Ermeni Meselesinde Kantarın Topuzunu Kaçırmamak

MUSTAFA SİEL

Ateş Olmayan Yerden Duman Çıkmaz

Her 24 Nisan Ermeni Soykırımı iddialarının tekrar ısıtılarak servis edildiği, bu iddialar vasıtasıyla Türkiye'nin korkutulup hizaya sokulmaya çalışıldığı bir gündür hepimizin bildiği üzere.

Malum, yangın olmayan yerden duman çıkmaz diye bir atasözü var. Elbette Ermeni soykırımına dair iddialar tamamen uydurma ve mesnetsiz değildir. Lakin şu da bir vakıadır ki, nice kuvvetli yangından çok az duman çıktığı gibi, nice küçük yangından da çok büyük dumanlar çıkabilir. Yani duman sadece bir yangın olduğuna delalet eder, yangının büyüklüğüne değil.

Yangının büyüklüğünü anlamak için, mutlaka yanına gitmek gerekir. Eğer dumandan dolayı yangının alevleri gözükmüyorsa, yanına gitmek bile yeterli değildir yangının büyüklüğünü anlamak için, dumanın kaybolması gerekir.

Ermeni Soykırımı Yapılmış mıdır?

1915 yılında Türkiye’de bir Ermeni mezalimi ve / veya soykırımı yapılmış mıdır? Bu soruya genelde iki keskin cevap verilir. Ermeniler ile batılılar kesinlikle yapıldığını, Türkçüler ise kesinlikle yapılmadığını söylerler ve en ufak bir acaba yoktur cevaplarında.

İddialar, yazılanlar, konu ile ilgili kaynaklar incelendiğinde; planlı bir soykırım olduğuna dair iddia zayıf olmakla birlikte, ortada bir mezalimin olmadığını iddia etmekte aşırı bir zorlama olup; Ermenilere zulüm yapılmadı diyenler, bu şekilde kendilerini inandırmaya / kandırmaya çalışan kişilerdir.

Lakin Ermenilere mezalim ve soykırım yapıldı diyerek tüm suçu Osmanlı ve Müslümanlara yıkanlara şu soruyu sormak gerekiyor. Bin yıldır Müslümanlarla aynı topraklarda yaşayan ve bu süreçte milleti sadıka olarak devletin üst makamlarına kadar yükselebilen bir kavim, ne oldu da 1915’te birdenbire bu derece de bir zulüm (veya soykırıma?) uğratıldı? Zalimler suçludur elbette amma, mazlumlar sütten çıkan ak kaşık mıdır?

Ermeni Sorununda Sadece Osmanlı mı Suçlu?

Önce şu soruyu cevaplamalıyız bence. Türklerin Anadolu’ya yerleşmeye başladığı 1000’li yıllardan beri çok fazla bir sorun yaşamayan Anadolu'nun kadim halklarından Ermeniler (ve bilahare Rumlar), ne oldu da 1915’ten sonraları sorun yaşamaya başladılar ve Anadoluyu terk etmek (yada yok olmak) zorunda kaldılar.

800 yıldır Ermeni ve Rumlarla beraber yaşamaktan rahatsız olmayan Müslümanlar, niye bu tarihten itibaren bu halklara karşı (zaman zaman) zulüm boyutunda tepkilere giriştiler?

800 yıl Ermeni ve Rumların can, namus ve mallarına ilişmeyen Müslümanlar, 1877 Rus Harbinde Ermenilerin, 1913 Balkan Harplerinde ise Balkan Hristiyanlarının acımasızca canlarına, namuslarına ve mallarına tecavüzlerine uğramasaydı, 1915 sonrası Ermeni ve Rumlara karşı aynı tepkileri gösterir, bu zulümler işlenir miydi?

Nitekim 1915’te Ermenilere tepki gösterilirken, diğer bir Hristiyan azınlık olan Rumlara 1919’a kadar ciddi bir tepki gösterilmemişken; Mondros Mütarekesi sonrası Anadolu’nun Yunanlılarca işgaline girişilmesi ve İzmir’in işgali üzerine, Rum azınlıkların yaptıkları taşkınlıklar ve ardından Müslümanların Rumlara karşı zaman zaman zulüm boyutuna varan tepki ve saldırıları, Ermeni katliamlarının çıkış noktasını ele vermiyor mu?

