Pazar günleri, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayırdığım bu sütunda, bir diğer ‘Hasbihal’e daha, sağlık dileklerim ve selâmla başlıyorum:
-Fatosertek@……..’ yazıyor: ‘Demokratik açılım ya da çözümler?! Boş laflar bunlar.. Ortada sadece tek yol var: S a v a ş.. Nil'den Fırat'a kadar olan uzuuuun ve geniş koridoru temizlemek gerek!. Nicedir suları ısınmış olan bu topraklar için geriye sayım çoktaaan başlamıştır. Saddam iktidardan ve dünyadan giderken, aslında herkes birer birer, sıranın kendilerine de geleceğini görmüştür. MİT Müsteşarı’nın imdat çığlıklarına da değineyim: Bu ülkeyi, ne başörtüsü, ne ezan, ne de namaz yıkar; bunlar olsa olsa, bu ülkeyi birarada tutar. Milletin iç dinamikleriyle oynarsanız, onları birbirine kaynaştıran çimentoyu aradan kaldırırsanız geriye sadece el-alemin size karşı kullanacağı pek çok fitne ateşleri kalır.’
-T. Oğurel (Benim bir yazımda, Saddam’ın Irak’da ve bütün bölgede işlediği korkunç cinayetler üzerine yazılarımdan birinde dile getirdiğim) ‘Halbuki, bu şaşıranlar, İran halkından ayrı olarak, Irak halkının yüzde 80’ini oluşturan ‘şiî arablar, sünnî kürdler ve şiî/ sünnî türkmenler ‘ ezilirken, şimdi sevinenlerin o acılarına bir ‘vah vahh’lık kadar bir ilginin bile esirgendiğini unutmamalıdırlar..’ şeklindeki bir cümlemi alıp) yazıyor: ‘Kusura bakmayın, ama, ne yani sünnî arablar da Baasçı mı oluyor? Ya da, Baas İslam mı ki, sünnî arabları temsil etsin ve sünnî arablar, şiî arabların ya da sünnî/ şiî kürd ve türkmenlerin katliâmına sevinsin, elinizde somut bir delil varsa buyrun sunun..’
‘--Benim demek istediğim, Baasçıların, 35 yıllık bir diktatörlükten sonra, şimdi meydana Saddamcı olarak çıkamadıkları için, kendilerini, sünnî arab kitlelere dayandırmaya çalışmaları ve nicelerinin de bu oyuna geldiği hususudur.. Bugün Saddam’a sünnîlik adına sahib çıkıyor görünümüne düşenler, evet, şiî arablar ‘şiî’ olarak, sünnî kürdler ‘kürd’ olarak Saddam diktatörlüğünün darbeleri altında inlerken, genelde, ‘sünnî’liklerini bir tarafa bırakınız; Müslümanlıklarını, insanca sorumluluklarını bile hatırlamıyorlar; bütün o cinayetlerine Bağdad gecelelerinde çekilen ‘Saddaaaaaaam’lı yalelliiii’lerle destek veriyorlardı.. Bugün, o kimlikleriyle çıkamadıkları için, sünnîliği ileri sürüyorlar.. Kaldı ki, şiî arablardan nicelerinin, yıllarca Saddam’ın çanakyalayıcılığını yaptığı da unutulamaz...
-Yavuz S. Yılmaz yazıyor: ‘Saddam’la mukayese ederken, dârağacına dik duruşlu vakarlı gittiğinden söz ettiklerinizden kaçı son nefesinde ‘kelime-i şehadet’ getirebilmistir? Saddam zâlimdi, Amerika onu kullandı, CIA ajanıydı. Fakat, Allah onu affedemez mi? Saddam korkak bir tavır sergileseydi hoşunuza mı giderdi?
‘--Mesajınızı, 4 Ocak tarihli yazım üzerine yazmışsınız.. O yazıda, her inanç ve ideolojinin bağlılarından, ölüme vakarla gitmeyi göze alabilen örnekler zikretmiştim. Orada isimlerini zikrettiğim, özellikle Seyyîd Kutub, Khalid İslambulî gibi isimlerin son nefesinde ‘kelime-i şehadet’ getirmediğini düşünemeyiz, herhalde.. Adnan Menderes ve Fatin Rüşdi'ye gelince.. Adnan Menderes'in 1 yıldan fazla süren yargılamalar süresince, avucunda taşıdığı bir kağıda, buruşup yıprandıkça yenileyecek şekilde, bizzat kendi el yazısıyla, devamlı, 'Baqara’ sûresinin son âyetini yazıp okuduğu, o îdamdan 25 yıl sonra yayınlanan belgelerden bile anlaşılmaktadır. Kezâ, Fatin Rüşdi'nin de, annesi, eşi ve kızına dârağacının dibinde namaz kıldıktan sonra yazdığı mektubu okumanızı tavsiye ederim. Ben , bir müslümanın adâlet anlayışının bu gibi güç gösterileri karşısında hemencecik bu kadar elastik ve eğilir-bükülür olmaması gerektiğini hatırlatıyorum. Saddam'ın o vakuur tavrından da asla rahatsız olmam.. Saddam’ın hesabı ise, Allah'a aiddir.. Ama, onu ‘şehîd’ diye nitelemenin, Allah’ın dini uğruna dünya hayatından geçen ‘şehîd’lere bir saygısızlık olacağını düşünürüm..’ (Bu okuyucu, daha sonraki mesajında, ‘Saddam’ın üzerine fazla gidildi gibi geldi bana ve, biraz duygusal davrandım galiba.. ‘ diye yazdı..)
