektir.

En büyük savaşlar nerede oluyor? Irak’ta mı, Filistin’de mi? En büyük incinmeler nerede yaşanıyor? Atılan bir kurşunda mı? Yıkılan bir evin altında kalmakta mı?

En büyük mutluluklar nerede yaşanıyor? İnsanın cenneti neresi? Bir tatil diyarı mı? İş yerlerinde geçirilen zamanlar mı? Sessiz bir orman mı?

İnsanın cenneti ve cehennemi neresi? Öyle bir yer var ki, insanın hem cenneti, hem cehennemi oluveriyor. En büyük mutlulukların sahnesi olabildiği gibi, bir anda en büyük savaşların meydanı oluveriyor. Cennetten cehenneme, cehennemden de cennete anlık geçişler oluyor. Ânında cennet, ânında cehennem kurulabiliyor burada. 

Burası evlilik. Büyük mutlulukların da büyük meydan savaşlarının da mekânı. Modern zamanlarda ise evlilikle ilgili iyi haberler duyulmuyor. Kötü bir el, cennete el atmış sanki, duvarlarını kirletiyor, eşyalarını kırıyor, düzenini bozuyor. 

Evlenen insanlar genelde mutsuz. Evlenir evlenmez aşklarının bittiğinden, kocaları ya da hanımları ile düş kırıklıkları yaşadıklarından şikayetçiler. Aradıkları şeyleri bulamadıklarından yakınıyorlar. Evliliklerde ki çatışmalar, boşanma oranlarının gittikçe yükselmesi, insanlarda evliliğe karşı bir ürküntü uyandırıyor. İnsanlar evlenmekten korkuyorlar. Evliliğin insanı boğan, özgürlüğünü kısıtlayan taraflarından dem vuruluyor.

Evlenmeye karşı olan insanlarla konuşunca onlar daha da mutsuz. Her ne kadar evlilik karşıtı olduklarını söyleseler de, hayatlarında hep bir şeyin eksik olduğunu vurguluyorlar. Ama eksik olan bu şeyin ne olduğunun adını koymakta zorlanıyorlar. Mutlu olacaklarına inansalar evliliğe karşı olmayacaklar belki de. Ama evlilikte mutlu olmanın garantisi yok.

Modern hayatta evliliğe karşı olan, ama evli olmamaktan da huzursuz insanlar bu sefer evlenmeden birlikte yaşamaya sığınıyorlar. Birlikte yaşamak bir çok açıdan insana cazip geliyor. Kişiler aralarındaki ilişkide birbirlerine daha az sorumluluk hissediyorlar. Kendilerini evlilik bağı ile bağlamak istemiyorlar. Bu özgürleştirici durum öte yandan hâlâ insanın çok temel bir ihtiyacını karşılayamıyor. Birlikte yaşayan insanlar da mutsuz. Peki ama o halde insanlar ne istiyor? Bilmeden ne istiyorlar ve neyi kuramıyorlar?

İNSAN NEDEN EVLENİR? 

Bu sorunun cevabını “birlikte yaşamak için” diye verirsek o zaman “birlikte yaşamak için evlenmek gereksiz” diyenler çıkabilir. Birlikte yaşamak da insana yetmediğine göre, evlenip birlikte yaşamak da insana yetmiyor.

Bir başka açıdan evliliği, “iki insanın birlikte yaşaması” olarak tanımlarsak işimiz kolay. Bir ev tutmak, gerekli olan eşyaları almak, sonra nikah kıymakla işimiz tamamlanıyor. 

Yıllar önce evli bir çiftle sorunları üzerinde konuşurken her ikisinin de sarf ettikleri iki sözcük çok dikkatimi çekmişti. Her ikisi de kendi anne baba ve kardeşlerinden bahsederken, “benim ailem” ya da, “onun ailesi” diye konuşuyorlardı. O an zihnimde bir şimşek çaktı. Durdum. Ve onlara “Aileniz kimlerden oluşuyor?” diye bir soru sordum. Her ikisi de ne demek istediğimi henüz anlamamışlardı. Büyük bir şevkle anne babalarının ve kardeşlerinin adlarını sıralamaya koyulmuşlardı. 

