Referandum gününe nihâyet gelip çattık. Pazar günü söz milletin. Karanın bütün tonlarının düştüğü 12 Eylül’de beyaz bir sayfa açmak umuduyla milyonlar “Evet” oyu kullanacak. Vesayetçi sistemin devam etmesini arzulayanlar ise, “Hayır” diyecek.
“Evet” sandıktan çıkarsa, Anayasa’nın bütünü için küçük, ama Türkiye için büyük bir adım olacak. Bunu, statükonun farklı kamplarda kümelenmiş kesimlerinin ortak canhıraş feryatlarından da anlayabilirsiniz.
Ulusalcı Kürt, ulusalcı Türk, derin yargı, derin bürokrasi, derin medya, tek parti özlemcisi ne kadar kesim varsa “Hayır” da birleşti. Bu referandumun en faydalı yanlarından birisi de bu oldu; kimin nerede ve kiminle beraber durduğu başka nasıl açığa çıkabilirdi ki?..
Büyük dağlar küçük çakıllardan oluşur, büyük göllerin küçük damlalardan oluşması gibi. Birbirine eklemlenecek küçük “Evet”ler statükonun karşısında dağ gibi bir halk iradesi yükseltecektir. Sözün özü, “Evet” oyu vesayetçi özlemlerin çarparak duracağı bir set oluşturma imkânıdır.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Evet”le gelecek zaferi Ak Parti’nin değil, Türkiye’nin zaferi olarak göreceğiz ve bunu dar parti çıkarları için kullanmayacağız mealindeki sözleri, zamanında ve yerinde yapılmış bir açıklamadır. Başbakan bununla, referandumla genel seçim arasındaki farkı gizlemeye çalışanlara ve referandumu bir hükümet oylamasına dönüştürmeye gayret edenlere cevap vermekle kalmamış, halka da teminat vermiştir.
Referandumun getirdiği yenilikleri tartışmak, eksikliklerini göstermek yerine halkın partizan duygularını kamçılamayı tercih edenler, sanırım halkın aklını fazla küçümsüyorlar.
Bu yüzden de gelecek yıl yapılacak seçimlerde Ak Parti’ye oy vermeyecek birçok insanın Pazar günü “Evet” demesini anlayamayacaklar. Onlar, Ak Parti’den yana değil, Türkiye’den yana oy kullanma azmindeler velhâsıl. Oylamanın, Ak Parti ve Türkiye’nin geri kalan kesimi arasında geçtiği iddialarını öne süren statükocu taifenin oyununu da bunlar bozuyor. Bir Saadet Partisi, bir Büyük Birlik Partisi tarihi bir duruş segilediler ve kumpası açığa çıkardılar.
Artık eski düzen bezirganlarının Türkiye’yi içe kapatmak istedikleri iyice anlaşılmış olmalıdır. Çıkarları bunu gerektiriyor zira. Yıllarca bölgeden ve dünyadan izole ettikleri “etrafı düşmanlarla çevrili (!) Türkiye”yi özlüyorlar onlar. Küçük olsun, onların olsun, bütün dertleri bu. “Evet” oyları ülkeyi içe kapatmak isteyenleri bunun için ürkütüyor.
30 yıldır Darbe Anayasası’yla yönetiliyor bu ülke. Köklü bir anayasa değişikliğinin elzem olduğunu bilmeyen var mı? Bütün siyasi partiler de sözümona bunu kabul ediyorlar, lâkin ele geçen fırsatları da ellerinin tersiyle itiyorlar. Bu da onların bu iddialarında ne kadar samimi oldukları sorularını gündeme taşıyor.
Darbe Anayasası’nda önemli bir gedik açıp yeni bir sivil anayasa yapma fırsatı yakalanmış. Anayasa değişikliğinde samimi olanlar sudan bahanelerle referandumda yapılması öngörülen değişikliğin önüne geçmek yerine bunu değerlendirir ve halkı genel seçimlerden sonra topyekûn bir anayasa değişikliğine hazırlar. İradî olarak bunu yapmıyorlar, statükodan yana tavır alıyorlar.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Öcalan ile ilgili medyaya düşen kasetler ortada. Üst yargı mensuplarının referandumda, “Öcalan’a ihtiyacımız var!” diyebildiği bir ülke oldu burası. PKK ile işbirliği yapılmasını arzulayan, ‘kaos’ çıkması için gayret gösterilmesini onaylayan hukuk adamları, neyi anlatıyor size!
Şapkadan sürekli tavşan çıkaran ve tarafsızlığını kaybetmiş bu yargı sisteminin değişmesi, evvelemirde herkese lazım olan hukuk sisteminin tesisi için şarttır. Terörden canı yanan bütün Türkiye halklarının terörün neden bitmediğini, bitirilmediğini de biraz olsun anladığını sanıyorum.
Not: Sevgili okurların Ramazan Bayramı’nı en içten dileklerimle tebrik eder; sağlık, mutluluk ve bereketli günler dilerim!
VAKİT