-Ayşe Başıduman yazıyor: ‘Hepimiz biliriz ki, ölmek üzere iken yapılan tevbenin kabulü yoktur; ölüm, ister bir zâlimin, isterse kendisine ‘Allah'ın askeri’ diyenlerin elinden olsun.. Onun mahkemelerdeki, dârağacına giderkenki duruşunu çoğumuz takdir ettik, çünkü bizler dâvalarını böyle bir dik duruşla savunan insanlara pek rastlayamadık, bugüne kadar.. Ama, kanaatimce Saddam’ın o duruşu, müslümanlığından değil, diktatör kimliğinden kaynaklanıyordu. Sanıyorum ki, Adolf Hitler ayni konumda olsaydı, o da dik durur ve biz o dik duruşu da takdir ederdik.. Ancak benim değinmek istediğim asıl konu şu: Irak halkı Saddam rejiminden râzı olsaydı, Saddam iktidardayken de, liderlerinin yanında olurlar ve Amerika'nın kendi topraklarını işgal etmesine göz yummazlardı..
-Sabahaddin Kılıç yazıyor: ‘Murat Bardakçı’nın, Sabah’da, 6 Ocak günü, ‘Siz kendinize 'aydın' denmesine karşı çıkıyorsunuz, neden?’ sualine karşı söylediklerini görmemiş olan okuyucuların dikkatine sunmak istiyorum: ‘- Aydın demek, cahil ve hain demektir bu ülkede. Türkiye'de entelektüelliğin şartı Osmanlıca bilmektir. Bugün İran bir molla rejimidir diye, laf atabilirsiniz ama ciddî bir entelektüel hayat vardır İran'da. O 'molla' dediğiniz sarıklı insanların hepsi Doğu'yu ve Batı'yı çok iyi bilen insanlardır. Bizde kendi kültürünü bilmez, İngilizce'den okumaya çalışır. Batı'yı bilmez sadece kafa çekip ahkâm keser. Ben şunu söylüyorum: Türkiye'de Osmanlıca bilmeyen entelektüeller cahildir. 1928 öncesi yazılmış şeyleri okuyamıyorsanız eğer, hiç 'okur-yazarım' diye geçinmeyin. Bugün bir İngiliz entelektüeli Shakespeare'i, Shelly'yi okur, bilir. Bizimkiler Nedim'i, Fuzulî'yi anlamaz, Şeyh Galib'i utanmadan ingilizcesinden okurlar. Birçok tarih kitabı hâlâ Osmanlıca'dır bizde.. Kendi kültürünü bilmeyen, entelektüel olamaz.’
-Ahmed Tüfekçi yazıyor: ‘Dünkü Cumhuriyet’te, İlhan Selçuk’un Erdoğan’a hakaret edercesine saldırdığını ve onun ‘Bush ve Amerika tarafından oynatıldığı’nı ileri süren yazısını görmüş olmalısınız.. Derdim, Erdoğan’ı savunmak değil.. Ama, kendi adamları seçildiğinde sus-pus olanların muhalif olduklarına böylesine ağır saldırıları revâ mıdır?’
‘--İ. Selçuk’un, 16 Kasım 2006 tarihli yazısında “Bush, Ortadoğu'da bir yeni istikrar arayışına yönelmek zorundaysa bu işe Türkiye'den başlaması aklın yoludur... / (..) Ortadoğu cehennem... / Bu cehennemde ne yapacağını şaşıran Başkan Bush'un Türkiye'de dincilik ve bölücülük siyasetlerini bir yana bırakarak Atatürk'ün laik Cumhuriyetini Ortadoğu'da bir denge unsuru gibi düşünmesi gerekiyor..” diye ilginç bir himaye istediğini hatırlamak yeter..
e-mail: cakirgil@yahoo.de