Eskiden böyle miydi?

Çok gerilerden bahsetmiyorum.

Birkaç yıl öncesi...

Hükümet ve devlet kurumları arasında bir gerginlik söz konusu olduğu zaman hem hükümet hem de millet diken üzerinde olurdu.

Aslında neredeyse sürekli bir gerginlik hali söz konusuydu dense yeridir.

Gerginliğin daha da artması için bütün kurum ve kuruluş temsilcileri üzerine düşeni yapardı!

Peki ne olacak?

Millet için gerçekten tam bir diken üssü vaziyeti...

Aman Allah'ım...

Yine birbirlerine düşecekler...

Borsa düşecek...

Yabancı sermaye kaçacak...

Döviz fırlayacak...

Konuşan konuşanaydı!

Generaller konuşur...

Yargıtay Başkanı konuşur...

Danıştay Başkanı konuşur...

Yargıtay Başsavcısı konuşur...

Anayasa Mahkemesi Başkanı konuşurdu.

CHP sözcüleri konuşur ve tabii kendilerinden beklendiği gibi "yangına körükle giderler"di.

Hemen hepsi de hep bir ağızdan hükümete, Meclis'e dolayısıyla millete yüklenirdi!

Acaba yine ne diyecekler diye beklerdik.

O günlerden gelinen şu güzel günlere bakar mısınız?

Genelkurmay makamından muhtıra veriliyor kimse tınmıyor!

Borsa tınmıyor...

Döviz tınmıyor...

Yabancı sermaye tınmıyor.

Neden?

Çünkü dikleşmeden dik duran, aldığı oyun hakkını veren, milletten yana bir hükümet var.

Yargıtay Başsavcısı "TBMM'yi tehdit ediyor, şu şu konuda yasal düzenleme yaparsanız partilerinizi kapatırım" diyor, kimsenin umurunda olmuyor.

Ne güzel.

Hatta muhataplar yapılanın, "haddi ve yetkiyi aşmak olduğunu" söyleyip "özür dilenmesini" istiyor.

Tek sesli medya da yok artık.

Birkaç çatlak ses hariç, hemen herkes o günlerin artık geride kaldığını, konuşan kişinin yetkilerini aştığını söylüyor.

"Sen kimsin, yetkilerini aşıyorsun, dolayısıyla haddini aşıyorsun..."

"Böyle konuşma hakkını kim veriyor sana?"

"Senin Meclis'i uyarma yetkin var mı?"

Yok tabii ki.

Ama "alışmışlar" haddi aşmaya...

Ama kendilerini frenlemeyi öğrenecekler...

En azından bazıları öğrendi.

Geri kalanlar da konuşunca gelen tepkileri görüp öğrenecek.

Keşke haddi aşan, söylenmemesi gerekenleri söyleyenlerin gereği hemen yapılabilse ama buna Anayasa müsait değil.

Mesela Yargıtay Başsavcısı haddini aştı, onu kim görevden alacak ya da cezalandıracak?

Belli değil.

Böyle şey olur mu?

Bir devlet memurunu atayan belli ama kim görevden alacak belli değil!

Bu adamları zaten bu belirsizlik cesaretlendiriyor! 

Ogün Samast çocuksa... 

Mahkeme Hrant Dink'in katili Ogün Samast'ın cinayeti işlediği tarihte yaşının 18'den küçük olduğunu dikkate alarak çocuk mahkemesinde yargılanması gerektiğine karar verdi.

Şimdi... Tam da ironi zamanı. 

Türk adaleti işte böyle bir şey... Yaşı küçük çocukları asmak için yaşını büyüten, yaşı büyük çocukları da kurtarmak için yaşını küçülten bir adalet... 

Yaşasın adalet!

BUGÜN