Amerikan emperyalizminin ’kaptan köşkü’ne kimin geçeceği 6 Kasım günü belirlenecek ve (Bush’un ikinci kez seçiminde ortaya çıkan ve ikinci seçmenlerin belirlenmesinde Florida eyaletinde ortaya çıkan ve ancak mahkeme kararıyla iki ay sonra kesinleşebilen seçim sonucu gibi bir durum ortaya çıkmazsa) 7 Kasım sabahı dünya bu sonucu öğrenmiş olacak..
İstesek de istemesek de, ilgilensek de ilgilenmesek de, bu sonuç herkesi ilgilendirecektir..
Elbette, nasıl ki, T.C.’de her kim iktidara gelirse gelsin, iktidar lokomotifinin üzerinde gideceği raylar ve bu lokomotifin yol haritası, anayasası başkalarınca belirlendiyse; USA emperyalizminde de durum aynıdır.. Orada da, her kim başkan olursa olsun, iktidar lokomotifi önceden başkalarınca ya da egemen sistem tarafından döşenmiş raylar üzerinde ve ellerine verilen yol haritasına göre hareket edecektir..
Ancak, açıktır ki, -örneği T.C. sisteminde de görüldüğü üzere- iyi bir makinist, hantal bir lokomotifi bile hizmete sokabileceği gibi; kötü bir makinist de, son model bir lokomotifi bile iş göremez hale getirebilir..
Resul-i Ekrem (S)’in kurduğu adâlet yönetimi de, kısa süre sonra, henüz Hz. Osman zamanında bile, büyük sosyal fitnelerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayacak şekilde, yönetimde ortaya çıkan (ve bütün suçu Mervan’ın üstüne yıkılan) zaaflar yüzünden bozulmalar ve sonunda da Halife’nin katledilmesiyle sonuçlanan korkunç bir isyanla bile karşı karşıya gelmemiş midir?
*
Amerikan emperyalizmi, maddî açıdan, kabul etmek istesek de istemesek de, dünyanın en büyük güçlerinden.. Konuya herhalde, (Cumhuriyetçi Parti’nin ambleminin Fil, Demokrat Parti’nin ambleminin de Eşek olmasına bakarak) sadece, ’Bir Fil ile bir Eşek tepişecek..’ diye sadece tebessüm ederek yaklaşamayız, konuya..
Çünkü, bu emperyalist- şeytanî mekanizmanın başında, kimin bulunması gerektiği hususunda herkes gibi biz de, bir tercih belirtebiliriz.. Bu, taraflardan birine umut bağlamak değil, bir şeytanî mekanizmanın daha bir çılgınca ve canavarca kullanılması ihtimaline karşı, daha akıllıca kullanması muhtemel olanı tercih etmek durumudur..
Hatırlayalım; 2000 yılında yapılan Başkanlık seçiminde Amerika’daki müslümanların pekçoğu, G. W. Bush’u desteklemişlerdi.. Onun müslümanlar için daha iyi olabileceğini düşünmüşlerdi..
Ama.. Bunun hiç de öyle olmadığı, kısa süre sonra anlaşılacaktı..
Çünkü, önce bir Amerikan içgüvenlik mes’elesi olan 11 Eylûl 2001 Saldırıları’ndan sonra, işbu Bush’un, Tanrı’sından emir aldığını ileri sürerek, 11 Eylûl Saldırıları’nın arkasında bulunduğunu ileri sürdüğü Afganistan ve Irak’ı ’özgürleştirmek’ adına ve ’Yeni bir Haçlı Seferi yapıyoruz..’ diyerek meydana çıkıp, o saldırılarda ölen 3 binden fazla sivil insanın intikamını almak adına, konuyla direkt ilgisi hiç bir zaman ortaya konulamamış olan ve teröristlerin yok edileceği iddialarla, Afganistan’da yüzbinlerce sivil müslüman insan öldürdüğü görüldü.. O bombardımanlar, o işgal hâlâ da devam ediyor.. Dahası, hattâ uyduruk / yalan belgelerle Saddam Huseyn bile, 11 Eylûl’le ilişkilendirilip, Irak da, korkunç şekilde bombardıman edilip, sonunda da, Saddam devrilerek idâm olundu.. Irak’da, bu bombardımanlar ve yan etkileri dolayısiyle hayatını kaybeden (askerlerin mikdarı ayrı bir hesab) sivil insanların sayısının 1,5- 2 milyon civarında olduğu sanılmaktadır..
Irak hâlâ da, Amerika , muharib birliklerini çekmiş olsa bile, yine de Amerikan vesayetinde.. Ve 50 binlik bir Amerikan gücü, Irak ordusunu eğitmek adı altında hâlâ da Irak’da.. (Böyleyken; Mâlikî Irakı’nın İran’la bu kadar yakınlaşmasına göz yumulması, Amerikan emperyalizminin zaafıyla izah edilebilir mi, o da ayrı ve gerçekten de karmaşık bir konu..)