Bu çiftin sorunu nedir? Bu iki insan bir ev tutmuşlar, eve eşyalar almışlar, nikah yapmışlar, evlenmişler ama aile olamamışlardı. Her ikisi de “benim ailem” denildiğinde hâlâ anne babasının ailesini kastediyorlardı. Halbuki benim ailem derken her ikisinin de, ikisi tarafından kurulmuş, inşa edilmiş yeni bir aileyi kastetmiş olmaları gerekirdi.

İşte insanlar neden evlenmeli sorusuna benim bulabildiğim cevap, “aile kurmak için” olacak. İnsanın gerçekten ihtiyacı olan, evliliği cennete çeviren, hayatı daha yaşanılır kılan bu aileyi inşa edebilmektir. Birçok mutsuz evlilikte inşa edilmemiş bir aile görürüz. Kişiler evlenmekle işlerinin bittiğini zannetmişler, kendilerini salmışlar, daha ileri emek sarfetmenin gerekliliğini unutmuşlar, obur bir insanın yemeklere saldırması gibi, onlar da evlenir evlenmez, evlilikte bulmayı umdukları mutluluğa saldırmışlardır. Emek sarf edilmeyen bir ilişkide ise, masa bomboştur. Yiyecekler henüz pişmemiş, hamur henüz yoğrulmamıştır.

AİLE KURMAK

Aile kurmak ne demektir? Öncelikle aile kurmak için illâ da çocukların olması gerekir diye düşünmemelidir. İki kişi arasında da bir aile kurulabilir. Ancak çocuklarla bu aile daha bir zenginlik kazanır.

Aile kurmak iki insanın birlikte yaşaması ya da birlikte bulunması demek değildir. Bu evliliktir. Aile kurmak yeni bir ilişki biçimi inşa etmektir. Birlikte yaşamak bir sanattır. Her iki insanın da, öncesinde yıllardır şekillendirdiği belli ilişki biçimleri vardır. Her ikisinin de repertuarında kendine özgü davranış kalıpları oluşmuştur. Sorun her iki tarafın da artık emek sarf ederek yeni bir ilişki inşa etme çabasına girmesidir. Evliliklerde unutulan nokta budur. Nikahlanma sonrası birlikte yaşamaya başlamakla her şey aslında yeniden başlamaktadır. Evliliğin hem en zor hem de en tatlı tarafı da budur. 

Ünlü sosyolog Bauman’ın bize ustaca gösterdiği gibi, çeşitli birliktelik biçimleri vardır. Örneğin işlek bir caddeyi ya da alışveriş merkezini düşünün. Burada insanlar birlikte vardır. Ancak caddedeki yaya hiç kimseyle karşılaşmadan, hiç kimsenin gözüne ilişmeden, bir yerden öbür yana gidebilir. Caddede insanlar birbirlerinin yanındadır, yan yanadır. Ancak kişiler birbirleri ile birlikte değillerdir. 

Ya da bir istasyon birlikteliğini düşünün. Burada birazdan ayrılacaklarını, herkesin kendi yoluna gideceğini ve ondan sonra da asla buluşamayacaklarını bilen yabancılar bir araya gelirler. Ancak bunlar ayrılmadan burada ve şimdi, içinde bulundukları mekânı paylaşma zorunda olduklarını bilen yabancılardır. Burada da insanlar, hâlâ birbirlerinin yanındadır. 

Bir başka birliktelik biçimi bir işyerindeki ya da fabrikadaki ölçülü ve tavında birlikteliktir. Bu diğerlerinden farklı olarak kasıtlı bir birlikteliktir. İnsanları bir araya getiren amaçlar, bunların birlikte olma amaçlarıyla aynı olmayabilir. Bu tip yerlerde kısa ve keskin karşılaşmalar vardır. Ofis ve işyerleri de kısa birliktelik için ustaca tasarımlanır.

Bugün sıkıntı hissedilen evliliklerde evler, caddeler, istasyonlar, iş yerleri kadar soğuklaşmıştır. Çünkü ilişkiler birbirlerinin sadece fiziksel olarak yanında olma halinde yaşanabilmektedir. Aynı evde yaşayan insanlar evlerine girer girmez kapılarını kapatırlar. Sonra herkes yine kendi odasına girip yine kapılarını kapatırlar. Aile kuramamış evliliklerde evler, kişilerin yana yana ama ayrı ayrı yaşadıkları çok amaçlı bir eğlence merkezi haline dönüşmüştür. 

