'Çıksın karşıma, neden çıkmıyor? Ben O'na oğlumu sağlam teslim ettim. O'nun ocağı söne, boynu devrile, evi yıkıla! Tuhh lanet ola! Bana cevap verecek... Çocuğum kaçmış diyor nasıl kaçabilir? Allah'ından bula... Bana oğlumun mezarını versinler, kemiklerini versinler... Allah affetsin onları ben etmem...'
Böyle seslenmişti bize, beyaz başörtüsünün saklayamadığı nemli gözleriyle Berfo Ana.
Oğlu Cemil Kırbayır, 12 Eylül darbesinden haftalar sonra darbecilerin emir erleri tarafından gözaltına alınmıştı. Yıllarca oğlunun evin kapıdan girip gelmesini bekledi. Ta ki dönemin İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, Ak Parti milletvekili Zafer Üskül'ün 'Cemil Kırbayır işkencede öldürüldü' açıklamasına kadar... O günden beri, yedi yıl boyunca oğlunun kemiklerini aradı. Oğlunun bir mezarı olsun, başına gidip Fâtiha okuyabilsin; vakti gelince de yanına gömülebilsin istedi. Olmadı. Oğluna bile değil, onun kemiklerine hasret göçtü bu diyardan.
Politik doğrucu, her dâim en muhalif, pek steril solcularımızın 'Hayır' dediği referandumdan 'Evet' sonucu çıktığı için Kenan Evren'in yargılandığını görebildi en azından. Mahkeme salonuna geldi. Hâkim Türkçe bilip bilmediğini sordu. Berfo Ana, elinde oğlunun fotoğrafı, vakur ama yaslı, orada olmayan Evren, sanki oradaymış gibi sanık sandalyesine bakarak haykırdı:
'Kenan Evren, sen hiç utanmadın mı benim çocuğumu öldürürken? Evin yıkılsın, ocağın sönsün. Sen benim evimi yıktın. Elin ayağın titremesin Evren, buraya gel!'
Ve hakime dönerek: 'Sen o namussuzu neden buraya getirmedin?' diye sordu. Ne kadar haklıydı, değil mi?
Bir oğlu sürgüne giden ve bir oğlunu da işkencede kaybeden 105 yaşındaki Berfo Ana ambulansla Ankara'ya kadar yolculuk edip, o salona gelebilmişti de telekonferansla mahkemeye bağlanıp 'Bugün olsa gene ihtilal yapardık' diyen Evren ve Şahinkaya gelmemişti, getirilmemişti.
Darbecilerin suçlarını muhtelif sebeplerle geçiştirmemiz istendiği zaman, Berfo Ana'nın gözlerini hatırlayalım. Darbenin ne demek olduğunu, nelere mal olduğunu o bir çift gözün yüklendiği acıdan daha iyi anlatan hiçbir şey yok çünkü. Belki bu dirayeti sürdürebilirsek, oğlu Cemil'in de kemiklerini bir gün bulabiliriz.
Allah rahmetini senden esirgemesin Berfo Ana, inşallah o cennet mekânda oğluna kavuşursun. Ve elbette, zalimler için yaşasın cehennem!
PKK'ya bir soru: Engin Ekşi nerede?
Berfo Ana'nın vefatı, bana oğlunun ölüsünü veya dirisini 21 yıldır arayan Hatice Ana'yı hatırlattı. 1992'de Şırnak'taki bir karakol baskınında esir alınan Engin Ekşi'den tam 21 yıldır haber yok. Aile, ilk iki yıl Kızılhaç'ın girişimiyle oğluyla haberleşebildi. Sonradan içlerinde Sedat Yılmaz'ın yönettiği Özgür Gündem'in de olduğu birkaç basın organında oğullarının sağken çekilmiş fotoğraflarını gördüler. Ama ondan sonra bir daha haber alamadılar. Bir umut Öcalan'ın yargılandığı davaya müdahil oldular ama Öcalan'dan nerede olduğunu bilmediği yanıtını aldılar. Bu acı yüzünden kalp hastası olan Hatice Ana da oğluna kavuşmak istiyor. 'Ya kendisi gelsin ya da cenazesi. Ben hepsine razıyım' diyor.
Keşke şimdiki Özgür Gündem çalışanları, yıllar önce olduğu gibi Engin Ekşi'yi manşetlerine taşısalar. Belki o zaman devlet zulmünden yakınan ama aynı acıyı 21 yıldır Ekşi ailesine yaşatan PKK da bu sesi duyar ve Ekşi'nin akıbetine dair hem aileyi hem de kamuoyunu bilgilendirir.
Not: Darbelere Karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu, yarın saat 14.00'da, Tünel'den Taksim'e, '28 Şubat, bir daha asla!' çağrısıyla bir yürüyüş düzenleyecek. Darbecisiyle barışamayanları bekliyoruz.
YENİ ŞAFAK