“Eskiden Buyur Edilirdik, Kapıdan Çevrilmezdik”

Yıllarca ekmeklerinin peşinde binlerce kilometre yol yaptılar, Anadolu’nun her köşesine ulaştılar. Sırtlarında ağır bohçalarla, usanmadan yokuşları çıkıp, merdivenleri tırmandılar.

“Bizi buyur ederlerdi taş avlulu evlerine. Uzun yoldan gelmişiz, daha bohçalarımızı açtırmadan önümüze yemeği, altımıza minderi sürerler ve ‘Hele de bakayım, hamamı yaksam başınızı yıkar mısınız?’ diye sorarlardı.”

Omzunda taşıdığı yaklaşık kırk kiloluk yükü indirir indirmez, hiç sorulmayan bir soruya kendi kendine yanıt veren Roman kadın, biraz önce çıktığı binada birileri tarafından terslenmiş. 17 yaşlarında ve henüz genç bir kızken başladığı bohçacılığın sonunun geldiğini düşünüyor artık. Ona göre, şehirler değişiyor, insanlar değişiyor ve hiç olmayacakları şeylere dönüşüyor, onların payına da vefasızlık, tahammülsüzlük düşüyordu.

Diyarbakır’ın bazalttan kesme taş evlerinin sahiplerinin çoğu doksanlı yıllarda yaşanan büyük göç ile memleketlerini terk ettiler. O evlerin önemli bir bölümü de, Sur’daki hendek, çatışma ve yıkımın gadrine uğradı. Romanlara göre apartmanlar, onları “buyur edecek” kalender insanlardan uzağa düşüyor. Ama yine de durup dinlenmeden şanslarını denemeyi sürdürüyorlar.

“Ağzımı Açsam Ciğerlerim Görünür”

Bohçacılık yapanların çoğu akraba. Kuzenleri, elti veya görümceleriyle, hattâ kayınvalideleri ile çıktıkları uzun yolculukların sonunda birlikte yürüyor, evlerin kapılarını tek tek çalıyorlar. Onların derdi, biraz ülfet. Gülsen Tunca, kendilerine kötü davranılmasına hiç alışamamış:

“Bak ağabeyim, balkonunu yıkayan kadını görüyor musun? (Binanın giriş katında balkondaki bir kadını işâret ediyor.) Benim o hanımdan neyim eksik? Onun benden ne üstünlüğü var? Bizim Roman oluşumuz mu? Yoksulluğumuz mu? Vallahi ağzımı açsam ciğerlerim görünür, hırlı değil, hırsız değiliz. Namusumuzla iki parça şey satıp bir lokma ekmek yemenin derdindeyiz. Ama gel gör ki sahipsiziz. Kimsenin bizim derdimize ayıracak zamanı yok. Çıkıp binlerce kilometre yol geliyoruz. Sırtımızda borç-harç ile alınmış çaput... Tebessüme kira mı alıyorlar?”

“Çocuklarımı Okuldan Aldım”

Gülsen Tunca’nın beş çocuğu var, üçü ortaöğrenime kayıtlı. Bohça seferi başladığında emanet edebileceği kimseleri bulamayınca takmış peşine. Zorunlu eğitimden kaçmasına ceza gelebileceği yolundaki saptamalara da gülerek yanıt veriyor:

“Canımı mı alacaklar? Keyfimden mi aldım okuldan? Herifle çıkacağız, kime teslim edelim, kim bakacak, kim yıkayıp, kim yedirecek? Eşim otomobil işinde çalışıyordu, Romanız diye attılar işten. Kimse iş vermiyor bizlere, yoksa o kadar yolu, bu kadar yükle yürümeye meraklı değiliz. İki büklüm kalıyorum akşam eve girdiğimde.”

