Esed’in Hedefindeki Yermük Kampı

Filistin davası âdil ve meşru bir davadır. Suriye’deki dikta rejiminin gerçekleştirdiği katliamlar ise zulümdür. Zalimle mazlumu, zulümle âdil bir davayı aynı kategoriye sokmak mümkün değildir.

Ahmet VAROL

Hedefteki Yermük Kampı

Suriye’deki vahşi Baas rejiminin korkunç katliamları devam ediyor. Her gün yüzlerce insanı katlediyorlar. Bu vahşeti nereye sığdırabiliriz ve hangi gerekçeyle mazur görebiliriz? Bazıları, Suriye’nin Filistinlilere destek vermesini mazeret olarak göstermeye çalıştılar.

Biz, Baas diktasının halkın haklı taleplerine silahla karşılık verdiği günden beri bizim için Filistin’deki kardeşlerimizin canları kadar Suriye’deki kardeşlerimizin canlarının da kıymetli olduğunu dolayısıyla bir tarafa lojistik destek verilmesinin diğer taraftakileri hunharca katletmenin gerekçesi olamayacağını, desteğin ancak zulme gerekçe yapılmadan sürdürülmesi halinde anlam taşıyabileceğini aksi takdirde bütün itibarını ve değerini kaybedeceğini vurguladık.

Bazıları Suriye’de çok sayıda Filistinli mültecinin yaşadığını ve Baas zulmü karşısında da hiçbir güvencelerinin olmadığını dolayısıyla olaylarda direnişten yana tavır takınmalarının onlar için risk oluşturacağını, Baas diktasının onlara da silah çevireceğini söylediler. Ama Baas diktası mültecilerden daha fazlasını, siyasi açıdan dikta rejimini açıktan desteklediklerini ilan etmelerini, mülteci kamplarında kendilerine sığınanları da himaye etmeyip silahlı güçlere teslim etmelerini istedi. Bunu yapmadıkları için de saldırıların hedefi oldular. Son olarak 16 Aralık Pazar günü Yermük mülteci kampına yönelik hava saldırılarında onlarca Filistinli mülteci öldürüldü. Olayların başlangıcından beri öldürülen Filistinli mülteci sayısının ise yedi yüzü geçtiği söyleniyor. Yani işgalci siyonistlerin 14 Kasım 2012’de başlattıkları Gazze’ye yönelik saldırıda öldürülenlerin neredeyse dört katı.

Önceleri bu katliamların bazılarının muhalifler tarafından gerçekleştirildiği iddia edilerek yoğun bir dezenformasyon faaliyeti yürütüldü. Oysa olaylara şahit olanlar bütün bu katliamların ve cinayetlerin, söz konusu kamplara sığınan Suriyelilerin resmî askerî güçlere teslim edilmemesi sebebiyle gerçekleştirildiğini söylüyorlardı. Yani sebep ve sonuç ortada. Direnişin mültecilerle bir kavgası olmadığı gibi saldırıların hedefinde olanlar da adeta bu kampların “güvenli bölge” olması ümidiyle oralara sığınıyorlar. Baas katilleri ise buna izin vermek istemedikleri gibi oralara sığınanların izini sürerken onları kendilerine teslim etmek istemeyen mültecileri de katletmekten çekinmiyorlar.

Pazar günkü katliamlar ise havadan uçaklarla yapılan saldırılarla gerçekleştirildi. Artık tartışılması bile mümkün olmayan bir gerçek ortada. Çünkü direnişçilerin hava saldırısı düzenleme imkânlarından şimdilik tamamen yoksun oldukları ve savaş uçaklarının katil Baas rejimi tarafından kullanıldığı biliniyor.

Aslında olayların başlangıcından beri üzerinde durulan tehlike, Filistinli mültecilerin orada bir bakıma ateş üstünde varlıklarını sürdürdüklerini gösteriyordu. Bununla birlikte olayların içine girmekten, çatışmalarda taraf olmaktan son derece uzak durmalarına, hatta direniş gruplarının ileri gelenlerinin açıklamalarında dikta rejimini doğrudan karşılarına almaktan çekinmelerine rağmen mülteci kamplarında yaşayanlar kendilerine sığınanları da ölüme teslim etmediler. Yani bazıları Filistinlilerin direnişine sahip çıktığı ve destek verdiği gerekçesiyle Baas diktasına kendi vatandaşlarını sorumsuzca katletme hakkı tanırken Filistinli mülteciler tehlikeyi göze alarak kendilerine sığınan Suriyelileri ölüme teslim etmemeyi tercih ettiler. Bu yüzden de katliamlara kadar varan korkunç saldırıların hedefi oldular.

Şunu özellikle belirtelim ki Filistin davası âdil ve meşru bir davadır. Suriye’deki dikta rejiminin gerçekleştirdiği katliamlar ise zulümdür. Zalimle mazlumu, zulümle âdil bir davayı aynı kategoriye sokmak mümkün değildir. Bu konuda bir sınıflandırma yapılması halinde haklı talepleri ve davaları bir tarafa zulmü diğer tarafa, zalimleri bir tarafa mazlumları diğer tarafa koymak gerekir. Filistinli de olsa zulmün yanında duran, mazlumlara silah çeviren biri Filistin’deki mazlumları temsil edemez. Filistin’deki mazlumları ancak, tehlikeyi göze alma pahasına da olsa kendilerine sığınan mazlumları ölüme teslim etmeyenler temsil edebilir.

Şeyh Raid Salah’ın Kudüs’ün özgürlüğünün Şam’ın özgürlüğünden geçtiğini sıkça vurgulaması da bu açıdan anlamlıdır.

YENİ AKİT 

Suriye Haberleri

Ahmed el-Şaraa: Türkiye her zaman Suriye'nin yanında yer aldı, bunu unutmayacağız
Hakan Fidan: Doğru tarafta yer almış olmanın haklı gururunu yaşıyoruz
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye devrim lideri Ahmed el-Şaraa ile görüştü
İşgalci Çin’den Suriye’nin yeni yönetimine Uygur küstahlığı
Suriye'de 14 yıl sonra köyüne kavuşan Semir Akça evini mayınlarla çevrili buldu