Ermenileri bu ihanete teşvik eden, sonra kaderleriyle baş başa bırakan batılılar ve Rusya’nın hiç mi suçu yok bu olaylarda?

24 Nisan Niçin Ermeni Soykırımı Günü Kabul Edildi?

Ermeni Soykırımı Anma Günü kabul edilen 24 Nisan 1915 gününü ele alalım. Bu gün Ermeni ayaklanması çalışmaları yapan Ermeni örgütlerinin elebaşlarının bir operasyonla tutuklandıkları, böylece ayaklanmanın başlamadan akamete uğratıldığı gündür.  Bu tarihin kabul edilmesi bile, bazı Ermenilerin o günkü Osmanlı’ya ihanet niyetlerini ve bu niyetin bu gün bile hala değişmediğini ortaya koyan en güçlü delillerden biri değil mi?

Bundan sonraki süreçte mazlum Ermeni halkına yapılan zulümler elbette kabul edilemez, lakin ortada mensubu olduğu devlete karşı bağımsız bir devlet kurmak amacıyla isyan eden örgütler ve elbette bunlara direkt yada dolaylı destek veren Ermeni halktan kimselerin olduğu da görmemezlikten gelinemez.

Eğer bu tutuklamalar ve tehcirler olmasaydı, isyan eden Ermenilerin yaşadıkları yerleri ele geçirdikten sonra Müslüman halka yapacağı mezalimin kendilerine yapılanları aratmayacağı hususu da, gerek 1877 ve gerekse 1918 Rus Harplerinde Müslüman halka yaptıkları mezalimden bellidir.

Katiline Aşık Bazı Ermeniler

Bu katliamların esas müsebbibi kadim Osmanlı bürokrasisi değil, yeni yetme İttihatçı çete bürokratları iken; bu gün AGOS çevresinin ittihatçıların varisi olan Ulusolcularla kanka olup onlara ve atalarına toz kondurmazlarken, Ermeni mezalimini hiçbir zaman onaylamayan İslamcılara çakmaları da yaman bir çelişki değil midir?

Yada, Ermeni tehcirinde Ermenilerin yurtlarına, mallarına, kadın ve çocuklarına konan Kürt aşiret reisleri (ve kendi çaplarında halktan bazılarının) günümüzdeki varislerinin, (nasıl olsa resmi suçlu Osmanlı Devleti ve Ermeniler artık geri dönemez rahatlığıyla) Ermenilerden sabah akşam özür dileyen ve işi Ermeni yalakalığına kadar götüren tavırlarına ne demeli?

Ermeni Tehciri Katliama Dönüştürülmemeliydi

Kanaatimce, 24 Nisan 1915’te başlayan süreç ve Ermeni halkından riskli görülenlerin tehcir edilmesi uygulaması siyaseti teoride doğrudur. Fakat özellikle İttihatçıların teşvikleri ve halktan bir kısmının dünyevi çıkarlar nedeniyle, tehcir esnasında yapılan ve mide bulandırıcı seviyelere ulaşan zulümler asla tasvip edilemez. Eğer tehcir siyaseti usulüne uygun – rutin bir şekilde uygulansa idi, hem bölgenin güvenliği korunmuş olacak, hem de Ermeniler bu şekilde mağduriyete uğramamış olacaklardı.

Ermenilerin bir kısmının Osmanlı’ya ihaneti, ihanet eden ve onları destekleyen Ermenilerin suçu iken; suçsuz Ermenilere yapılan zulümlerde, bu zulümleri yapanların ve onları destekleyenlerin suçudur.

Nasıl ki 1990 sonrası Kürt sorunu konusunda rutinin dışına çıkılması pek çok masumun mağduriyetine ve Kürt sorunun alevlenmesine sebep olmuşsa, Ermeni tehciri konusunda rutinin dışına çıkılması da on binlerce masum Ermeni’nin mağduriyetine sebep olduğu gibi, bu günkü Ermeni meselesinin ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştur.

Geçmişten Ders Almalıyız

Gerek Ermeni tehcir süreci ve gerekse Kürt sorunu oluşum süreci, bizim ders almamız gereken yakın tarihi tecrübelerdir. Öncelikle 5.Maide Suresi 8. ayetteki bir kavme olan düşmanlığımız bizi o kavme karşı adaletsizliğe itmemeli emri gereğince, gerek Ermenilere ve gerekse Kürtlere yapılan adaletsiz uygulamalar kesinlikle ret edilmeli ve kınanmalıdır.

