“Dünya ve âhiret hakkında (düşünesiniz diye). Sana yetimleri de soruyorlar. De ki: Onların durumlarını iyileştirmek hayırlı bir iştir. Onlarla içli dışlı olursanız zaten onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah düzeltenden bozanı ayırıp bilir. Allah dileseydi sizi güçlüğe düşürürdü. Hiç şüphe yok ki Allah izzet ve hikmet sahibidir” (Bakara: 220).
Allah Resulü (s.a.) de şu müjdeyi veriyor:
“Yetimi himayesine alan kimse ile ben cennette şehadet ve orta parmak gibi yan yana olacağız”.
Bir çocuğun babası ölebilir, annesi geçimini ve bakımını sağlamaktan aciz olabilir, ama İslam toplumu büyük bir aile olduğu için yetimin ihtiyaç içinde ortada kalması söz konusu olamaz, olmamalıdır. İslam devleti yetimleri korumak için gerekli tedbiri alır, hayırsever müminler de bütün yükü devlete bırakmadan güçleri ölçüsünde yetimleri himayelerine alarak, onları evlat ve kardeş bilerek, bu duygu içinde bağırlarına basarak sanki yetim kalmamışlar gibi yaşayıp yetişmelerini sağlarlar.
Bu himaye vazifesi yalnızca yetimlere özgü de değildir; çocuklarına bakmaktan aciz ailelerin çocuklarına ya aileleri içinde veya daha uygun ise kendi aileleri içine alarak bakıp büyütmek, ümmeti için hayırlı birer insan olarak yetiştirmeye çalışmak da önemli bir hayır, sevaplı bir ibadettir.
Bu konuda bir yanlış bir de doğru vardır.
Yanlış olan yetimi, kimsesizi, terk edilmişi alıp resmen evlat edinmektir.
İslam evlat edinmeyi caiz görmüyor; çünkü bu uygulamada farklı zaman ve mekânlarda helalleri haram kılma, haramları helal kılma, hak sahiplerini haklarından mahrum etme gibi sakıncalar bulunuyor. İslam aileye ve soy bağına önem verdiği için her çocuğun kendi ailesini bilmesini, onların soyadlarını taşımasını, aile bağının gerekli kıldığı hukuk ve âdâba riayet edilmesini istiyor. Keza evlat edinenin asıl yakınlarının, evlatlık yüzünden mirastan tamamen veya kısmen mahrum hale gelmelerini de haksızlık olarak görüyor.
Bir de mahremiyet meselesi var.
İster himaye dilen çocuk olsun ister evlatlık alınan çocuk olsun bunlar ergenlik çağına geldiklerinde içlerinde doğmadıkları ailelerin çocukları ve akrabaları olmadıkları için o aile fertlerine karşı örtünme ve ilişki sınırlarına riayet etme yükümü altına girerler.
Himaye edilen çocuk annesini, babasını, diğer aile fertlerini bilir, onlara karşı vazifelerini yerine getirir; himaye eden aileye karşı ise hürmet, muhabbet ve minnettarlık içinde olur, iyiliklerini unutmaz, gerektiğinde çocukları gibi onlarla ilgilenir ve yardımcı olur.
Peygamberini seven ve cennette O'na yakın olma saadetini tatmak isteyen her mümin imkânı müsait ise bir veya daha fazla çocuğu (yetimi veya muhtacı) himayesine almalı, en büyük değer olan insanın sokaklarda zayi olmasına, mafyanın eline düşüp dilencilik yapmalarına, kötü alışkanlıklar edinmelerine seyirci kalmamalı, hayırlı ümmet topluluğunun çoğalması ve güçlenmesine bu cihetten de bir katkı sağlamalıdır.
Yeni Şafak