Ümmet Olarak Bir Sorunlar Yumağı İçindeyiz
Şu vakıayı peşinen kabul etmeliyiz, Müslümanlar olarak sorunlarımız çok, hatta pek çoktur. Hatta bir sorunlar yumağı içindeyiz desek abartmış olmayız. 1400 küsur yıllık süreçte birikmiş olan sorunlarımızın üzerine her geçen gün yeni - çağdaş sorunların eklenmekte olduğu da bir vakıadır.
Üstelik sorunlarımız tek yönlü değil, çok yönlüdür. İtikadi, ameli, ahlaki, ibadi, ekonomik, sosyal, siyasi, etnik, mezhebi vs. vs. pek çok yönden sorunlarımız olduğu gibi, bu çeşitli yönler birbirleriyle alakalı ve çoğu iç içe geçmiştir.
Bu sorunlarımız kolayca çözülebilecek, bir hamleyle alt edilebilecek, bu günden yarına üstesinden gelinebilecek sorunlar değildir üstelik. Ciddi analizler neticesi oluşturulacak çözüm haritalarının ciddiyetle uygulanmasıyla orta ve uzun vadede çözülebilecek sorunlardır.
Üstüne üstlük bu sorunlar tek yada birkaç grubu ilgilendirmemekte, çok farklı grupların karşılıklı etkileşimine açık olduğundan, tüm tarafların karşılıklı iyi niyet ve çözüm iradesini gerektirmektedir. Neredeyse hiçbir sorun, tek başına hiçbir grup ve tarafın çözemeyeceği sorunlardır bunlar ve ümmet bazında bir çözüm arayış ve çabasını gerektirmektedir.
Sorunlarımız Aslında İmtihan Alanlarımızdır
Peşinen kabullenmemiz gereken bir gerçekte şudur. Bizler bu dünyada sorunsuz bir cennet hayatı yaşamak için yaratılmadık. Tam tersine, sorunları doğru bir şekilde çözmeye gayret etmekle imtihan edilmek için yaratıldık. Yani sorunlarımız aslında imtihanlarımızdır. Bu konuda pek çok ayet misal verilebilir. Mesela Adem (as) ve eşinin cennetten indirilişiyle ilgili 2. Bakara Suresi 38 ve 39. ayetler ile 7.Araf Suresi 24 ve 25. Ayetler sorunlarla boğuşmak için yaratılmış olduğumuz gerçeğini ortaya koymaktadır.
Bu nokta da ısrarla üzerinde durulması ve bir an bile unutulmaması gereken bir gerçek daha vardır. Bizler bu imtihandan sorunları çözerek değil, çözmek için üzerimize düşeni yerine getirmekle başarıyla geçeceğiz. O nedenle bu sorunlar ne kadar çok ve karışık olursa olsun bizi asla yıldırmamalıdır.
Sorunlarımız ne kadar büyük ve çok olursa olsun, bizim odaklanmamız gereken sorunların oluşması ve çözülmeleri süreçlerindeki sorumluluklarımız olmalıdır. Yani bizleri sorunların oluşması ve devamı değil, bu süreçlerde ki sorumluluklarımız hakkıyla yerine getirip getirmediğimiz kaygısı tedirgin etmelidir.
Ne Sorunlarımızı Küçümsemeli, Ne de Altında Ezilmemeliyiz
Elbette sorunlarımızı gerçekçi ve doğru bir şekilde tespit etmeli, kendimizi kandırmamalıyız. Bu tespitin ardından hakka uygun bir çözüm sürecinin parçası olmalıyız mutlaka. Fakat sorunlarımızın altında ezilmemeli, daima ümit var olmalıyız.
Çünkü biz sorunsuz bir dünya için değil, sorunsuz bir ahiret için uğraşıyoruz. Dünyadaki sorunları çözmek arzu ve uğraşımız dünya için değil, ahiret içindir aslında. Bu durumda, sorunları çözmek için üzerimize düşeni yapabiliyorsak, asıl sorunumuz olan ahiret sorunumuzu çözüyoruz demektir.
94. İnşirah Suresi, Allah merkezli ve ahiret endeksli - hedefli hayat ve sorumluluk anlayışının kişiyi nasıl diri tuttuğunu ortaya koymakta olup, 5 ve 6 ayetlerde zorlukla beraber bir kolaylık bulunduğunun vurgulanmış olması önemlidir.
Eğer bizler sorunları çözmeyi sadece kendimiz üzerine düşen ve dünyada mutlaka gerçekleştirmemiz gereken bir sorumluluk olarak kabul edersek, bu sorunların altında kalmamız, belimizin bükülmesi kaçınılmazdır. Lakin sorunları çözmede tek mutlak otoritenin Allah olduğunu ve bu sorunların çözülmesinin bizim ömrümüzü ve hatta dünyanın ömrünü aşacağını kabullenecek olursak, bu takdirde sırtımızdan tonlarca yük kalkacak, sorunlarla mücadele için dinamizm ve genişlik kazandıracaktır.
Amenarrasulü diye bilinen 2.Bakara Suresi 284'ten 286'ya kadar olan ayetleri bu açıdan bir kez daha düşünmekte ve sık sık okumakta fayda olduğunu düşünüyorum. Yüce Allah ayette hiç kimseye kapasitesinin üstünde sorumluluk yüklemediğini bildirmiş olup, sadece bu ilke bile, sorunları çözmekle değil, çözme uğrunda üzerimize düşenleri yapmaya gayret etmekle mükellef olduğumuz ortaya koymaktadır. Bu yolda hatalarımız, eksiklerimiz ve aşırılıklarımızda olacaktır. Tüm bunlardan Yüce Allah'a sığınmalı ve her daim yardımını talep etmeliyiz.
Sorunlarımız Varsa Rabbimiz Ve Ahirette Vardır
Hülasa asıl sorun sorunlarımız değil, bu sorunlara karşı doğru tavır alıp sorumluluklarımızı yerine getirip getiremediğimizdir. Yani asıl sorun dünyadaki sorunlarımız değil, ahiret kurtuluşunu kazanmaktır. Eğer bizi ahirette kurtuluşa eriştirecek iman ve islamımız yoksa, dünyada hiç sorunumuz olmasa, asıl sorun olan ahiret kurtuluşunu kazanamadıktan sonra neye yarar?
85.Buruc Suresini bu açıdan bir kez daha okumalıyız. Surede özetle dünyevi olarak ezilen mü'minlerin kendilerini ezen mücrimlere olan üstünlüğü, Rabbimizin onların durumuna şahit olduğu ve ahirette gerçek kurtuluşa erişecekleri, mücrimlerinse tevbe etmemeleri halinde gerçek zarara uğrayacakları anlatılmıştır.
Surenin bilhassa 12'den 22'ye kadar olan ayetlerinde Rabbimizin zulüm odaklarını gözetlemekte olduğu ve gerekli gördüğü anda onlara bizzat müdahale ederek dünyada da azablandırabileceğinin vurgulanmış olması, ümmetçe şu yaşadığımız zorluk ve sıkıntı günlerinde bizlere ümit vermektedir. Asıl sorun güçlü yada zayıf olmak, sorunlar yumağında yada sorunsuz konumda olmak değildir. Asıl sorun, her daim hakkın yanında ve haklı olabilmektir. Ateş hendeklerine mü'minleri doldurup yakan güçlü ama haksız ve zalimlerden olmaktansa, hendeklerin içinde yanan güçsüz ama haklı mü'minlerden olmaktır gerçek sorunsuzluk.