Yine 42.Şura Suresi 40’tan 43’e kadar olan ayetler gereğince, bir kavim toptan değil, ancak içlerindeki suçlular suçları nispetinde cezalandırılırlar. Bu nedenle Ermeni, Kürt yada Türt kavimlerini, içlerinden bazılarının suçları nedeniyle toptan suçlu ilan edip, Ermenilere yada (Türklerin Kürtlere yada Kürtlerin Türklere) daimi bir kin beslemesi asla İslami bir tutum değildir.

Devlet Asla Rutinin Dışına Çıkmamalıdır

1990 sonrası yıllarda Güneydoğu’da devletin rutinin dışına çıktığı, bizzat rutin dışı uygulamalara onay veren dönemin Cumhurbaşkanınca teyit edilmişti. Devletin emriyle rutinin dışına çıkan resmi ve sivil zevatın sonraları nasıl bir belaya dönüştüğünü, Susurluk kazası sonrası gelişmelerde yakinen müşahede etmiştik.

Tüm bu yaşananlardan çıkarmamız gereken ders şu olmalıdır. Devlet asla rutinin dışına çıkmamalı, kendi çıkmadığı gibi gerek Devlet görevlileri ve gerekse bu işin sivil heveslilerinin Devletin iradesi dışında rutinin dışına çıkmasına asla izin vermemelidir.

Aksi halde kurunun yanında yaşlarında yanması suretiyle masumların mağduriyeti yanında, Ermeni ve Kürt sorunu gibi devasa sorunların oluşması ve rutinin dışına çıkan unsurların kendi sürüsüne dadanan çoban köpeği gibi azmanlaşacağını görebilmek için, son 30 yıla bakmak bile yeterli. Bu hususa şu anda yürütülmekte olan Paralel Yapı operasyonlarında da titizlikle dikkat edilmelidir mutlaka.

İnsanlar, cemaatler, kavimler ve devletler hata ve suç işleyebilirler. Nasıl ki bir insan suç işleyip, sonra pişman olduğunda suçunun cezasını çektikten sonra bağışlanıyorsa, aynı durum cemaatler kavimler ve devletler içinde geçerlidir. Kişilere, cemaatlere, kavimlere ve devletlere daimi dostluklar ve daimi düşmanlıklar doğru değildir. Bunlara karşı şu andaki durumlarına göre konum ve tavır alınmalıdır.

Hakkaniyetli Şahitler Olmak

Ermeni katliamı konusunda iki keskin ucun değerlendirmeleri rağmına, adaletli şahitler olmak durumunda olan biz Müslümanlar, bu süreçte yaşanan olayları adaletli ve doğru bir şekilde ortaya koymakla mükellefiz.

Bu değerlendirmeleri yaparken, tarafgir olmamaya, gerçeği - sadece gerçeği ortaya çıkarmaya çalışmaya ve ortaya çıkan gerçek aleyhimize bile olsa itirafa mecburuz. Şifa bulmak için nasıl ki acı ilaçlar içiyor, gerekiyorsa ameliyat masasına yatıyorsak, hakkaniyetli şahitler olmak içinde tarihimizdeki acı gerçeklerle mutlaka yüzleşmek zorundayız.

Bu yüzleşme neticesinde Osmanlı devleti ile Müslüman halkın (var olduğu kesin olarak ortaya konduğu takdirde) kurumsal ve kişisel bazdaki hatalarını örtmemek, tüm zulüm ve haksızlıkları ortaya çıkarmak ve açıklamak, hoşumuza gitmese bile, adaletli şahitliğimizin bir gereğidir.

Eğer bu hususlarda kalplerimizin kani olduğu yakini tespitlere ulaşırsak, biz Müslümanlar atalarımızın yaptıkları zulümler için, devlette varisi olduğu Osmanlı Devletinin zulümleri için, isyancı Ermeniler ile onları kullanmaya çalışan batılı devletlerin hata ve zulümlerini de ortaya koymak suretiyle, özür dilemeliyiz.

Özür Dileyelim Dilemesine de

Bunu yaparken, süreçte Ermenileri kendi çıkarları için kullanmaya çalışan başta Rusya olmak üzere diğer batılı devletlerin faaliyetleri ile, Ermeniler içinden çıkıp Osmanlı Devletini ve Müslümanları arkadan vurmaya çalışan Ermeni örgütleri ile bunlara destek veren Ermeni halkının da hatalarını mutlaka ortaya konmalıdır.

