YAŞ yargı gibi çalışmış. Hem de ne yargı.. Savcısı, savunması filan yok. Kararı temyiz de edemiyorsunuz..
Tam 1531 ihraç.
TSK’ya karşı kıyım yapıldığını söyleyenler, asıl kıyımı kendileri yapmışlar..
Bugün tutuklu ve gözaltındaki asker sayısının tam on katı insanı ordudan sorgusuz sualsiz ihraç etmişler.. Bir o kadarını da ihraç etmeyi planlamışlar.. Daha da vahimi yüzbinlerce kişiyi GESTAPO usulü fişlemişler.. Geçmişte Dersim’de, Güneydoğuda olduğu gibi tedip, tenkil, tehcir ve tutuklama, hatta temerküz kamplarına toplama planları yapmışlar!
19 yıl önce 1990’da 190 kişinin ihracı ile başlamışlar işe.. 19 yılda 1531 yargısız infaz!. Savunmalarını almaya bile gerek görmüyorlar ve itiraz hakkınız da yok.. İstiklal Mahkemeleri gibi. Başta dediğim gibi, müşteki de kendileri, savcı da yargıç da. Savunma da yok, temyiz de.. 1997, 1998 de tavan yapmış ihraçlar.. İlkinde 297 subay, ikincisinde 272 subay ordudan ihraç edilmiş..
İşin daha ilginç ve daha vahim yanı ne biliyor musunuz, aynı TSK, aynı YAŞ, bugün, çete oluşturmakla, zimmetle suçlanan, bir kısmı sanık, hatta tutuklu olan ve dün bu cinayetlerin altında imzası olan kişileri sahipleniyor ve bu kişiler hakkında, ihraç kararı şöyle dursun, disiplin mekanizması bile işletmiyor, görevden almıyor..
Kenan Kıran geçtiğimiz günlerde bu olayı haberleştirdi.
TSK’yı yıpratan aslında bu tutuklamalar değil, bu ihraçlardı.. Bu tutuklamalar, TSK’yı arındırıyor bir bakıma.. Birileri “arınma”yı, “yıpranma” görüyor, o başka..
Habere göre, “TSK'dan yargısız şekilde ihraç edilen subay ve astsubaylar; YAŞ üyeliği yapmış Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı ile Silahlı Kuvvetlerde en üst düzeyde görev yapmış birçok generalin, Ergenekon davası ve Balyoz Darbe girişimi davalarında sanık olarak yargılandığını ve verdikleri kararların şaibeli olduğu gerekçesiyle İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne müdahil olmak için başvuracak.”
Aslında sadece ASDER üyeleri olarak değil, dönemin tanıkları olarak ASDER’in tüzel kişi olarak da davalara müdahil ve tanık olarak dinlenmesini teklif etmek gerek..
Bana kalırsa, ASDER üyeleri kendi dönemlerinde yaşadıkları olaylarla ilgili tanıklık da yapabilirler.. Hatta suç duyurusunda da bulunabilirler.. Tek tek, kendilerine yapılan haksızlıklara karşı tazminat davaları da açabilirler.. Kamu yararı, tesbit davaları açabilirler.. Kendi dönemlerinde yaşanan olaylarla ilgili, o dönemde görev yapan muvazzaf arkadaşlarını tanıklığa çağırabilirler. Emeklilerle toplantılar yapabilirler. Erlerin tanık olarak dinlenmesini isteyebilirler.. ASDER, TESUD yönetimi ve üyelerini bu konuda tavır koymaya çağırabilir mesela.. Hatta ASDER de, TESUD da, bu konuyu konuşmak üzere, olağanüstü kongre düzenleyebilir..
ASDER’in, TSK’nın idare içindeki yerinin belirlenmesi için, Anayasa, Yargı ve TSK ile ilgili yasalarda yapılacak değişikliklere esas olmak üzere bir teklif hazırlaması ve bunu tartışmaya açması ne iyi olur..
