Geçen gün Ahmet Hakan, “Bu şerefsiz bu cüreti nereden buldu!” diye yazdı.. Evet gerçekten “bu şerefsizler bu cür’et ve cesareti nereden buluyorlar”..
Bunlar Hz. Adem’in evinde de vardılar, Hz. İshak’ın evinde de. Hz. Lut’un evinde de vardılar. Selam olsun kutlu zatlara! Veyl o şerefsizlere. Ne yazık ki, onlar her zaman ve her yerde varlar. Ve varolmaya devam edecekler.. Cehennem boşuna yaratılmadı.. Ve erdemli insanlar aynı şekilde her zaman, her coğrafyada varolmaya devam edecekler..
07 Aralık 2016 tarihli bir haberde Arjantin’de bir mahkemenin anayasadaki ‘mutlu olma hakkı’ gereğince bir anne ile üvey kızının evlenmesine izin verdiğini yazıyordu.. Eşcinsel evlilikleri geçtik, eşcinsel ensest evliliklere geldi sıra.. Arjantin’deki aile mahkemesi, kocası ölen 33 yaşındaki bir kadının 32 yaşındaki üvey kızıyla evlenmesinde sorun olmadığına karar verdi.
ABD’de başkanlık seçimi yanında uyuşturucu referandumu da vardı. Ve referandum yapılan bütün eyaletlerde “evet” oyu çıktı.. Alkol zaten serbest..
Haberi izlemişinizdir. “Almanya’nın başkenti Berlin’de yaşanan olayda, elinde bira şişesiyle gezen bir Alman, metroya gitmek için merdivenlerden inen kadına sırtından tekme atarak hastanelik etti. Hastanelik olan kadının şikayeti üzerine güvenlik kamerasındaki görüntüleri inceleyen Alman polisi, elinde bira şişesiyle gezen Nazi sempatizanı Almanı arıyor.”Güpegündüz. Üstelik kadın Müslüman ya göçmen de değildi. Almanya Berlin’de saldırıya uğrayan kadının, “Üzerinde montu vardı, her yeri dekapalıydı.”
“İçinde debelendiğimiz çukurun şifreleri işte bu açıklamada gizli.” Bakın Deutsche Welle, Berlin’deki saldırıyı haber değerinde görmedi. Bizde Ana muhalefet liderinden aile bakanına, bütün Media’dan Vali, belediye başkanı, STK’lar Media’ya kadar herkes “bu millet işte böyle”, “bu millet adam olmaz” demeye getirdiler işi.
Deutsche Welle iki ay önceki bir saldırı ile ilgili bir haber verdi sadece: “Dresden’deki saldırıların zanlısı yakalandı. Dresden’de Fatih Camisi ve Uluslararası Kongre Merkezi’ne 29 Eylül’de el yapımı iki patlayıcı yerleştirmekle suçlanan 29 yaşındaki zanlı yakalandı. Zanlının İslam ve yabancı karşıtı Pegida hareketi üyesi olduğu ileri sürüldü.”
Peki bizden bir faşist bir kiliseye patlayıcı yerleştirseydi ne olurdu!
Saldırganın ve saldırıya uğrayanın kimliği üzerinden nereye varabiliriz ki! Hani haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa osun, mazlumdan yana, zalime karşı olacaktık..
Her ülkede, her zaman, bu tür olaylar olabilir.. Kuşkusuz bu eylemlerin yaygınlaşmasına ve toplumsal tepkinin azalmasına yol açan süreçler de yaşanabilir. Ama bundan yola çıkarak genellemeler yapmak, belli kesimleri töhmet altında bırakacak açıklamalar yapmak ne kadar doğru..
Zırva te’vil götürmez. Bir zırvadan yola çıkarak batılı tasvir etmek de ne kadar doğru? Zira “batılın tasviri saf zihinleri idlal edeceği” gibi. Suçu eleştirirken, maksadı aşan ifadelerle tekil olaylardan toplumun belli bir kesimini töhmet altında bırakacak yorumlar yapmak ne kadar akıllı bir yaklaşım..
O kadına “her yerim kapalıydı dedirten akıl, biraz Media ve biraz da siyaset değil mi aceba.. Elbette maksadını aşan ifadeler, polemik üslubu ile konunun demagojik bir zemine çekilmesi, siyasi oportünizm, Media’nın çarpıtması hepsi bu sonuçta etkili.. Ama el-aleme akıl verirken kendi hanemize de bakmamız gerek. Yangına körükle giden muhalefet ve dibek dövenin hık deyicisi, tiraj ve rating sarhoşu bir media.. Ne dinden haberi var, ne dünyadan.. Adrenalin uğruna mayınlı tarlada top oynama tutkunu ukalâ bir “aydın”lar topluluğu. Varacağı yer bu o zaman bu işin.
Bir kısım Media, malum STK ya da CHP, geçen gün Ali İhsan Karahasanoğlu’nun yazısında alıntıladığı şu gibi haberler üzerinden neden benzer ahkamlar kesmezler: “2013’de Etiler Spor Kulübü’nde.. Küçük çocuklara cinsel istismar suçlamaları yapılmış. Antrenörleri, birden fazla çocukla ilgili, hem kendisi cinsel istismarda bulunmuş, hem de küçük çocuklara üniversiteli kız bulup, bu şekilde de cinsel istismara imza atmış. 3 yıl süren dava, mahkûmiyetle sonuçlanmış.”
Bugün insan hakları günü, biliyor musunuz.. Sahi neden Amnesty Int. veya HRW gibi kuruluşlar Amerika’da kutlanan “Şükran Günü” ya da Colombo gününe yönelik bir eleştiride bulunmazlar..
Bu arada Marksistler “Mülkiyet hakkı”na saygı duymadıkları için ya da “inanç özgürlüğü” konusunda farklı düşündükleri için insan haklarına pek de olumlu bakmazlar.
Bir de batıda “İnsan” yok “Human” var. “Hak” kavramı da yok, “Right” var. “Din” kavramı da yok, “Religio” var. Human Right, “İnsani sağ duyu” gibi bir şey..
Sahi bu uluslararası af örgütleri, insan hakları kuruluşları, mesela Guantanamo ya da Ebu Gureyb için bildiri yayınlamaktan başka ne yaptılar. Mesela Sisi’ye karşı neden sesleri çok cılız çıkar?BOP, “22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapılarını değiştirmekten” söz ederken neden seslerini yükseltmediler. Gezi darbe girişiminde nerede durdular. 15 Temmuz’u neden görmezden gelirler.. Dolar’ın dünyaya dayatılması, LİBOR soygunu, vurgunu, finansal tetikçilik konusunda neden sessizler..
Örnek iki olayda kim projektörleri nereye tutuyor ve hangi endişe ile hareket ediyor ve bu sonuçta asıl suçlu kim? Ya da sorun ve çözüm ne?
“Dünya 5’ten büyüktür” çağrısına neden destek vermezler?
Terör, savaşlar ve darbelerin arkasında kim var, bilmiyorlar mı?
Hani derler ya, hanım kırınca “hayırdır inşallah” derlermiş. Hizmetçi kırarsa “Kör müsün” derlermiş. İnsan hakları gününüz kutlu olsun!? Sahi, “human right” bir makyaj markası mı idi yoksa ya da “helvadan bir put” mu idi birilerinin acıkınca yedikleri..
Birileri, “bana batılılar ya da Beyaz Türkler yanlış yapıyor dedirtemezsiniz” diye mi düşünüyor. Selâm ve dua ile..
Yeni Akit