Bu noktada bir hususu gündeme getirmek gerekmektedir. Evet Türkiye Ermenilerine şöyle veya böyle haksızlık ve zulümler yapılmış, soykırım yapılmış olmasa bile, en azından Türkiye sınırları dışına çıkmaları sağlanmıştır, bu vakıadır.

Benzer bir durumu, 1919’tan sonra Rumlar içinde söz konusu edebiliriz. Nitekim Türkiye’de yaşayan Rumların bu 1919 – 1294 mübadele sürecinde yaşadıklarına dair de benzer iddialar söz konusudur.

Peki Diğer Coğrafyalardaki Müslümanlara Yapılan Zulümler Ne Olacak?

Peki son iki yüz yıldır diğer coğrafyalardaki Müslümanlara yapılan haksızlık ve zulümler ile, soykırım yapılmasa bile memleketlerinden bir daha dönmemek üzere sürülen Müslümanların durumu ne olacak?

Rusya’nın Kırım’ı neredeyse tamamen Hıristiyanlaştırmış olması, Kafkasya’daki Çerkezlerin çoğunu yurtlarından sürmüş olması mesela. Balkanlardaki Müslümanların uğradıkları, Ermenilerin uğradığı mezalimi aratmayan zulümler ve sürgünler ile, Bulgaristan ve Yunanistan’ın neredeyse Müslümanları tasfiye etmiş olmasını, bu tasfiye sürecinde yüzbinlerce insanın katledildiğini gündeme getirmeyecek miyiz?

Bu gün Ermenistan denen devletin sınırlarında bir zamanlar Müslümanların çoğunlukta olduğu biliniyor. Ya son yıllarda Ermenistan ile Azerbaycan arasında yaşananlar ve Ermenilerin özellikle işgal ettikleri Dağlık Karabağ’da – Hocalı ’da yaptıkları katliam ve tecavüzler?

Müslümanların Balkanlarda Soykırıma Uğratılmadı mı?

1821 – 1922 yılları arasında Balkanlardan 5 milyon civarında Müslümanın katledildiği, 5 milyon civarında Müslümanında sürüldüğü iddia edilmekte, bazı batılı tarihçiler 1870 sonrası 30 milyon civarında Müslümanın balkanları terk etmek zorunda kaldığını söylemektedirler. Tüm bu yaşananlar bazı batılı tarihçilerce etnik temizlik olarak nitelendirilmektedir.

1877 Rus Harbinde ihanet eden Ermenilerin Erzurum ve Kars olmak üzere Doğu Anadolu’da 300 bin civarında Müslümanı katlettiği tarihçilerce ifade edilmektedir. 1918 sonrası Ruslarla işbirliği yapan Ermenilerin bu bölgedeki katliamlarına devam ettikleri bilinmektedir.

Ermeni soykırımı iddialarını gündemden düşürmeyenler, Balkanlardaki soykırımı ve Ermenilerin ihanet ve zulümlerine niye kenarından kıyısından bile değinmezler?

Balkan Hristiyanları ve Ermenilerin bu ihanetleri ile bağımsızlık yollu çabaları ve çete faaliyetleri olmasa ve 1.Dünya Savaşı esnasında Osmanlı devlet aklı ve Müslüman halkta Ermenilerin kendilerine ihanet edeceği ve saldıracağına dair ciddi endişeler oluşmasa idi,  Ermeni tehciri yapılır mı ve bu zulümler işlenir miydi?

Dürüst Olalım Olmasına da Saflığa da Gerek Yok

Maalesef ortada tencere dibin kara, seninki benimkinden de kara muhabbetini andıran bir durum söz konusu. Osmanlıyı eleştiren batılıların bu konudaki sicili Osmanlı ve Müslümanlarla kıyaslanamayacak derecede, kat ve kat bozuk.

Bu nedenle, bazı iyiniyetli Müslümanların Ermenilere, Rumlara yada başka azınlıklara yapılan zulümleri gündeme getirirken, bunlarca ve başka Hıristiyanlarca Müslümanlara yapmış oldukları zulümleri gündeme getirmemeleri çok büyük bir dengesizlik, adaletsizlik oluşturmakta, terazinin kantarının topuzu kaçmaktadır.