“Gelinliğimi Çıkarıp Çalışmaya Başladım”

Beyhan Yıldırım yirmi yıldan beri bohçacılık yapıyor. Ona göre, kendileri bu mesleğin son temsilcileri; çünkü her şey tatsız, tuzsuz:

“Benim de beş evladım var. Herifle birlikte alıp hepsini geldik Diyarbakır’a. Böyle altı yedi akraba aileyiz. Okulu düşünemiyoruz bile. Kimse evine erkek sokmaz. Bohçacılık bu yüzden kadın işidir. Onlar oturuyor evde, biz çıkıp dolanıyoruz. Dört duvar arasında kalıyorlar. İnan bazı günler elli lira ya satabiliyoruz ya satamıyoruz. Sırtımızdaki yük Bursalı tüccarların. Borç alıyoruz. Satınca kârımızı çıkarıp paralarını veriyoruz. Eskiden buyur edilirdik, kapıdan çevrilmezdik. Şimdi öyle insanlara kolay rastlayamıyoruz. Ben gelinliğimi çıkarıp başladım bu işe. Kızımız olduğunda üzülüyoruz, ‘O da mı bohçacı olacak?’ diye. Benim kızımın bu işi yapmasını istemem. Böyle böyle bitecek bu meslek, ama biz ne olacağız, onu bilmiyorum işte.”

7 Aylık Hamile

Rabia Yıldırım’ın sırtındaki bohça yaklaşık 35 kilo. İki ay sonra ilk çocuğunu doğuracak. Ancak, o güne kadar çalışmak ve kapı kapı dolaşmak zorunda. Rabia da Beyhan Yıldırım gibi, doğacak çocuğunun cinsiyetinin kız olmasına üzülüyor:

“Erkek olsa ayakta durması daha kolay. Kız oldu mu en fazla 14 yaşlarında sırtlanacak yükü. Bizim gibi kapı kapı dolaşacak ve benim gibi kadersiz bir kız olacak. İsterdim ki, hanımı olduğum evimde büyüteyim, çocuk yaşta kapılara salmayayım ama bizim öyle bir şansımız yok kardeşim. Kimi hanım gibi oturur, kimi de onun ayağına kadar gider işte.”

Torun Sahibi Bohçacı

Müceyla Tunca 40 yaşında. Erken evlendiği için 5 çocuğunun yanısıra bir de torunu var. Kendisine, “bohçacı babaanne” diyor:

“Adapazarı’ndan buralara geliyoruz. Birkaç aile birleşip bir ev tutuyoruz ve yaz kış demeden çalışıyoruz. Geri döndüğümüzde elimizde kalan, ancak bir kere daha yollara çıkacağımız ana kadar yetiyor. Adımız ‘Roman’, bahtımız kara. Biz sahipsiziz. Ben Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sesimi duymasını isterim. ‘Romanlar bizim vatandaşımız, kardeşimiz.’ dedi. Çocuğumuzu askere veriyoruz, vergimizi veriyoruz, işte mesleğin de sonuna geldik. Bize bir iş kapısı açsın memleketimizde. Herkes gibi çalışalım, herkes gibi yaşayalım ve herkes gibi ölelim, başka da bir isteğimiz yoktur.”

Doğu illerini arşınlayan bohçacı kadınların sayısı artık çok fazla değil. Onlar her geçen gün daha az kazanıp, daha az güler yüzle karşılanıyorlar. Bu nedenle, belki de bir süre sonra kimse “bohçacı” diye seslenen bu gezgin satıcıları göremeyecek.

Kaynak: Al Jazeera

Dünya Haberleri

ABD'de binlerce Müslüman'ı bir araya getiren MAS-ICNA kongresi başladı
Fransa, Çad'daki bir askeri üsten çekildi
ABD'de binlerce Müslümanı bir araya getiren MAS-ICNA kongresi başladı
Azerbaycan basını: Kazakistan'da düşen Azerbaycan uçağının Rus füzesiyle vurulduğu tespit edildi
Papa'nın Gazze'ye saldırıları eleştirmesi üzerine Vatikan Büyükelçisi İsrail Dışişleri Bakanlığına çağrıldı