*
Şimdi, Obama, Irak’da Bush’un başlattığı savaşı sona erdirdiği iddiasıyla ve Afganistan’da da son Amerikan askerinin 2014’de Afganistan’dan çekileceğini vaad ederek ve de ülke içinde, ekonomiyi, orta sınıfı gözetecek şekilde tanzim ettiğini, kapitalizmin sembolü olan bu ülkeye ilk kez sosyal sigorta kurumunu getirdiğini belirterek yeniden seçilmek istiyor..
Obama, Kenya asıllı ve babası müslüman olan ve babasının kendisine verdiği Hussein adını da isminde koruyan ve bu yüzden, anketlere göre, Amerikan halkının yüzde 35 kadarının kendisini bir gizli müslüman zannettiği, ama, kendisini hristiyan olarak niteleyen bir kişi..
Tabiatiyle, henüz 100 sene önce bir siyah derili kişinin Amerikan Başkanı’nın Beyaz Saray’da verdiği ziyafete davet edilmesinin büyük gürültüler kopardığı ve 1970’lere kadar da, siyah insanların otobüs ve restoranlarının bile ayrıldığı, katı bir ırkçılığın yapıldığı B. Amerika’da, beyaz derili halkın sergilediği tekamül alkışlanabilir..
Obama’nın da bu noktaya sık sık vurgu yaptığı ve köklerinin Afrika’dan Amerika’ya köle olarak gelmiş milyonlarla, ’kunta-kinte’lerle aynı olduğunu
Gözden ırak tutulmamalıdır..
Böyle bir geçmiş, onun genlerinde ne gibi değişimler yapmıştır? Ya da, Amerikan emperyalizmi, onu kadar ne kadar değiştirebilmiştir?
Ancak, 4 yıllık Başkanlık döneminde, bu emperyalist mekanizmanın yönetiminde Bush’a nisbetle daha akıllı ve daha az azgın tavır sergilediği ve Amerika içinde de, alt ve orta gelir sınıfını daha çok gözeten bir eğilim sergilediği biliniyor..
Ayrdıca., zaman zaman siyonist İsrail rejimiyle zıdlaştığı ve hele de Netanyahu ile sert tartışmalara girdiği ve İsrail rejiminin İran’a, İran’ın nükleer enerji tesislerine saldırmak emellerine, ’Gerekirse, İran’a biz saldırırız.’ diyerek gem vurduğu, bunun için de Amerikan toplumunda oldukça etkili olan ’Yahudi Lobisi’yle de arasında soğukluk meydana geldiği iddia edilmektedir. Ancak, Obama’nın bu baskı grubunun gönlünü almayı ve onları yatıştırdığı da söylenmektedir..
Vahşi emperyalizmin kaptan köşküne gelmek için çırpınan Mitt Romney ise, ikinci bir Bush havası vermekte olup, neleri nasıl yapacağı henüz bilinmemektedir. Hristiyanlığın Mormon Tarikatına sofuca bağlılığı yüzünden alkol kullanmaması özelliğiyle bilinen ve -belki de aramızdaki tek yakınlık bağı bu noktada bulunan- Romney, Obama’nın Amerika’ya getirdiği Sağlık Sigortası anlayış ve kurumuna başlangıçta kesinlikle karşı iken ve hattâ bu yüzden, Obama’yı sosyo-komunizan eğilimlerini devlete yansıtmaya çalışmakla bile suçlarken, son zamanlarda, bu karşı çıkışını bir kenara bıraktıysa da; ’Demokrat Parti’ye oy veren yüzde 47’lik bir kesimin devletten geçinmeyi âdet edinen ve o kesimin, hiç bir zaman memnun edilemiyeceğini, esasen onların mes’elelerini düşünmenin de kendi mes’elesi olmadığı’na dair gizli konuşmalarının yayınlanmasıyla orta sınıfın desteğinden iyice uzaklaşmış ve zenginlerin başkan adayı konumuna gelmiş bulunuyor..
Ayrıca, seçimlere 10 gün kala kuzeydoğu Amerika sahillerinde meydana gelen ve başta New York olmak üzere, milyonlarca insanın yaşadığı bölgeleri yıkıp geçen ve Amerikan tarihinin gördüğü en büyük felaketlerden birisi olarak nitelenen korkunç kasırgadan sonra, Obama, halkın içinde, onlardan birisi olarak çırpınırken; Romney, seçim propaganda çalışmalarını sürdürmekle, kendi kalesine bir gol daha atmış olarak değerlendiriliyor..
Kasırga felaketinin üstesinden gelinmesinde, Obama’nın biraz daha puan topladığı söylense de, anketler iki aday arasındaki farkı, kılpayı olarak izah etmektedir.. Ancak, rakamların dili, 7 Kasım sabahına doğru anlaşılacak..
Yine de unutulmamalı ki, emperyalizmin gerekleri Romney’yi de Obama’nın çizgisine veya Obama’yı da, Romney’nin yenilemeye çalıştığı Bush’un çılgın ve uçuk saldırgan siyasetlerine yönlendirebilir.. Çünkü, onların herbirisini işbaşına getiren, temelde egemen olan sistemdir.. Halkın iradesi de ancak o sistemin sınırları içinde geçerlidir..