Deniz Harp Akademisi Komutanlığında Deniz Yüzbaşı Halil Özsaraç’ın “İslâm’a savaş” açmaktan söz eden bir sunumu var ki, akıllara ziyan..
Darbe konusunda doktoralı bir uzman.. Utanmadan bu konuda güya akademik çalışmalar yapıyorlar.. Birileri Türk subaylarını Gestapo şefi gibi yetiştirmeyi planlamış anlaşılan.. “Allah Allah” diye cepheye giden çocuklar, kimlerin eline emanet!.. Ve bir bebekten böylesine katil bir zihniyetin sahibi nasıl üretildiğini anlamak çok kolay değil.. “Maymunlar cehennemi”ne dönmüş bir ruh halleri var sanki.. Bu insanların nasıl, kimler tarafından ve niçin kendi halkının inancına böylesine düşman hale getirildiğini sorgulamak gerek..
Ortada bir vahşet yanında bir trajedi var..
O gencecik insanların ruhlarında kopan fırtınaları, beyin zonklamalarını, vicdanlarındaki depremi düşünemiyorum bile.. Bu insanların bağırları sanki bir savaş alanı gibi olsa gerek..
Hep söylüyorum, bugün sanık sandalyesinde oturan bu insanların çoğu da bu kanlı oyunun birer kurbanı..
Bunların aile ve arkadaş çevreleri sanırım “öğrenilmiş bir çaresizliğin baskısı” altında sessiz kalıyorlar.. Yoksa vicdanı olan biri bu kahrolası gerçekler karşısında nasıl böylesine sessiz kalabilir..
Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Genel Başkan Yardımcısı ve kendisi de YAŞ'zede olan Emekli Binbaşı Hacımustafaoğulları; “1985-1990 yılları arasında Kara, Deniz, Hava ve Jandarma Kuvvetleri bünyesinde dindar personeli sorgulamak üzere illegal işkence ve sorgu merkezleri kurulduğunu” söylüyor.. Bu döneme ilişkin ne varsa konuşmalı. Herkes önce kendi içine bakmalı ve sonra bu lanetli, kanlı, kirli oyun bitirilmeli ve yerine yenisinin kurulması önlenmeli.. ASDER ellerindeki bilgi ve belgeleri toplayıp, hukukçuların eli ile savcılığa ve kamuoyunun bilgisine sunulmalı..
Bu iş bir kan davası ve intikam savaşına dönerse yazık olur..
Hacımustafaoğulları insanın kanını donduran iddialarda bulunuyor. “Bugün hukukun karşısında hesap vermekten kaçanlar, TSK bünyesinde Guantanamo'yu aratmayacak işlemleri kendi silah arkadaşlarına, masum kişilere, yeraltı faaliyeti olarak uygulamışlardır” diyor.
Bu olayların deşifre edilmesi Türkiye’yi, Türk hükümetini, Türk halkını kurtardığı gibi, aynı zamanda TSK’yı ve TSK içindeki masum kadroları da bu zulüm örgütünün pençesinden kurtarmış oluyor..
Bunlar başarılı olsalardı, Baykal’ın da Bahçeli’nin de yüzüne, gözyaşlarına bakmazlardı.. Ama işin garip yanına bakar mısınız, Baykal, kendi cellatlarının avukatlığına soyunuyor, Bahçeli ise darbecilere karşı sesini kısarken, darbeye karşı çıkan iktidara saldırmayı tercih ediyor..
Eee. Ne demişler: Besle kargayı oysun gözünü.
Bu dünya “etme bulma dünyası” değil mi?
Herkes herkesi dinliyormuş.. Daha ürkütücü bir gerçek var, Kiramen katibin sizi izliyor ve not ediyor her sözünüzü ve işinizi, dahası aklınızdan, gönlünüzden geçenleri de.. Ve bir gün mutlaka… Din gününde… Hesab gününde..
Herkes kendi yoluna! Durmak yok, yola devam devam.
Selâm ve dua ile..
VAKİT