Eski devlet öldürdü, yenisi üstünü örttü

Kurtuluş Tayiz

Hayal kırıklığı... Mahkemenin Hrant kararı, neredeyse konuyla haberli herkeste bu duyguyu uyandırdı. Buna davanın avukatları da dâhil. Son duruşmaları hatırlayanlar için aslında sonuç pek şaşırtıcı olmadı; aşağı yukarı bu yönde bir kararın çıkacağı tahmin ediliyordu. Dink Ailesi’nin avukatları davanın arkasındaki örgütlü yapıyı deşifre etmek için son âna kadar –deyim yerindeyse– çırpındılar; bu yönde tesbit ettikleri delilleri mahkemeye kabul ettirmeye çalıştılar. Ama mevcut dosyanın kapsamı ve yargılanan kişilerin sayısına bakarak –en azından bu aşamada– başka türlü bir kararın çıkması –bence– zaten beklenmiyordu.

O halde bu “hayal kırıklığı”nın nedeni ne?

Hrant kararının açıklandığı ilk andan itibaren bu duygunun, küçük daireler halinde genişleyerek insanları etkisi altına aldığını gözledim. Kararın birinci gününde Dink Ailesi ve avukatları ile Hrant’ın yakın çevresi, ikinci gününde siyaset ve toplumun farklı duyarlı uçları, üçüncü günde ise neredeyse tüm Türkiye, mahkeme kararının yarattığı hayal kırıklığını yaşadı.

Dink için dün Taksim’den AGOS’un önüne kadar yürüyen o büyük kalabalığa hâkim olan duygu yine bu hayal kırıklığıydı.

Rakel’in ve Dink Ailesi’nin her birinin yüz ifadelerine yerleşen o üzüntü ve düş kırıklığını anlayamazsak, bu ülkede hiçbir konuda adaletten ve hukuktan bahsedemeyiz. Bu büyük bir ikiyüzlülük olur.

Ailesi, dostları, tanıyanları üzerinde Hrant kararı, en az onun öldürülmesi kadar büyük ikinci bir travmaya yol açtı. Onlar ümit etmişlerdi, “öldürdüler ama belki adalet sağlanabilir” diye... Katillerin, katilleri azmettirenlerin, azmettirenleri görevlendiren devlet görevlilerinin cezalandırılması mümkündü; nitekim eski devletle hesaplaşan bir Türkiye resmi vardı karşılarında. Ancak olmadı; bu devlet hâlâ “Hrant için adalet” diyebilecek noktaya gelmemişti; pragmatist yöneticilerimiz şimdilik “Türkler için adalet”, “Müslümanlar için adalet” evresindeydi; Ermenilere, Kürtlere ve diğerlerine adalet için sıra gelmemişti; işte Hrant kararının doğurduğu büyük üzüntünün, hayal kırıklığının kaynağı burada yatıyor.

İhtimal vermedi Dink Ailesi kuşkusuz, böyle bir ayrımcılıkla karşı karşıya kalacaklarına; bu topraklarda ırkçılığın, ötekine düşmanlığın bitmeye yüz tuttuğunu, kalmadığını, tükendiğini düşündüler ve ümitlendiler “Hrant için adalet”e...

Demokratlar, liberaller, solcular... Dink davasında adaletin yerini bulması için yıllardır mücadele verenler de aynı ümidi taşıyorlardı; Hrant için adaletin sağlanabileceğine...

Oysa Hrant ya da herhangi bir Ermeni söz konusu olduğunda eski-yeni devletin bir bedende yeniden vücut bulduğu ortaya çıktı.

Türkiye şöyle değişti, böyle değişti ama devlet bürokrasisi yerinde sabit durdu, onları iktidar yapan yasalar değişmedi. Ermeniler konusuna gelince de hepsi bir kalıptan çıkmış gibi aynı çağdışı pozisyonu aldı. Hrant için sanırım ne bu polis, ne bu jandarma, ne bu savcılar, ne bu yargıçlar ve ne de bu hükümet daha fazlasını yapabilirdi; mevcut sistemin ve siyasi zihniyetin gücü buraya kadardı. Davanın başından günümüze polis de, jandarma da delillerin karartılmasıyla gündeme geldiler; devlet, bu davanın olumlu seyri için tek bir taş üstüne taş koymadı.


Başbakan Erdoğan ve hükümet, bu davanın aydınlatılması ve arkasındaki örgütlü yapının ortaya çıkarılması için siyasi irade göstermedi. Nitekim bu davada eski devletle aynı önyargıları taşıyor, bu hükümet. Küçük bürokratik hesaplar da var tabii; iktidar, PKK’yla savaşta askeri, polisi, devlet bürokrasisini “Hrant” için gözden çıkarmanın, küstürmenin pek anlamlı olmadığını düşündü ve Dink davasında buna uygun bir tutum takındı. Yoksa adı Hrant Dink suikastında en küçük bir ihmalle bile anılan bürokratlarla çalışmayı tercih etmezdi.

Özeti şu: Dink kararıyla bir kez daha devletin o değişmez sabit kıyıcı yüzüyle karşılaştık. Söz konusu bir Ermeni olunca iktidarın nasıl vurdumduymaz kesildiğini gördük. Eski devletin cinayetini yeni devletin nasıl kapattığına şahit olduk. Yani bu hayal kırıklığı boşuna değil...


kurtulustayiz@gmail.com

TARAF