HAKSÖZ-HABER
Kilis'te bulunan İHH İnsani Yardım Vakfı ofisi sorumlusu Erhan Yemelek ile Kilis’te İHH’nın yürüttüğü yardım faaliyetlerini ve Suriye içinde bulunan yetim kamplarını konuştuk.
***
Erhan Bey, öncelikle bize kısaca çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Öncelikle Rabbim amellerimizi kabul etsin. Bizim bu bölgede Reyhanlı ve Kilis olmak üzere iki ofisimiz bulunmakta. Biliyorsunuz yaklaşık neredeyse üç yıldır Suriye’de mazlum insanların kanı akmakta. Müslüman kardeşlerimiz kadın çocuk demeden katledilmekte. Bizler de Suriye’deki kardeşlerimize ellerimizi uzatmak istedik. Şu an için neredeyse Suriye’de ulaşmadığımız il kalmadı. 80’den fazla STK ile çalışıyoruz. Suriye’de hayat gerçekten çok zor. Çok üzücü tablolarla karşılaşıyoruz. Ne yazık ki açlıktan ve soğuktan ölen çocuklara şahit olduk. Esed’in zulmünün sınırı yok. Bu nedenle de burada çalışmalarımıza başladık. İnşallah kardeşlerimizin yaralarına merhem olmada bizlerin de bir katkısı olur.
Suriye’de yaşanan zulüm nedeniyle birçok çocuk yetim kaldı. Anneler, kadınlar eşlerini, kardeşlerini savaşta şehit verdiler. Sizin hem Kilis’te hem de Suriye içinde açtığınız yetim kampları var. Bu kamplar nasıl oluştu bize aktarır mısınız?
Özellikle Suriye içindeki kampları yapmaya karar verdiğimiz zaman önce Suriye’deki yetimleri belirlemeye başladık. Bu çok kolay olmadı tabii ki. Çünkü çok fazla yetim var. daha sonra çadır mı yoksa konteynır kent mi daha sağlıklı olur bunu düşündük. Ve konteynır tarzındaki yetimhanelerin daha sağlıklı olacağına karar verdik. Ancak nereye kuracağımız konusunda çok zorlandık. Çünkü Suriye’nin her yeri, her bölgesi zalim Esed’in askerleri tarafından havadan ve karadan sürekli vuruluyor. Bu yüzden güvenli bir bölge bulmak zorlaşıyor. En az iki üç ay kadar Suriye içinde güvenli yer aradık. Çünkü bu yetimlerin sadece karnını doyurmak ve barındırmak yetmiyordu. Onların güvenli bir yerde yaşamalarını da sağlamamız gerekiyordu. Önce başka yerler bulduk ama sürekli sıkıntılar çıktı. Ve en sonunda Allah bize Siccu’yu nasip etti. Ve Siccu yetimhanemizi inşa etmeye başladık. Siccu’da şu an 12 konteynır var. Her konteynır 8 odadan oluşmakta. Ve ortalama bu kampta çoğunluğu şehit aileleri ve yetimler olmak üzere 200 insan yaşamaktadır. Bu yetimhanemiz ilk modelimiz oldu.
İnsanların bütün ihtiyaçları kamp görevlileri tarafından karşılanıyor mu?
Kampta kalanların ihtiyaçlarının hemen hemen hepsi karşılanmaya çalışılıyor. Bir tane merkezî mutfak var. Bu mutfakta sabah ve akşam olmak üzere iki öğün yemek veriliyor. Kampın içinde banyo ve tuvalet bulunmakta. Periyodik olarak kampın içinde kalanların ihtiyaçları karşılanıyor. Süt, çocuk bezi, kadınlar için gerekli olan özel hijyen malzemeleri hepsi kamp görevlileri tarafından dağıtılıyor.
Peki, kampta ne tür çalışmalar var? Ayrıca okullar da yeni açıldı. Burada kalan çocuklara dönük bir eğitim çalışması yapılıyor mu?
Siccu kampımız henüz yeni bir kamp. Kampı kuralı daha üç-dört ay oldu. Tabi ki çocuklar için farklı çalışmalar düşünüyoruz. Özellikle onların yaşadıkları travmayı azaltacak yönde çalışmalara ihtiyaç var. Şu an için Siccu kampında yapmış olduğumuz konteynır okullarımız var. Okulları faaliyete geçiriyoruz. Bu okullarda çocuklarla hem İslami hem de fenni dersler yapılacak inşallah. Süreç içinde de daha neler yapabiliriz ona karar vereceğiz.
Diğer bir kampınız da Şemmarin’de. Biraz da bu yetimhaneden bahseder misiniz?
Şemmarin yetimhanesi Allah’ın bize ikramı olarak gördüğümüz bir yer. Türkiye hududuna çok yakın olan bir bölge burası. Burayı bulduğumuzda bizim üzerine konteynır kurduğumuz alan tamamen zeytin ağaçlarıyla kapalı bir alandı. Kışın Suriyeliler yakacak ihtiyaçlarını karşılamak için zeytin ağaçlarını kesiyorlar. Bizim üzerinde çalışma yaptığımız o alan tamamen zeytinlikti. İlk projemiz 100 konteynırdı. Ama hedefimiz inşallah 1000 adet konteynır. Çünkü burası çok geniş bir alan. Ama önce bismillah dedik, 100 tane ile başladık. 100 tanesinin yapım süresi iki buçuk ay sürdü. Hatta 160 tane konteynır koyduk. İki tane okul koyduk, bir tane mescit koyduk, merkezî bir mutfak kurduk içeriye. Merkezî mutfak 1000 adet konteynıra yetecek kapasitede.
Kampta kalacak insanları neye göre belirliyorsunuz? Öncelikleriniz neler?