Buralarda sorun ‘yanında olma’, ya da ‘yan yana olma’ hali, ancak ‘ile olma’ ya da ‘için olma’ hali olamamadır. ‘Yanında olma’ halinde, iki insan birbirinin iç dünyasında neler olup bittiğinden habersizdir. Birbirine açılmamıştır. Açılma ihtiyacı da duymamaktadır. Hatta özellikle açılmaktan da kaçınmaktadır. 

İle olma’ birliktelik biçiminde iki insan arasında bir açılım meydana gelir. Bu kanaatimce evlilikten aileye geçmede en temel geçiş noktasıdır. İki insanın birbirine içsel dünyasını açması ile birlikte iki ayrı dünya arasında çok özel bir köprü kurulur. Artık karşıdaki insan için kayıtsız kalamazsınız. Her iki insan arasında mevcut olan “kişiler arası mesafe” olabildiğince kapanır. Sanki gizli bir el, bu iki insanı birbirine bağlar. Birbirine açılma ile iki kişilik bir evren kurulur. İki kişi, sahip oldukları duygu ve düşünceleri ötekine aktarır. İki insan tanışmaya başlar.

İçin olma’ halinde ise, artık iki insan arasında ilişki biçiminin dinamiği şefkât üzerinden yürümeye başlar. Kişi ötekiyle koşulsuz, karşılıksız ilgilenir. İlgilenme ve ona özen gösterme temel bir unsurdur. Kişi, ötekini dert edinir. Varlığını önemser. Âdeta onun için sorumluluk duyar. 

‘İçin olma’ hâlinin daha üst düzey bir hâli, her ikisinin birlikte Yaratıcı için yaşamasıdır. Bu aile duygusunun en üst halidir. “O’nun için birlikte yaşayabilmek için, birbirinin varlığını önemseyerek yaşamak” biçimini kazanan iki kişi, artık birbiri ‘için’ vardır ama bu varoluş halleri ‘O’nun için varolmak içindir.’ İlişkinin temel dinamiği, birbirine fedakârlık, feragat düzeyine ulaşmış iki ayrı dünya, kendi bireyselliğini yitirmeden birbirinin içine geçmiştir. İki insan arasındaki mesafe olabildiğince azalmıştır.

Her iki kişi de varoluşlarını borçlu oldukları Mutlak Varlık’a karşı kendilerini sorumlu hissederler. Hayatlarını O’na göre tasarımlarlar. Her biri hem kendisinin hem de ötekinin “O’nun için yaşaması için” birbirlerine sorumluluk hisseder. “O’nun için yaşaması için” ötekine özen gösterir. Mutlak Varlık için, ötekinin varoluşuna ilgi duyar. O’nun adına onu önemser, şefkât eder ve merhamet gösterir. Ötekinin varlığını boşveremez artık. Yaratıcı ise, onları hiç boşvermez. Yaratıcı’nın özel ilgisine, merhametine ve şefkâtine mazhar olurlar.

Bir evlilikte işler çok iyi gitmiyorsa şu soru işe yarayabilir: Sadece evlendik ve orada mı kaldık? Biz evlendik ama bir aile inşa edebildik mi? Eğer nişanlıysanız nişanlınıza artık onunla evlenmekten vazgeçtiğinizi, bunun yerine evlenip aile kurmak istediğinizi belirtebilirsiniz. Eğer bir kişiye evlenme teklifi yapma hazırlığındaysanız, bunu söyleyeceğiniz görüşmenizde niyetinizin sadece evlenmek değil, onunla bir aile kurmak olduğunu vurgulayabilirsiniz. Her iş niyetle başlar ve ameller niyetlere göredir.

Kültür Sanat Haberleri

Genç Birikim dergisinin Aralık 2024 sayısı çıktı
Vatanına dönerken yaşadıkları kadar ağır değildi yükü
“Made in Gaza: From Ground Zero” Savaş bölgesinde mahsur kalan film yapımcılarının sesi oluyor
Taksim Camii Filistin Kitap ve Kültür Günlerine ev sahipliği yapacak
Ümraniye Kitap Fuarı cumartesi günü başlıyor