Esed rejimi güçleri, Suriye'de Mart 2011'den itibaren çocuk, kadın, yaşlı gözetmeksizin yüz binlerce sivili suçsuz yere alıkoydu.
Alaaddin Halebi de rejim yüzünden hayatı kararan milyonlarca sivilden sadece birisi. Halebi, 3 Mayıs 2013'te henüz 15 yaşındayken, Esed rejimine çalışan komşusunun iftirası yüzünden Halep'te babasıyla alıkonuldu.
Halep'te "Şube 290" olarak bilinen Askeri Güvenlik Şubesine götürülen Halebi, burada 3 ay boyunca çeşitli işkencelere maruz kaldı.
Halebi, serbest kaldıktan sonra Esed rejiminin sivillere yönelik işlediği savaş suçlarını belgelemek için fotoğrafçılık eğitimine başladı.
Halep'teki zorunlu tahliyelerle Aralık 2016'da İdlib'e geçen Halebi, 2018’de ise yaşadıklarını unutmak ve hayallerini gerçekleştirmek için Türkiye'ye sığındı.
Bursa'da yaşayan ailesinin yanına giden Halebi, ilk iş olarak Suriye'de milyonlarca sivile yardım eden İHH ve Türk Kızılay gönüllülerine katıldı.
Bir yandan yaşadığı acı tecrübeyi hafızasından silmek için psikolojik destek alan Halebi, bir yandan da yabancılar için düzenlenen sınava (YÖS) katılarak Ağrı'daki İbrahim Çeçen Üniversitesinde Yapı Denetimi bölümünü kazandı.
Halebi, rejim zindanlarında çocuk yaşta maruz kaldığı işkenceleri ve yaşama tutunma hikayesini AA muhabirlerine anlattı.
"Esed'in posterine secde ettirdiler"
Genç Suriyeli, 3 Mayıs 2013'te babasıyla Halep il merkezindeki Maşarka Mahallesi'nde rejim güçlerince haksız yere alıkonulduklarını söyledi.
Halebi, ilk olarak rejim askerlerince sorguya alındıklarını belirterek o an yaşadığı korkuyu şu ifadelerle anlattı:
"Bizi tuttukları odada ellerimi arkadan bağladılar. Kafamızı hareket ettirmemiz yasaktı. Bir asker elindeki silahı kafamı dayamıştı. O sırada yanımda bir kişi daha vardı. Oradaki askerler kafasına üç el ateş açınca yaşadığım korkudan altıma yaptım."
Sorgu esnasında kendisine "Rabb'in kimdir?" diye sorular sorulduğunu da aktaran Halebi, "Cevaben ben de 'Allah' dedim. Bunun üzerine silahla kafama vurdular. O sıra anladım ve dedim ki benim rabbim Beşşar'dır. Bu ifadeyi içten söylemediğimi ileri sürerek kabul etmediler. Üzerime su döküp elektrik şok verdiler. Bunun üzerine Esed'in posterine secde ettirdiler." diye konuştu.
"6 gün boyunca ayakta uyudum"
Halebi, daha sonra nakledildikleri Askeri Güvenlik Şubesinde karşılaştığı manzara karşısında büyük şaşkınlık yaşadığını vurgulayarak "Kemikleri görülen zayıf ve sakalları uzamış adamlar gördüm. Sürekli bağırıyorlardı. İlk duyduğum ses 'Ya Allah' oldu. Şube bir hapishaneydi. Burada kadınlar da elbisesizdi." dedi.
Yaklaşık 20 kişinin tutulduğu 2 metrekarelik bir hücrede kaldığını belirten Halebi, "Odada 20 kişi vardı, 2'si ölmüştü. Sonra anladım ki bizleri korkutmak için o cesetleri bilerek 3-4 gün boyunca odalarda tutuyorlar. İlk geldiğimde 6 gün boyunca ayakta uyudum." diye konuştu.
Halebi, rejim güçlerinin alıkoyduğu kişilere işkenceleri ve tecavüzleri herkesin gördüğü bir alanda yapmasından dolayı tanıklık ettiği o anları hafızasından silmediğini kaydetti.