Evet tüm haksızlıkları ve zulümleri ortaya çıkartıp ilan edelim, lakin sadece batılıların arzuladıklarını değil. Tüm zulümler için özür dileyelim elbette, lakin Müslümanlara yapılanlar içinde özür talebimizi ortaya koyarak. Mümkünse yapılan haksızlıkları telafi etmeye çalışalım, lakin Müslümanlara yapılan haksızlıkların da telafisini talep ederek.

Hepsi bir tarafa, kendi içlerinden dışladıkları Yahudilere % 90’ı Arap – Müslüman toprağı olan Filistin’de İsrail denen işgalci bir devlet kurduran ve halen kayıtsız şartsız bu devletin varlığını ve tüm faaliyetlerini destekleyen hiçbir devlet ve halkın, bu gün Ermeniler ’in hakkını arama ve hesap sormaya hakkının bulunmadığını en baştan masaya koyalım.

Ermeni Meselesinin Hakkaniyetli Çözümü

Ermeni meselesine hakkaniyetli çözüm için, Ermenilere ait tüm yerlerin varislerine iade edelim ve gelip Türkiye’de yaşamalarına imkân tanıyalım. Lakin 1915’te Ermeni Devleti olmadığına göre, onların ayrı devlet talebini dikkate almamız gerekmiyor.

Fakat aynı zamanda halledilmesi gereken başka sorunlar yok mudur, onları da gündeme getirmek gerekmez mi? Mesela işe Kafkasya’dan sürülen Kafkas ve Kırım halklarının eski topraklarına dönüşüne izin verilmesi ve o esnadaki devlet statülerinin iadesi gerekmiyor mu?

Yine Ermenistan’ın işgali altındaki Dağlık Karabağ’dan çekilmesi, bilahare mevcut Ermenistan’dan önceleri sürülmüş olan Müslümanların topraklarının ve haklarının iadesinin sağlanması hakkaniyet gereği değil mi?

Batı Hem Cellat, Hem Hakim

Batılılar Müslümanlarla ilgili her konuda hem zulmün faili ve cellat, hem de hakim konumunda bulunmaktan zerrece gocunmuyorlar.

Nitekim Ermeni sorununu dillerine dolayan batılılar, 1915’te Yahudilerin % 10 nüfusuna sahip oldukları Filistin’deki oluşturdukları İsrail Devletinin varlığını tartışmaya bile açmıyorlar. Hakkaniyetli çözüm için İsrail devletinin lağvedilip, Filistin devletinin kurulması, bu esnada, 1915’ten sonra Filistin’e göç eden tüm Yahudiler ile çocuk ve torunlarını geldikleri yerlere geri gönderilmesi gerekmez mi?

Batılılar diyorlar ki, Almanlar Yahudi soykırımı dolayısıyla özür dilemiş ve tazminat vermiş, sizde Ermeniler için böyle yapın. İyi de bu vesileyle Yahudileri tüm Avrupa’dan çıkarıp, verdikleri tazminatlarla da asıl düşmanları olan Müslümanların bağrına bir bıçak gibi İsrail denen terör çetesini musallat etmediler mi? Günahı kendileri işleyip, kefareti Müslümanlara ödetmek, bir taşla iki kuş vurmak değilse nedir?

Batının Maksadı Üzüm Yemek mi, Bağcıyı Dövmek mi?

Ermeni katliamını soykırım olarak tanıyıp, aksini iddia etmeyi bile suç sayan batılılar, Fransa’nın Cezayir katliamını neden es geçerler. Üstelik 1,5 milyon Ermeni’nin katledildiği bir iddia iken, 1,5 milyon Cezayirlinin katledildiği herkesin kabul ettiği bir vakıa.

Yine bir vakıa olan Amerika’daki Kızılderili katliamı hiç gündeme getirilmez nedense. Daha uzağa gidip, Haçlı seferlerinde işlenen katliamları, Endülüs Müslümanlarına uygulanan katliam, zulüm ve sürgünler ile kalanların Hristiyanlaştırılmış olmasına değinmiyoruz bile.

Hadi bunlar çok geçmişte kaldı diyelim, 1990 sonrası Bosna’da canlı yayın şeklinde gerçekleşen Müslüman katliam ve tecavüzlerini ıslık çalarak görmezden geldikleri gibi, şu anda herkesin gözleri önünde canlı yayın şeklinde her gün gerçekleşmeye devam eden Suriye’deki Esed katliamını bu Ermeni sever batılılar niye gündemlerine dahi almazlar acaba?