Eski Türkiye'deki son kapışma ve Erdoğan

Markar Esayan

Dünkü analize devam etmeden, Erdoğan Bayraktar'ın partiden ve vekillikten istifa etmesi, bunu yaparken 'Şah mat' diyerek Başbakan'ı da istifaya davet etmesine değinmekte fayda var. Bayraktar'ın operasyondan hemen sonra diğer üç bakanla istifasını şifahen Erdoğan'a sunduğu, Pakistan gezisi dönüşünde otobüsün üzerinde 'Yolsuzlukların hesabını soracağız' derken Erdoğan'ın yanında memnuniyetle yer aldığını biliyoruz. Belli ki, Erdoğan'ın bu bakanları koruyacağı hesap edilmiş.

Ancak bu böyle olmayınca, Mr. Hyde gibi bir gecede değişim yaşanması normal karşılanmalı. Ama tabanın da -Hizmet Hareketi dahil- her şeyi dikkatle izlediğini, 28 Şubat'taki ayak oyunlarının, ters operasyonların, yakın geçmişte aniden taraf değiştiren 'siyasilerin' akıbetlerinin hafızalarda güçlü biçimde yer ettiğini hatırlatmakta fayda var. Hükümete yönelik operasyon sürerken istifa edenlerin halkta oluşacak algılarının daha müsbet

olmayacağı söylenebilir.

Şimdi ise, bugüne kadar bakanların istifa etmesi -muhtemelen Erdoğan'ın buna direneceği öngörülerek- talep edilirken, bu gerçekleştiğinde hem istifaların değerinin indirgendiği, hem de Bayraktar ve İdris Naim Şahin gibi eski siyasilerin kahramanlaştıkları görülebilecek. Bir gecede değişen Mr. Hyde'ların an an çoğalması sürpriz olmamalı. Çünkü CHP'yi destekleyen ittifakın AK Parti'nin çatlamasından başka bir şansı yok. Demek ki yolsuzluklar değilmiş asıl mesele.

Koalisyon dönemi kapanıyor. Yeni AK Parti buna göre şekillenecek.

Erdoğan çok yetenekli bir siyasi... Karşısındaki ittifakın ise meşru siyaseti dışladığı ortada. Haliyle, aradaki güç dengesi, içte ve dışta kritik ölçüde Erdoğan'ın aleyhine dönmedikçe, siyasi alanda inisiyatif onun elinde olacak. Bu nedenle, Erdoğan kendisine yönelik hamlelerdeki operasyonel ile siyasi kısımları birbirinden hassasiyetle ayırıyor. Operasyonel olana yıkıcı bir şekilde saldırırken, siyasi hasar bırakabilecek noktalara siyasi pansuman yapıyor.

Erdoğan Gezi'de, post-vesayet dönemindeki yeni toplum ve yeni siyaset tablosunu fark etti ve derslerini muhtemelen çıkardı. İttifakın 'diktatör' diyerek saldırdığı ve 'hal edileceğinden' emin olduğu Erdoğan, bir yandan kararlı durdu, öte yandan Gezi grupları ile uzun toplantılar yaptı ve referandum kararı aldı. Dün bahsettiğim eski yöntemler ve dar dünyalarından çıkamayan örgütlerin 'eyleme devam' kararı aldığı noktada ise Gezi'nin kazananı Erdoğan oldu.

Erdoğan karşıtı ittifakın sürekli ifade ettiği, 'Şöyle yapsaydı iyi olurdu, ama yapmadı' dediği şeylerin çoğunu Erdoğan aslında yapıyor. Tıpkı referandum kararı ve bakanların istifası gibi... 'Sorun' şu ki, Erdoğan bunu onların istediği zamanda yapmıyor. Zamanlamadaki bu kritik fark çok önemli. Çünkü ittifakların 'Yap' dediği an, Erdoğan'ın baskın müdahale ile gardının düştüğü an. Erdoğan'ın üzerinde o kritik anda hata yapması için kamuoyu baskısı oluşturuluyor, her türlü argüman kullanılıyor. Hatta AK Partililerin bile kafası karışıyor. Ancak, karşılarında zeki ve tecrübeli bir siyasi var. Erdoğan önce operasyonel olanı deşifre ediyor, onu itibarsızlaştırıp yıkıcı bir şekilde üzerine gidiyor, yapılması gerekeni ise güçlendikten ve inisiyatifi ele aldıktan sonra yapıyor.

Daha önceki yazımda, vesayete darbe indirildikçe, oradan geri alınan gücün vatandaşa iade edildiğini, bunun da sandığı çok güçlendirdiğini ifade etmiştim. Erdoğan 1960'larda siyaset yapsaydı idam edilmiş, 1980'lerde Zincirbozan'a hapsedilmiş, 1990'larda postmodern bir darbenin kurbanı olmuştu. Ama şimdi öyle olamıyor. Çünkü 11 yıldır yapılan reformlar, vatandaşın oy gücünü maksimize etti, sandık çok güçlendi. Gezi'de ve şimdi çokça kullanılan 'Demokrasilerde sandık her şey değildir' mühendisliği işte bu değişimi hedef

alan ve vatandaşın özgür seçim hakkına

yapılmış en sinsi saldırıdır. Örtülü bir post

post-modern darbe teklifidir.

Ama geleceği, sadece siyasi veya operasyonel hamleler üzerinden okuyamayız. Dünkü yazımı 'Anlaşılan sadece halkın oyları hesaba katılıyor, kendisi değil' diye bitirmiştim. Erdoğan'ın avantajı da burada. Erdoğan halkı ve sosyolojiyi hesap ederek, ona saygı göstererek oyun kuruyor. Bizler hala, Hizmet Hareketi tabanının bu olanları nasıl okuduğunu bilmiyoruz. Ancak Karadeniz turundaki büyük iltifat önemli ipuçları veriyor. Erdoğan tabanına sürekli olarak büyük oyunu anlatıyor. Halkı siyaset mühendisliği ile dizayn etmek üzere değil, büyük kavgaya çağırmak üzere muhatap alıyor. Tüm toplum ve siyaset mühendisliklerinin en kritik zaafı da burada. Halkı nesneleştirmek ve istismar etmek... Burada niyet ile yöntemler salih ve demokratik olmadıkça, halkı en ikna edici argümanlarla bile –yolsuzluk gibi- etkilemek mümkün değil.

Tabii, ilk raundu 30 Mart'a kadar sürecek 'gerilla savaşının' hamlelerinin neler olduğunu ve ne kadar etkili olacağını bilemeyiz.

Bence bu eski Türkiye'nin en son ve en büyük kavgası. Bu seçimlerde sivil siyasetin başarılı olması halinde eski Türkiye'nin diriltilmesi artık mümkün olmayacak. Halkı yeni Türkiye'yi taşıyacağına kim ikna ederse o kazanacak. Bu ağır tecrübeden alınan ders ile -muhtemelen ve umarım- eski devletin tüm zaaflarının üzerine gidilecek, köklü bir reform dönemi başlayacak.

Ve bu noktada, Erdoğan'ın taban nezdinde hiçbir rakibi yok.

YENİ ŞAFAK