Yaz aylarıyla birlikte bir kültürel etkinlik furyası alıp başını gidiyor. İrili ufaklı hemen hemen tüm beldelerde bir etkinlik tertipleniyor. Etkinlik tam anlamıyla aktivite demek. Herhangi bir grubun işletmenin kurumun veya başka bir şeyin belirlemiş olduğu bir alandaki belli bir zaman aralığındaki faaliyetlerine etkinlik deniyor.
Kültür ise hepimizin bildiği gibi bir insanı toplumu ülkeyi diğer toplumlardan ülkelerden veya insanlardan ayıran şeydir(!).Kültür tarihsel süreç içerisinde üretilerek toplumda yaygınlaşan ve yerleşik hal alan maddi manevi özellikler bütünüdür. En geniş anlamıyla maddi açıdan ve manevi açıdan diye ayırabileceğimiz kültürün maddi yönü mimariden tutun kullanılan araçlar giyilen giysilere kadar genişletilebilirken manevi açıdan ise toplumun inanç yapısı ve sistemi gelenekleri alışılmış normları düşünme ve yaşama biçimi olarak değerlendirilebilir. Ayrıca kültürü oluşturan bu iki ana unsur sürekli birbirini etkileyen unsurlardır.
Alıştırılmış ve hatta icbar edilmiş bir tüketim toplumu olan Türkiye’de bu açıdan bakıldığında her şey tüketim kültürüne endeksli olarak planlanmakta ve tasarlanmaktadır. İnsanların her açıdan (maddi veya manevi) tüketmesine endeksli olarak sürdürülmesi öngörülen hayatın içerisinde nereye bakarsanız bakın tüketime ilişkin bir sahneye rastlarsınız.”Kültürel etkinlik” deyince de öyle hani toplumu bir milim de olsa ileriye götürecek başı sonu belli faaliyetler algılanmaması çok normal. Zira her kültürel etkinlik aslında içerisinde gizli bir tutkulu kapitalist ruh taşıyor.
Bu anlamıyla Sapanca’da bu yıl 12.si düzenlenen Şiir Akşamları etkinliği de diğer onbirinden pek farklı değildi. Toplumun talepleri dikkate alınmadan başlatılan ve ilk hedef olarak “tanıtım ve reklam” amaçlı bu etkinliğe ülke içerisinden çağırılan sağdan soldan (!) dengelenmiş şairlerin yanında özellikle “Türk” imajıyla bir şekilde irtibatlı ülkelerden (bunlar Türkî Cumhuriyetler olabildiği gibi Balkanlar ağırlıklı da olabiliyor) seçiliyor. Bu yıl ellincisi düzenlenecek olan Makedonya’nın Struga kasabasında yapılan Struga Şiir Akşamlarından esinlenerek başlatılan Sapanca Şiir Akşamlarına bugüne kadar bu saydığımız “Türk” imajlı ülkelerin dışında tek tük de olsa başka ülkelerden de (Arjantin, İspanya, Filistin v.d.) birkaç şair çağrılmış durumda.
Konunun başında da söylediğimiz gibi yaz ayları festivallerin panayırların şölenlerin ve buna benzer etkinliklerin zirve yaptığı dönem. Sapanca Şiir akşamları da aynen bu şekilde genellikle Haziran ayında gerçekleştirilen bir etkinlik.
Bir yolunuz düşse ve Sapanca’da yaşayan halkla bu etkinlik hakkında konuşma imkânı bulsanız on iki yıldır yapılan bu etkinliğin ne kadar halktan kopuk bir seyir izlediğini rahatlıkla görebilirsiniz. Tamamıyla kapalı devre bir organizasyon izlenimi veren diğer etkinlikler gibi bu etkinlik de “körler sağırlar birbirini ağırlar” misali bir görüntüyü aşamamış durumda. Çok ciddi bir bütçesi olmamasına rağmen bile halkın (ve hatta diğer orta üst sosyal çevrelerin) bu etkinliğe yapılan harcamaya ilişkin bakış açıları ve yorumları hiçte olumlu değil.
On yıllardır kimliksizleştirilen ve her şeyi elinden alınmış bir toplumdan ne bekliyorsun diyenleriniz çıkacaktır mutlaka fakat ağızlarını açtıklarında “halk” la açıp kapattıklarında “halk”la kapatanların aslında o kadar da halkın taleplerini dikkate almadıklarını ortaya konan ve on iki yıldır Sapanca halkında bir karşılığı olmayan bu etkinliğe giydirdikleri gömleğin duruşundan anlamaları gerekmez mi? On iki yılda neredeyse milyona dayanan harcamaların dönüşünün olumlu olması ve en azından bir sonraki Şiir Akşamlarının hasretle beklenmesi gerekmez mi?
Hep onlar söyler hep onlar dinler. Karşılarında “aziz milletleri” olsa dahi en ufak bir eleştiriye bir muhalefete tahammül edemezler. Tandoğan sendromundan kurtulamamış bu ülkenin yönetici seçkinlerine ne desek boş. Onlar halkın neye ihtiyacı olduğunu onlara sormadan anlarlar. Komünizmse komünizm, şeriatsa şeriat şiirse şiir. En iyisini onlar bilir.
Yapıp edilen hemen hemen tüm etkinliklerin (iktidara yaslanmadan yapılan tüm etkinlikleri saygıyla selamlarız) değerlendirmesi çok farklı açılardan yapılabilir. Ekonomik sosyal toplam kalite yararlılık v.d. ama özünde insanı atlayan tüm etkinlikler ona rağmen yapılmıştır.
Değişmesi gereken şey en başta iktidarın elini her yere uzatmaktan vazgeçmesidir. İktidar insanlara etkinlik düzenleme imkân ve alanlarını açmalı hatta insanları desteklemeli ve sonrasında bu etkinliğe ilişkin herhangi bir kaygı gütmemelidir. Duyarlı ve sosyal yönü güçlü bir toplum ancak bu şekilde olgunlaşma evresine doğru adım atabilir.