Esed Ordusu 8 Askeri Katletti, Yerli Malı Şebbihalar Keyiflendi!

Dün sabah bütün ülke İdlib’den gelen acı habere eklenen 8 askerin Esed rejimi tarafından katledilmesiyle sarsıldı. Ancak Esed rejiminin Suriyeli muhacirlerden Türkiye’nin askeri birliklerine uzanan saldırılarıyla keyiflenen olduğu da aşikâr.

HAKSÖZ-HABER

Habertürk ekranlarında Didem Arslan Yılmaz’ın moderatörlüğünü yaptığı Türkiye’nin Nabzı programı yine Doğu Perinçek ve İsmail Saymaz’ın hiç utanmaksızın Rusya, İran ve Esed rejiminin işlediği yıkım ve katliamları meşrulaştırma girişimlerine sahne oldu. TSK’nın Astana Mutabakatına dayanarak İdlib’de 12 ayrı bölgeye kurduğu Askeri Gözlem ve Kontrol Noktaları’nın neden ve nasıl saldırıya uğradığı değil de Esed rejimi ve Rusya-İran cephesinin ne denli haklı ve meşru saldırılar yaptığı programın ana konusuydu.

Perinçek Boşuna Sırıtmıyor

İdlib’e intikal eden askeri birliklerin saldırıya uğrayıp 8’inin vefat ettiği, 6’sının yaralandığı bir vasatta Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in son derece keyifli olduğu, epeyce yüksek moralle Esed rejiminin zaferini ilan etmek için iyi bir fırsat yakaladığı her halinden belliydi. Öyle ki; ağzı kulaklarına varırcasına gülerek “şehid vermeden hiçbir sorun çözülemez. Şehid vermeden olur mu?” diyerek sinsice bütün bir toplumla alay ediyordu. Ancak ne moderatör ne de diğer konuklar hiç umursamadan konuşmaya devam ediyordu.

Hürriyet Gazetesi muhabiri İsmail Saymaz’ın tutum ve söylemleri de Doğu Perinçek’inkilerden hiç farklı değildi. Ne defalarca bozulan ateşkes, ne sivil halkın üzerine yağmur gibi yağdırılan bombalar, ne de Türkiye’nin askeri varlığına yapılan ağır saldırı Saymaz’ı rahatsız ediyordu. İsmail Saymaz’a göre Cumhurbaşkanı Erdoğan sitem etse de Astana sürüyordu ve Türkiye’nin Rusya ve İran’la birlikte yürümesinden başka ufukta herhangi bir seçenek gözükmüyordu. Yapılması gereken iş, Saymaz’a göre belliydi: “Esed’i bir an önce muhatap almak.”

Klasik Kemalist-sol ajitasyon ve propaganda tekniğini en provokatif üslupla kullanan isimlerden biri olan İsmail Saymaz için tabii ki 50 yıllık Baas cuntasının döktüğü kanları, Muhaberat’ın işkence merkezlerine çevirdiği hapishaneleri, yakılıp yıkılan şehirleri, ülkeyi terk etmek zorunda kalan milyonlarca muhaciri konuşup tartışmanın hiç ama hiç lüzumu yoktu. Peki, neyi tartışmalı, nasıl gündem oluşturmalıydı? Elbette muhalifleri kirletecek, itibarsızlaştıracak ve nihayet onlara yapılan en barbarca muameleleri bile temize çıkaracak söylemlere sarılması en kurnazca ve en kestirmeden sonuç alıcı tercihti.

Ulusolcu Söylem ve Oryantalist Literatür

Katliam ve yıkımlardan kaçarak sığınacak yer arayan milyonlarca insanı görünmez kılan, Türkiye’nin hiç değilse İdlib’de hayatlarını devam ettirebilmesi için askeri, sivil, diplomatik ve insani yardımları seferber edişini bozgunculuk addeden Şebbiha mantığı ekran ekran geziyor. İşte bu şeytani ve barbarca tutum Saymaz’ın diliyle nifak ve fitne tohumları ekmek üzere şu şekilde işliyordu: Saymaz da oryantalistlerin diline, emperyalist ve despotik rejimlerin algı operasyonlarına benzer bir metod takip ederek Suriye’de Esed rejimine direnen insanları tekfircilik, radikalizm ve terörizmle suçluyordu. Habertürk ekranlarında sarf ettiği birkaç cümle şöyle: “(İdlib’deki direniş grupları) Türkiye’nin de düşman kabul ettiği, terörist kabul ettiği Heyetü Tahrir-i Şam, Nurettin Zengi gibi gruplar bunlar. Bu gruplar bize de kafir diye bakıyorlar. HTŞ burası cihad alanı diyor, kafir Nusayri ordusu adını vermişler. Bizi kafir gören, devletiyle, AK Partisi’yle, CHP’siyle bir aygıt olarak kefere gören bir algı var.” Sosyalist mi, Kemalist mi, Şebbiha mı, Ulusolcu mu yoksa başka bir şey mi olduğu hususunda teşhis konulamamış İsmail Saymaz bile “tekfirci” yaftasını eline almış ve halka “iman-küfür” çizgisi hakkında nizamat vermeye girişmiş. Abdurrahman Çelebi’lerin insanı tebessüm ettirecek fırsatlar kollaması kaldırılabilir de Doğu Perinçek ve İsmail Saymaz gibi Baasçı Kemalistler düpedüz despotizm yardakçılığı, işgal ve katliam yandaşlığı yaparak Müslüman halka kin ve nefret kusuyorlar. 28 Şubat darbe sürecinden Suriye krizine değin kirli misyonları hiç değişmiyor.

Fark Görebiliyor musunuz? Darbeci Paşalar, Baasçı Paşalar!

Nihayet “çözüm nedir?” meselesine gelince mezkûr tipler tabii ki Rusya-Esed cephesinden bakıyorlar. Saymaz yine profesyonel ve objektif gazetecilik formasyonu gereği “askeri uzmanlarımıza, paşalarımıza sordum, bölgeyi bilen insanlarla konuştum” gibi janjanlı girişler yaptıktan sonra “dediler ki, (M4 ve M5) otoyolun üzerine gözlem noktalarımızı çekip bir güvenlik bölgesi yaratmalıyız. Burada belki Suriye nüfusu tutabiliriz.” Halep ve Doğu Guta gibi bölgelerden Rusya, İran ve Esed rejiminin anlaşmalarına güvenerek çekilmenin nasıl korkunç sonuçlar doğurduğu ortada hâlbuki. Bu askeri uzmanlar olsa olsa Rusya ve Esed rejiminin tezlerini Türkiye’ye çözüm yolu diye pazarlayan Naim Babüroğlu gibi paşalar olabilir herhalde. Türkiye’de uzun yıllar boyunca askeri vesayet ve darbe peşinde koşmuş asker, sivil, gazeteci, akademisyen vd. Kemalist kadrolar kalkıp da Suriye halkı için adalet ve özgürlük talep edecek değillerdi zaten. Ulusolcu-Kemalist kadroları “yerli ve milli” addedip “birlik ve beraberlik” çağrısı yapan ahmaklar korosu bakalım ne zaman ıslah olup basiret ve feraset sahibi olacak.  

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!