Kurtuluş Tayiz / Akşam
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ neden bu kadar çok yalan söylüyor? Doğrusu bir süre öncesine kadar bu özelliğin sadece Demirtaş’a özgü olduğunu düşünüyordum; ancak Figen Yüksekdağ da çok geçmeden Demirtaş kadar yalancı olduğunu kanıtladı. Eşbaşkanlar, şimdiye kadar meydana gelen bütün terör eylemlerini devlete bağladılar. Adana ve Mersin’deki HDP binalarının bombalanmasını, Diyarbakır ve Ankara katliamını -olayın üzerinden bir saat bir geçmeden- tereddüt etmeden devlete yüklediler. Nedense başka bir failin peşine düşme ihtiyacı duymadılar. Tahir Elçi’nin ölümü için de peşin peşin “polis öldürdü” açıklaması yaptılar. Diyarbakır’daki tarihi Kurşunlu Camii’nin yakılmasını da öyle. Başka bir ihtimale kapıyı neden kesin bir dille kapatıyorlar?
“Gerçeği” kovmadan kendilerine yer açmaları mümkün değil galiba. “Doğru”yla açıklanabilecek hiçbir yanları yok. Gerçeği ters yüz ederek ancak varlıklarına alan açıyorlar. Yalana yer açmak için önce gerçekleri örtbas etmeleri gerekiyor. Zira gerçekleşmesi zor amaçlara, hedeflere sahipler; bu yüzden yöntemlerinin ve kullandıkları araçların ahlaklı olmasını beklemek saflık olur. Her yol ve yöntem mubah onlar için.
Bu özellikleri itibarıyla Cemaat’le çok benzeşiyorlar. Demirtaş’ı dinlerken Cemaat’in medyadaki isimleri aklıma geliyor. Emre Uslu ile Demirtaş arasında hiçbir fark göremiyorum. Aynı akla sahipler. Katıksız yalancılık bunlarınki, siyasi hayatın içinde bile pek rastlayamayacağımız türden. Belki aynı ortamlarda yetişmediler ama siyaseti aynı ortak merkezden öğrendiklerine şüphe yok.
“Paralel devlet” kavramanın, bu iki yapıyı tanımlarken kullanılmış olması da tesadüfü olmasa gerek. Gerek Cemaat, gerekse PKK ve HDP devlete paralel yapı inşa etmeye çalıştı. Meşru iktidara karşı kopya bir iktidar kurmaya yöneldiler. Her iki yapının da yalana bu kadar çok başvurmasını şimdi daha iyi anlıyorum; gerçeğin yerine kopyasını geçirmek için doğruların yerine yalanı koymaları gerekir ki, tüm yaptıkları bundan ibaret. Yalana başvurarak, bu yalanı kesintisiz biçimde tekrarlayarak aslında gerçeği bastırmaya çalışıyorlar. Meşru iktidarı bastırdıkları oranda da kendilerine alan buluyorlar.
Medya ile buluşmadığı sürece hiçbir yalan büyüyemez. Cemaat medyası, Doğan grubu, Taraf ve Cumhuriyet gibi gazetelerin asıl işlevi toplumu yalana inandırmaktı. Aynı medya gruplarının hem Cemaat’in darbe girişimine hem de PKK/HDP’nin terörüne arka çıkması şaşırtıcı değil. Medya için önemli olan kullanılan enstrüman değil, merkezin kendisidir. 17-25 Aralık darbesinin arkasındaki merkezle PKK/HDP’nin arkasındaki güç merkezi birbirinden bağımsız değil, aksine aynı. Medya dün paralel yapının yalanlarıyla toplumu etkilemeye çalışıyordu, bugün de PKK ve HDP’nin yalanlarını yayarak aynı işi görüyor. Kabahat sadece eşbaşkanlarda değil, belki de daha fazlası malum medyada.