Taha Kılınç / Yeni Şafak
İsâm Attâr’ın ardından…
Suriye İslâmî hareket tarihinin en önemli isimlerinden İsâm Attâr, 3 Mayıs Cuma günü sabaha karşı, on yıllardır sürgünde yaşadığı Almanya’nın Aachen kentinde vefat etti. 97 senelik uzun ve bereketli bir ömür süren Attâr, siyasî kimliğinin yanı sıra edebî ve ilmî birikimi açısından da sıra dışı bir şahsiyetti. Osmanlı sonrasında Suriye’nin Fransız mandası yıllarında hayata gözlerini açan Attâr, Suriye’nin ve Ortadoğu’nun modern dönemde geçirdiği bütün dönüşümlere yakından tanıklık etmiş, Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın (İhvân) önde gelen bir üyesi olarak bu dönüşümlerin bazılarında aktif rol oynamıştı.
İsâm Muhammed Attâr, 1927’de şer’î mahkeme hâkimi bir babanın oğlu olarak Şam’da dünyaya geldi. Gençlik yıllarından itibaren ilme ve edebiyata yönelişiyle dikkatleri çekti, aynı zamanda siyasete de yakın bir alaka duyuyordu. Şam Üniversitesi’nin mescidinde irad ettiği cuma hutbeleri genç İsâm’a haklı bir şöhret kazandırırken, yolu meşhur âlim ve mücadele adamı Mustafa Sıbâî ile kesişti. Sıbâî, Mısır merkezli İhvân fikriyatını Suriye’ye taşıyan isimdi. 1949’dan 1963’e kadar Suriye’de birbirini izleyen askerî darbeler ve yönetimler sırasında, İsâm ve arkadaşları sürekli muhalefet halindeydiler. 1951’de hakkında davalar açılan ve tutuklama kararı çıkarılan Attâr, birkaç yıl Mısır’da yaşamak durumunda kaldı. Suriye’ye döndükten sonra siyasî çalışmalarına kaldığı yerden devam etti, 1961 seçimlerinde Şam’dan milletvekili seçildi. Bu süre zarfında, geçirdiği rahatsızlık sebebiyle siyasî çalışmalarına ara veren Mustafa Sıbâî’nin yerine İhvân’ın Suriye’deki yapılanmasının fiilî liderliğini de çoktan üstlenmişti.
8 Mart 1963’te Suriye’de Baas Partisi’ne mensup subayların gerçekleştirdiği askerî darbenin akabinde, İsâm Attâr, yeni rejimin hedeflerinden biri haline gelmişti. Aynı yıl, eda ettiği hac farizasının ardından Suriye’ye girişine izin verilmeyince, Attâr yurtdışına sürgüne gitmek zorunda kaldı. Lübnan, Ürdün, Kuveyt ve Belçika’da geçen zamanların ardından, nihayet ailesiyle birlikte Almanya’nın Aachen kentine yerleşti. Eşi, Suriye’nin en tanınmış âlimlerinden Şeyh Alî Tantâvî’nin kızı Benân Hanım’dı. Şeyh Tantâvî de damadı ve kızı gibi Suriye’den ayrılmış, Suudi Arabistan’a iltica etmişti. Kral Faysal tarafından ülkeye bizzat davet edilen Tantâvî, 1999’daki vefatına kadar orada el üstünde tutulacaktı.
Uzaktan teşkilâtı yönetmenin zorlukları sebebiyle 1973’te İhvân liderliğini bırakan İsâm Attâr, Almanya’da kendisini tamamen İslâmî tebliğ çalışmalarına ve ilmî faaliyetlere vermişti. Aachen’de kurulmasına öncülük ettiği Bilâl Mescidi, çalışmalarının da merkeziydi.
İsâm Attâr, görünüşte Suriye ile siyasî bağlantılarını koparmıştı, ancak Baas rejiminin kendisine karşı kini ve düşmanlığı sürüyordu. Attâr, 17 Mart 1981 günü, hayatının en acı hadisesini yaşadı:
Hâfız Esed tarafından Aachen’e gönderilen bir suikast timi, o sırada evde yalnız olan eşi Benân Hanım’ı vahşi biçimde katletti. Normalde kapıyı yabancılara asla açmayan Benân Tantâvî, dışarıdan çok samimi oldukları komşu Alman kadının sesini duyunca rahat davranmıştı. Haftalar boyunca evi yakından izleyen suikastçılar, kadıncağızın başına silah dayayıp Attâr’ların kapısını çaldırmıştı oysa. Henüz 38 yaşındaki Benân Hanım’ın vücuduna yakın mesafeden beş kurşun sıkan caniler, öldüğünden emin olmak için narin bedenini çizmeleriyle çiğnediler, sonra da çıkıp gittiler.
Haberi Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen bir telefonla öğrenen Şeyh Alî Tantâvî’nin üzüntüsü öyle büyüktü ki, kızının adını telaffuz edebilmeyi ancak dört yıl sonra başarabilecekti. Çok sevdiği hanımını kaybeden İsâm Attâr ise bir daha evlenmeyecek, Benân Hanım’ın ardından kaleme aldığı mersiyeyi her okuyuşunda, -üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin- gözyaşlarına boğulacaktı.
Hanımını katlederek İsâm Attâr’a diz çöktürmeye çalışan ama başaramayan Baas rejimi, kız kardeşi Necâh Attâr’ı kendi saflarına çekmeye muvaffak olmuştu. Ağabeyinin aksine Baas çizgisiyle barışık yaşayan Necâh Attâr, kültür bakanlığından sonra 2006’da Beşşâr Esed tarafından getirildiği cumhurbaşkanı yardımcılığı vazifesini hâlen sürdürüyor. Kız kardeşinin siyasî tercihi, İsâm Attâr için ömür boyu dinmeyen bir iç sızısıydı kuşkusuz.
İki sene önce, Aachen’deki Müslüman kabristanında Benân Hanım’ın mezarını ziyaret etmiştim. Cuma sabahı İsâm Attâr’ın vefat haberini aldığımda, dudaklarımdan gayriihtiyari şu cümle döküldü: “Hamd olsun, sonunda kavuştular!” İsâm Attâr, 43 yıllık hasretin ardından, sevgili eşinin yanı başına defnedildi. Her ikisi de, vatanlarından uzakta ve gurbette, yan yana kıyamet sabahını bekliyor şimdi. Kimsenin hakkının yenmediği Yüce Divan’da zalimlerle ve katillerle hesaplaşmak üzere…