Suriyeli genç, tutulduğu birimde bir rejim unsurunca tecavüze de uğradığını anlatarak "Bana tecavüz etmek istediğini söyledi. Kabul etmeyince de saatlerce işkence uygulattı. Kollarımdan tavana asılarak sopalarla darbedildim." dedi.
Halebi, güvenlik şubesinde diğer sivillere de tecavüz edildiğini belirterek tanıklık ettiği bir olayı şu sözlerle anlattı:
"Bizimle kalan iki öğrenci kardeş vardı. Erkeği sorguya aldıklarında bir şey sordular ancak istedikleri cevabı alamadılar. Bunun üzerine kız kardeşini de sorgu alanına getirdiler. Kızın üzerinde hiçbir şey yoktu. Genç çocuktan kız kardeşine tecavüz etmesini istediler ancak bunu kabul etmedi. Bunun üzerine kardeşleri metal bir sandalyenin üzerine oturttular ve sandalyelerin altına da ateş verdiler. Kız dayanamayarak 'Allah aşkına ağabey lütfen istediklerini yap' dedi. Çocuk da kardeşine tecavüz etmeye mecbur kaldı. Daha sonra da 6-7 asker kıza tecavüz etti. Üniversiteli genç birkaç gün sonra akli dengesini kaybederek intihar etti."
20 kişiye yemek olarak sadece bir lavaş ve iki patates verildiğinin altını çizen Halebi, askerlerin yemeklerin üzerine idrarlarını yaptığını söyledi.
Halebi, 9 Temmuz 2013'te rüşvet karşılığında serbest bırakıldığını, 3 ay sonra da babasının benzer bir şekilde salıverildiğini aktardı.
"Türkiye'ye teşekkür etmek istedim"
Türkiye'de askerlerin vatandaşlara muamelesinden çok etkilendiğini kaydeden Halebi, "Türkiye'ye verdiği destek için teşekkür etmek istedim. Dolayısıyla Türk Kızılay ve İHH'ye gönüllü olarak başvurdum. Arama kurtarma çalışmalarında yer alıyorum. İnsanlara yardım etmekten dolayı mutluyum. İzmir'deki depremde iki vatandaşın cansız bedenini enkazdan çıkardık. Siz bize çok yardımda bulundunuz ben de Başkan Erdoğan'a ve Türk milletine teşekkür etmek istedim." diye konuştu.
Halebi, Türkiye'de insanca ve özgür bir şekilde yaşadığını belirterek "Eğer bir gün burada vatandaşlık alırsam adımı Umut olarak değiştireceğim. Çünkü ben bir umuttan çıkarak başka bir umuda gidiyorum. Hayallerim arasında ilk olarak eğitimimi bitirmek var. Eğer Türk vatandaşlığına geçersem askere gitmek istiyorum. Çünkü Türk askerini ve bu ülkeyi çok seviyorum. Sizden bir ricam var o da Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 'ı canlı bir şekilde görmek istiyorum. Reisimiz Erdoğan'ı seviyorum.” ifadelerini kullandı.
Yaşadıklarını unutmak için Türkiye'ye ilk geldiğinde psikolog arayışına koyulduğunu dile getiren Halebi, 6 ay önce tedavi sürecinin tamamladığını söyledi.
"Bizim konuşmamız lazım"
Suriye'de çok ağır şeyler yaşadığını anlatan Halebi, "Şimdi ayaktayım, insanlara yardım ediyorum. Her insan hayatında şiddetli şeyler yaşayabilir ama hiçbir zaman vazgeçmemeli. Çünkü tecavüz ve işkenceyi sen seçmedin dolayısıyla kendini ve hayatını bırakma. Umut var. Yaşadıklarını unutman mümkün değildir ancak yaşama tutunmam lazım." dedi.
Halebi, kendisi gibi aynı kaderi yaşayanların korkudan konuşamadıklarını belirterek "Bizim konuşmamız lazım. Çünkü o askerler o suçları işlemeye devam ediyor. Bakın ben çok ağır işkenceler gördüm ama hamdolsun eğitimim devam ediyor, insanlara yardım ediyorum, ayaklarımın üzerinde duruyorum." ifadelerini kullandı.