Evlad-ı fatihan!

Ali Bulaç

20 Eylül tarihli yazımdan Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz'ın küçük bir bölümü köşesine taşıması üzerine "Türklüklerini sorguladığım zehabına kapılanlar" tepkiler gösterdiler. Hürriyet yazarı ailesinin başından geçen dramatik olayları anlattıktan sonra yazısını şöyle bitiriyordu: "Dedem bu sözleri okumuş olsaydı şöyle derdi: "Haydi vre, sen kim oluyorsun da bizim Türklüğümüzü tartışıyorsun!" Bana "Bu adama bir mektup yaz" derdi, "evlad-ı fatihan diye bir şeyi duymuş mu?"

Rahmetli dedesi -mekânı cennet olsun- sahiden bana sorsaydı, şöyle cevap verirdim:

-Gayet iyi biliyorum. Benim için Balkan Müslümanları İslam ümmetinin aziz parçasıdırlar. Fatih ve fetih hepimizin kolektif hafızasında kutlu bir hatıradır.

İlk doğan çocuğuma Fatih ismini verdim. Balkan Müslümanlarının sorunlarıyla 1973'te tanıştım. Kosovalı Müslümanlardan müftü Rıza Gaşi ve çevresiyle rahmetli Muzaffer Ozak'ın Sahaflar'daki dükkânında tanıştım, onlara gönderdiğim koli koli İslami ilimlerle ilgili kitaplar yüzünden Bayrampaşa'da mukim materyalist Balkanlıların tehditlerini aldım. Bana şunları yazıyorlardı: "Bizim dine, Müslümanlığa ihtiyacımız yok, Atatürk cumhuriyetindeki mücadelemiz sizin gibi gericilerin kökünü kazımaktır."

Sırp katiller Bosnalı Müslümanlara soykırıma başladığında ilk tepkiyi verenlerin ön safında yer aldım. Çerkez Cevat, Arnavut Burhan, Türk Ahmet Faruk, Kürt Abdurrahman, Gürcü Süleyman, Laz Hüsnü ile hemen "Bosna Dayanışma Grubu"nu kurduk. Anadolu'yu ayağa kaldırdık, Dışişleri Bakanlığı'na bilgi ve araştırmalar düzeyinde lojistik destek sağladık, İslam Konferansı Örgütü'nü harekete geçirdik. Sadece Türkiye'ye değil, İslam âlemine de Bosna dramını duyurmaya çalıştık.

Bosna'da ilk şehit düşen Türkiyeli bir Kürt mücahit idi. Kendisiyle tanışmayı hayatımın en güzel anısı kabul ettiğim Aliya İzzetbegoviç'in ilk defa Türkçeye çevrilen kitabına ben önsöz yazdım ve bu büyük bilgeyi İslam'ın büyük şairi Muhammed İkbal ile aynı kulvarda mütalaa ettim. Toplantılar, geceler düzenleyip yardım topladık. Bosna Cumhurbaşkanlığı'nın özel teşekkürüne mazhar oldum. İlk Balkan Konferansı'nda Balkan Müslümanlarının hak ve hukukunu en yüksek perdeden Ohri'de savundum. Defalarca Üsküp, Sarayova, Kalkandelen, Gostivar, Priştine'ye gittim, Müslümanların dertlerini dinledim, yazdım, Türkiye kamuoyuna anlattım. Boşnakçaya ve Arnavutçaya dört kitabı tercüme edilen birkaç yazardan biriyim. "İslam ve Demokrasi" kitabımın Arnavutça çevirisi üzerine tanıtımı için Prizren'e gidip de gece yarısı Priştine'ye dönerken Çetnik katillerin son anda saldırısından kurtulan konvoyun içindeydim.

Kafkas Müslümanları için de aynı hassasiyeti gösterdim. Hocalı katliamı olduğunda ilk tepkiyi verenler arasında yer aldım. Bakü'de, Tiflis'te ve Erivan'da Kafkaslı Müslümanların uğradığı zulüm ve haksızlıkları savundum. Hiçbir zaman etnik kökenimi önemsemedim, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan asla rahatsız olmadım. Benim için yegâne kriter insanlık haysiyetini ve değerini, ahlaki kemalin sahici yollarını gösteren İslam ve İslam kardeşliği, ümmetin birliğidir. Kendi etnik kökenimden olan inkârcı, ahlaksız, hırsız ve faşist binlerce insanı Balkanlı, Kafkaslı (Arnavut, Boşnak, Pomak, Makedon, Sırp, Çerkez, Gürcü, Çeçen, Abhaz, Azeri, Türk, Kürt, siyahi) bir Müslüman'a değişmem.

Bu arada Mehmet Y. Yılmaz'ın dedesine şunu da sormak isterdim:

-Ben Balkan ve Kafkas Müslümanları için bunları yapabildim. Pekiyi, bugün senin gölgene sığınan torunun Bosna'da Müslümanlar katledilirken neredeydi? O ne yaptı? Hangi etkinliğe katıldı? Ben evlad-ı fatihandan anlamam da kendisi mi anlıyor? Torunun neden din ve vicdan özgürlüklerinin önünde engel, neden Anadolu halkını küçük görüyor?

-Yakup dede, torununun rüyasına girersen, lütfen bu milliyetçi-ırkçı dili ve belden aşağı vurmayı bir kenara bırakıp analitik bir dil kullanmasını öğütle.

Yazımın konusu başkaydı, Yılmaz provoke etti. Balkanlılar ikiye ayrılır: Begoviç ve Kusturica yolundan gidenler. Biz Begoviç'in tarafındayız.

ZAMAN