Eski ve yeni Emeviler ve yöntemleri

MUSTAFA ÖZCAN

Ahmet bin Hanbel’in, Müsned’inde rivayet edilen bir hadis, İslam devirlerini beşe ayırıyor. Bunlardan ilki, Hazreti Peygamberin başında olduğu dönemdir. İkincisi, raşid halifeler dönemidir. Üçüncüsü ümera (otokratlar) dönemi. Dördüncüsü ise cebabire (deccallar ve totoliterler) dönemidir. Beşinci dönem ise yine peygamberlik metodu üzerine hilafet dönemidir. Hadisten anladığımız şudur: İslam, beş siyasi devresi içinde iki raşid hilafet dönemi barındırmaktadır. Devreler ikişer ikişer tekerrür etmektedir. Beş dönem içinde iki de, farklı kraliyet dönemi vardır. Bunlardan ilki veya birinci zorba dönem, ümera dönemi olarak anılmaktadır. İkinci zorba dönem ise cebabire dönemi olarak ifade edilmektedir. Deccalların zuhur ettiği dönem de budur. Deccal döneminden sonra da ikinci hilafet dönemi zuhur eder. Hadislerde işaret edilen Mehdiyet dönemi de budur. Yıkım ve inşa dönemlerinin mukaddimeleri de vardır. Hadislerin diliyle birinci hilafet dönemi 30 yıldır. İkinci hilafet döneminin (Mehdi ve sonrası) ise vakti veya sınırları tayin edilmemiştir. Sadece Mehdi’nin hükümet süresi haber verilmiştir. Bunda da ittifak yoktur. Bununla birlikte peygamberlik metodu veya yöntemi (meşruti hilafet) dışında kalan iki dönemin (ümera ve cebabire) vasıfları ortaktır. Bu anlayışa sahabeler ‘Kisreviyye, Kayzeriyye’ demişlerdir. Şii literatüründe ve edebiyatında (Sünni kaynaklarda da tali olarak vardır)bu Süfyanizm cereyanı olarak anılmaktadır. Biz buna Emevilik anlayışı da diyebiliriz. Tarihte iki hilafet dönemine mukabil iki Emevilik dönemi vardır. Buradaki Emevilik vasfı kan bağı veya bir aile olmaktan ziyade bir sıfat ve yöntemdir. Bunu isim veya kan bağı olarak aldığımızda yanılmamamız mümkün değildir. Bu durumda Ömer Bin Abdulaziz’I de Yezid’le aynı kefeye koymamız gerekir. Halbuki bu değerlendirme adalet değil zulüm olur.

İyilik ve kötülük geçişlidir. Maniheist yani tekdüze bir anlayışa hapsedilemez. Tuba ağacının her yönde kolları ve dalları vardır. Zakkum ağacının da. İkinci Emevilik dönemi beyaz Türkler veya Dönmelerle birlikte anılabilir. Bununla birlikte yeni Emevileri bu zümrelerle sınırlı görmek yine aldatıcı olur. Bazen bu zümreler remz makamında kalırlar. Cebabire dönemi Türkiye ile sınırlı değildir. Peki! Eski ve yeni Emevi dönemleri arasında ortak payda ve vasıf nedir? Ebu Zer (R.A.) hadisi bunu çok açık bir surette ortaya koymaktadır. Hadis şöyledir: “Emeviler kırk kişiye ulaştıklarında (kırk burada bizim remz dediğimiz sembolik bir rakamdır) Allah’ın kullarını havel (tekili hail) haline getirirler. Köle yaparlar. Allah’ın malını da dehelen/girdi aracı ve kitabullahı da da ‘değelen/hile aracı, vesilesi’ yaparlar.” Başka bir rivayette farklı bir ifade ile aynı anlamda Allah’ın malını ‘buhlen’ ve kitabullahı da ‘teflen’ yaparlar. Bu şu demektir: Allah’ın kullarını köle ve cariye yaparlar. Hazreti Ömer’in Amr İbnu’l As’ı azarladığı tablo bu suretle gerçekleşir. Annelerin hür olarak doğurduklarını siz ne zamandan beri köleleştirdiniz? Bu hadisin şerhinde merhum Faslı Abdusselam Yasin, Emevilerin mevaliye davranışlarını örnek olarak verir. Müslüman olmalarına rağmen Emeviler Arap olmayan Müslümanları Araplarla eşit statüde görmezler ve muamele etmezler. Ayrım yaparlar. Hatta vergi eksilmesin diye yeni ihtida ve hidayet dalgalarının önünü kesmeye çalışırlar. Bu yönde Sind valisinden bir mektup alması üzerine Ömer Bin Abulaziz ona şöyle hitap edecektir: “Hazreti peygamber hidayet rehberi olarak gelmiştir yoksa vergi tahsildarı olarak değil…”

Yeni ve eski Emevilerin ortak vasıflarından ikincisi Allah’ın malını ‘dehelen/girdi vesilesi’ edinmeleri yani tekellerine almaları ve kendilerine has gelir ve iradat olarak kaydetmeleridir. Üçüncüsü ise kitabullahı değelen’e vesile kılmalarıdır. Hile vesilesi yapmaları ve insanları Allah’ın kitabıyla kandırmalarıdır. Buna dair eski kitaplarımızda bolca örnek ve hikaye vardır (Bak: El İşaaa li eşrati’s saa, Seyyid Şerif Berzenci, 22). Günümüzde ikinci Emevi döneminde veya cebabire döneminde bu anlayış el’an ve aynen devam etmektedir. Ahmet Emin Yevmu’l İslam kitabında Osmanlı sonrasında kurulan bu yeni Emevi idarelerinin aynen bu vasıfları üzerlerinde taşıdıklarını söyler.

Ahmet Emin bunu çok veciz bir biçimde ifade etmektedir. Arap liderlere göre toprağın üzerindekiler köleleri altı toprak ise mülkleridir. Nizar Kabbani de bu Emevilik vasfını Antere şiirinde Esat ailesine uyarlamıştır. ‘Hazihil bilad şikkatun mefruşe/ bu ülkeler dayalı döşeli birer dairedir’ şiirinde Esat ailesini bu Şam dairesinin sahibine benzetmiştir. Buna mukabil, Esat rejiminin BM Temsilcisi Beşşar Caferi ise Nizar Kabbani’nin şiirleriyle kendilerini savunmaya kalkışmıştır. Bu da başka bir cihetle ‘değel’ vafsıdır. Şam’ın yeni Emevileri Kur’an ile kandıramayınca popüler şair olan Nizar Kabbani’nin şiirlerinde dayanak aramakta ve onlara sarılmaktadır. Onunla kandırmaya çalışmaktadır. Ali Şeriati’nin tabiriyle, zer(para), zor (zorbalık) ve hileye başvurmaktadırlar. Halbuki onun eşi Belkis’ı öldürenler Şam rejiminin mezhebi ve siyasi kuzenleridir. Velhasıl, eski zamanlarda olduğu gibi modern dönemlerde de Emevilik kalıp ve sıfatları aynen yaşamaya devam etmektedir. Emevileri sadece isimde arayanlar sıfat olarak Emeviliği üzerlerinde taşımaktadırlar.

YENİ AKİT