Yeni Şafak/Ersin Çelik
Esed’in Türkiye’deki en büyük ortağı kimdi?
Suriye devriminin Türkiye yansımalarını, sadece ülkemizde sığınan halkın anavatanlarına dönecek olmaları üzerinden konuşamayız. Görünen o ki, dönüş yolundalar zaten. Rejim Halep’ten kaçtıktan sonraki gün, soluğu 11 yıl önce gece yarısı ayrıldığı evinde alan bir Türkmen’in videosunu izledim.
Yerleri, duvarları öpüyor ve heyecanla evini gösteriyordu. İki katlı, yüksek bahçe duvarlı, iç avlulu, geniş odaları olan ferah bir evdi. İşte o adam, o güzeller güzeli evini, doğup büyüdüğü sokakları ve anılarını bırakıp, doğru düzgün bir eşyasını bile alamadan kim bilir kaç gün yürüyerek ülkemize gelebilmişti. Sonrasına bizler de şahitlik ettik fakat neler çektiklerini, ne hissettiklerini asla tam olarak bilemedik. İçlerindeki o kor ateşi göremedik. Vatan hasretlerini dindiremedik. Aksine, sosyal medyanın nefret diliyle muamele edildiler.
Savaştan kolay ama kâbustan beter günler geride kaldı. Zamandır geçer. 13 yıldır yaşadıkları, şu son 12 gün ve şehirlerin birkaç saatte özgürlüklerine kavuşma haberleri de geçip giden zamana dâhil oldu.
İşte şimdi kavuşma videoları düşüyor önümüze. Nasıl sarsıcı sahneler öyle. Hangi film yansıtabilir, hangi usta oyuncu böylesine canlandırabilir Halepli kardeşlerin yerlerde yuvarlanarak birbirlerine sarılmalarını? Koca koca adamların çocuklar gibi ağlamalarını izlemişsinizdir. Zaten izliyoruz hep. Videolar önümüze düşüyor, binlerce kişi paylaşıyor. Bizler de hemen tıklıyoruz ve 40 saniyede bitiyor. Sonra? Artık önümüze ne düşerse… Çünkü hayatımız da Reels hızında akıyor. İzliyoruz ama yaşamadığımız ve şahitlik etmediğimiz için tesir etmiyor. En fazla bir kalp atabilir ya da “gözünüz aydın” tebriği yazabiliriz zaten. Olsun, biz de insanız!
Peki, geride kalan 13 yıl ne olacak? Zalim Esed kaçtı. Halep kurtuldu, Şam ayağa kalktı. Ve şimdi Suriyeliler evlerine dönüyor. Tam buraya bir ifade eklemeliyiz; Suriyeliler evlerine, yurtlarına “onurlarıyla” dönüyorlar.
Ancak birileri, daha düne kadar, onursuzca göndermek istiyordu. Çoluk çocuk, kadın-erkek, yaşlı… Suriyeli kim varsa, otobüslere bindirip Esed’e teslim edeceklerdi. En büyük seçim vaatleri, masum insanları bir caniye, zalime, insan kasabının önüne atmak değil miydi?
Bakmayın siz Esed, pılını pırtını toplayıp Şam’dan kaçtıktan sonra ağız değiştirmelerine ve bir anda hümanist, yapıcı, kucaklayıcı sözlerle Suriye’nin huzurunu istemelerine. CHP, Saadet Partisi ve birçok bilinen “Esedçi” şimdi onu diktatör ilan etme yarışına girdiler. Hadi İran’ı anladık, bir gecede ağız değiştirdiler. Katil milislerini çektiler; sanki binlerce masum Sünni’nin kanları ellerine yapışmamış gibi davranmak tam da İran’a yaraşırdı.
Coğrafyanın en kanlı, en zalim diktatörü Esed’in Türkiye’deki sıkı dostları, siyasi bağlantıları, medya aparatları ve propagandacıları düpedüz ağız değiştirdiler. Yetmedi, düne kadar asi, terörist, vatanlarını satan, Türkiye’de sefa süren, öz kaynaklarımızı tükettiğini söyledikleri Suriye halkına yanaşmaya başladılar. Baksanıza, Ekrem İmamoğlu rol bile çalmaya kalkıyor. Suriye şehirlerini imar etmeye hazırmış. Lakin Emevi Camisi’nde yapılan şükür secdesinden de rahatsızmış. Dengelerini yitirdiler. Tek gözleri hâlâ Esed’de. Onun gidişi siyasi zeminlerini sarstı. Devrim, bu ülkede birilerinin gelecek planlarını da bozdu ve bunu önümüzdeki süreçte çok net görecek, konuşacağız.
Esed’in Türkiye’deki medya aparatlarına ise ayrıca parantez açmamız gerekiyor. Bizim internet ekibi bir dosya hazırlıyor. Buradan biraz sufle vereyim: Çok değil, daha 8 ay önce Suriye’ye Lübnan üzerinden girip vlog çeken ve Şam’daki şaşaalı hayatı göstererek “Burada savaş yok, hayat normal. Şam’ın geceleri çok güzel” yayınları yapan ve “Türkiye’de yaşayan Suriyeliler evlerine neden dönmüyorlar ki?” algısını işleyen o paralı Esedçiler var ya, göreceksiniz, onlar da yayınladıkları içerikleri silecekler.
Oysa Şam’ın kuzeyindeki ‘insan mezbahası’ denilen ve 170 bin kişinin tutulduğu Sednaya Hapishanesi’nin birkaç metre ötesinden Esed’e ve Suriye’deki gündelik yaşama övgüler yağdırıyorlardı. Ülkemizde milyonlarca izlenen bu videoları yayma görevini ise Zafer Partili ırkçılar üstlenmişti. Ümit Özdağ’ın övünerek siyasi markası hâline getirdiği ‘Zafer Turizm’ de, akıl almaz işkenceleriyle meşhur, haftada 50 kişinin idam edildiği o hapishaneye yeni mahkûmlar taşıyacaktı.
Suriyeliler giderken burada gördükleri kötü muameleleri, ırkçılığın en berbat taraflarını unuturlar. Topraklarımızda içtikleri bir bardak suya vefa duyarlar. Bundan eminiz. Şu var ki, daha birkaç ay öncesine kadar onları onursuzca ölüme ve vahşete göndermek isteyenleri en azından bizim unutmamamız gerekiyor. Coğrafyamızda oyunlar bozulup oyunlar kurulurken nasıl bir badire atlattığımızın farkında ve nasıl bir içten çürüme yaşadığımızın idrakinde olmalıyız. Bunun için de Esed’in Türkiye’deki ortaklarının tam listesi önümüzde olmalı…