Erem Şentürk / Diriliş Postası
Cisr-i Şuğur’u fetheden Birleşik Devrim ordusuna bağlı Ahrar-uş Şam’ın komutanlarında Ebu Hasan Muhaciri ile görüşeceğimiz eve gitmek için Cisr-i Şuğur’a doğru yola çıktık. Etraftaki evler yıkılmış, caddelerde arabalar ters çevrilmiş, duvarlarda mermi ve şarapnel izlerinin olduğu hayalet bir şehirde ilerleyip röportaj yapacağımız adrese giderken şehirden yükselen yoğun bir siyah dumanı fark edip ne olduğunu soruyorum. Arabayı kullanan Ebu Fadıl, “Esed çekilirken tren istasyonlarını, yakıt depolarını ve hastaneleri uçakla vuruyor. Bu, istasyondaki tanker yangını” diyor.
Kendimizi tanıtarak geçtiğimiz birkaç kontrol noktasından sonra Ebu Hasan’ın beni beklediği adrese ulaşıyoruz. Kapıda bekleyen devrimcilere selam verip içeri girdikten sonra küçük bir odada diğer devrimcilerle toplantı halinde olan Ebu Hasan bizi karşılıyor.
Ebu Hasan’a, kendi memleketi olan Cisr-i Şuğur’u fethetmesinin nasıl bir his olduğunu ve bundan sonrası için beklentilerini soruyorum.
Hüzünlü bir ifadeyle Esed / Hamaney rejiminin şehri nasıl harabeye çevirdiğini anlatıyor. Sonra, “Esed düştü ama haberi yok” diyor. Gülüşüyoruz. Ebu Hasan “Şaka yaptığımı düşünüyorsunuz ama bu gerçek” diyor.
Olan biteni gayet anlaşılır bir dille şöyle özetliyor: “Beşşar düştü. Çoktan düştü ama İran onu kazanacağına inandırıp yanına milisleri gönderdiği için kendini hala güçlü sanıyor. Gökyüzünden pazar yerlerine, okullara, sokak aralarına bombalar yağdırıyor. Bebek ölülerine baktıkça buna da savaşmak diyor. Beşşar’in kendi savaşacak cesareti de yok gücü de yok. İran’ın dünyadan topladığı paralı çetelerle savaşıyoruz biz burada. Rusya’yla savaşıyoruz. Beşşar, Suriye’de İran’ın ve İsrail’in ortaklaşa kullandığı bir ayrıntı artık. Bunu bildiği için çok sinirli ve öfkesini bebekleri zehirleyerek çıkarıyor.”
Suriye’de kiminle konuştuysam biz burada İran’la savaşıyoruz diyor. Bu tam olarak ne demek? Resmi İran ordusu mu var Suriye de?
Resmi İran ordusundan subaylar eğitim ve silah getirmek için var. İran çok özel bir hedefi olmadığı sürece resmen savaşmıyor. Afganistan, Lübnan, Yemen ve İrandan topladığı milisleri sürüyor sahaya. Her yer İran’dan gelen savaşçılarla dolu burada. Bizim elimizde rejimin komutanları esir düştüğünde biz kiminle pazarlık yapıyoruz sanıyorsunuz. Rejimle mi? (Gülüyor) Biz Esed askerini esir alıyoruz ama pazarlığı İranl’a yapıyoruz.
Türkiye’de en çok konuşulan konulardan biri’de burada devrimcilerin Alevileri öldürdüğü iddiası.
Bu saçma sapan bir iftira. Aynı cümlede üstü üste iki iftira hem de. Birincisi Suriye’ de bir tane bile Alevi yok. Suriye’de Nusayri var ve sizin bildiğiniz anlamda Alevilikle hiç bir ilgisi olmayan bambaşka bir inanış Nusayrilik. En başta bunu düzeltelim. İkinci olarak, biz rejimle savaşıyoruz ve eli silahlı düşman askerleri dışında hiç kimseyle savaşmıyoruz. Bunlar İran’ın rejime ezberlettiği politik yalanlar. Türkiye gibi ülkelerde bu tür yalanlarla şaibe çıkartıp kafaları karıştırarak zaman kazanmak istiyorlar.
Esed Hamaney Rejim güçleri Cisr-i Şuğur’u havadan uçaklarla 70’den fazla kere bombaladı. Uçak bombardımanından sivil halkı biz kurtardık. Aralarında Nusayri siviller vardı. Hepsini biz kurtardık, güvenli bölgelere naklettik. Yiyecek, içecek barınma sağladık. Elimizde binlerce fotoğraf onlarca video var. Cisir’de devrimcilerin sivillere zarar verdiğini ispatlayacak bir tane bile delil gösteremezler. Hepsi iftira. Ama ben size rejimin katlettiği Müslüman olan olmayan binlerce siville ilgili dünya kadar delil gösterebilirim.
Suriye’de devrimci grup sayısının binden fazla olduğu söyleniyor. Parçalanmış bir hal görünüyor Türkiye’den bakınca. Bu parçalı halle, zafer elde etmek mümkün mü? Niye tek bir ordu olmuyorsunuz?
Evet söylediğiniz kadar ve belki daha fazla sayıda grup var. Ama bu bizim parçalanmış olduğumuz anlamına gelmez. Evvela hepimizin düşmanı ortak. Hepimiz bunun farkındayız. Bir diğer konu, bu savaş planlı ve önceden hesaplanmış bir savaş değil. Hepimiz uzun yıllardır süren işkencelere, tahakküme ve baskılara karşı savaşmaya başladık. Herkes kendi mahallesinde düşmana karşı savaşıyor ve mahallesini koruyor. Bu mahalli savunma hali bizim sivil ve meşru olduğumuzun ispatıdır. Her grup kendi bölgesini temizliyor ve düşmana karşı savunuyor. Bu ayrı olmak mıdır? Üstelik yeri geldiğinde birleşip birlikte savaşıyoruz, sonra tekrar bölgelerimize dönüyoruz. Osmanlı dağıldıktan sonra Antep’i Fransızlara karşı savunan Antepli ile Yunanla savaşan İzmirli nasıl ki ayrı olduğu halde aynı vatan için çarpışan aynı halksa, biz de aynı şekilde kendi mahallesinde vatanını savunan Suriye halkıyız. Tam da dediğiniz gibi düzenli ve tek bir ordu olduğumuzu düşünün bir an. Orduyu bahane ederek bir sabah aniden ortaya çıkacak, İtalyan, İngiliz, Rus ve İran uçaklarından bizi kim koruyacak?
Herkesin en çok sorduğu ve en çok tartışılan soru; savaş bitince ne olacak? Yeni devlet nasıl kurulacak? Nasıl bir devlet modeli olacak?
Kibirli batının küçük hesapları bunlar. Herkes Suriye’ye akıl verme telaşına düşmüş. Biz bütün devrimciler dün ne dediysek aynısını söylemeye devam ediyoruz. Savaş bitince Suriye halkı ne istiyorsa o olacak. Suriye’nin kimsenin vereceği akla ihtiyacı yok. Suriye halkı Suriye’ye yeter. Samimi olarak Suriye halkını düşünen birileri varsa bize Esed / Hamaney rejiminin sokakları yakan, kimyasal silahla bebekleri kadınları zehirleyen helikopterleri düşürecek silah versinler. Gerisini biz hallederiz. Savaşı da hallederiz, Suriye’yi de yeniden kurarız.