Öncelikle bizler Müslümanız. Orada savaşan, cihad eden bir grup var. Bu insanlar Allah rızasını yeryüzünde hâkim kılmak için koşturan insanlar. Ve bu insanların birçoğu orada şehit düşmüşler. Biz de şunu kendimize bir borç olarak biliyoruz. Onların ailelerine bakmak bizim sorumluluğumuz. Bazı ailelerin gidecek hiçbir yeri yok. Ya çadırlarda kalacaklar ya da ağaçların altında. Hatta bazı aileleri bulduğumuzda o ailelerin yiyecek hiçbir şeyleri dahi yoktu. Ağaçların altında tabiri caizse mahsur kalmış insanlardı. Aileleri biz Siccu’ya aldığımızda tabii ki o atmosferi o duyguyu anlatamıyoruz. Müthiş bir duyguydu. Yine o ailelerin gözlerine baktığımızda, o parıltıyı gördüğümüzde bunun sevinci de çok başka tabii ki.
Ama yine de kampa insanları alırken önceliğimizi şehit ailelerinden yana kullandık. Şu anda kamplarda kalanların hemen hemen %90’ı şehit ailesi. Daha sonra şehit ailelerinin kendi akrabaları da onları bırakmak istemiyor, uzaklara gitmek istemiyorlar. Dolayısıyla şehit ailelerinin yakınlarına da öncelik veriyoruz. Bunun yanında bakıma ihtiyacı olana, yer ihtiyacı olan, çocuklarını yetiştirebileceği bir alana ihtiyacı olan kişileri de seçerek kamplarımıza yerleştirip buralarda onların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyoruz.
Ne yazık ki Suriye’de savaş devam ediyor. Her gün farklı bölgelerden silah sesleri, bomba sesleri yükseliyor. Ve dolayısıyla da gerek Suriye’nin farklı bölgelerinde gerek kamplarda yaşayan insanların tedirginlikleri, korkuları sürekli tazeleniyor. Sizin kontrolünüzde olan kamplara da hiç saldırı oldu mu?
Elhamdulillah bu zamana kadar hiç saldırıya uğramadık. Sadece Siccu kampının çok yakını bir saldırıya maruz kaldı. Daha önce de ifade ettiğim gibi özellikle kampların vurulma riskini azaltmak için sınır boylarını seçtik. Çünkü amaç sadece yetimlerin karnını doyurmak değil. Bunlara barınma yeri vermek de değil. Onları korumak, onların güvenliğini sağlamak da bizim için önemli. Bize “Niçin kamplarınızı iç taraflarda yapmıyorsunuz, oralarda çok yerler var.” diye hep söylüyorlar. Evet, içeride yer bulmak sıkıntı değil. İstesek şu anda yüzlerce yer bulabiliriz. Önemli olan yerin güvenli olması, bu aileleri oraya koyduktan sonra gözümüzün arkada kalmaması.
Kurmayı planladığınız yeni kamplar var mı?
Şu an üç konteynır kampın daha temelini attık. Bir tanesinin de temellerini atmak üzereyiz. Yani şu anda dört tane daha yapılmayı bekleyen kampımız var.
Şu an Kilis’te çok fazla muhacir aile var. Bunların bir kısmıyla da İHH olarak sizler ilgilenmeye çalışıyorsunuz. Bu evlerde kalan insanların bir kısmı ciddi mağduriyetler yaşamakta. 30-35 kişi iki göz odada yaşamak zorunda kalan aileler var. Bu insanlara nasıl ulaşıyorsunuz. Ayrıca Kilis halkı bu durumu nasıl karşılıyor?
Evet, ne yazık ki savaşın bir de bu boyutu var. Yurtlarından çıkmak zorunda kalan insanlar söz konusu. İHH olarak evlerde kalan aileleri tespit edip onları ziyaret ederek ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyoruz. Bu çok kolay olmuyor tabii ki. Ama bütün bu sıkıntılara rağmen Kilis halkından Allah razı olsun. Üç yıldan beri Suriyeli muhacir kardeşlerine kucak açıyorlar, sabrediyorlar. Kolay değil. Kilis’te 50 bin mülteci var. Kilis’in nüfusu 70-80 bin. Neredeyse kendi nüfusunu ikiye katlıyor. Kilis’teki kamplarla beraber sayarsak şu anda Kilis’teki Suriyeliler Kilis’in yerli nüfusu kadar. Kilis halkı da şüphesiz yoruldu. Bir de ev bulamayan, parklarda, banklarda yaşayan mülteciler var. Devlet bunlar için de bir toplama kampı oluşturmaya çalışıyor. Sadece Kilis değil, Türkiye halkı yoruldu savaşın uzun sürmesi sebebiyle. Şu ana kadar Kilis’te elhamdulillah hiçbir sıkıntı yaşanmadı. Hiçbir sürtüşme, hiçbir kavga yaşanmadı. Böyle bir şeye şahit olmadık. Bundan sonra da inşallah olmayız.
Suriye’de ne yazık ki savaşın büyüttüğü çocuklar var. Siz de açlıktan ölen çocuklara şahit olduğunuzu ifade etmiştiniz. Gerek Kilis içinde ve gerek Suriye’de çalışmalarınızı yaparken birçok üzücü manzarayla da karşılaşıyorsunuz. Hem yaşanılanların boyutunu anlatması hem de ibret almamız açısından sizi etkileyen unutamadığınız bir olayı bizimle paylaşır mısınız?
Tabii ki. Bizi etkileyen birçok olayla karşılaşıyoruz. Ama en çok etkileyen olaylardan birinden bahsedeyim. Humus’a yardım göndermek çok zordu. Tamamen kuşatma altında. Giriş çıkışın olmadığı yerlerden biridir Humus. Oradaki âlimler kedi eti yemenin caiz olduğu fetvası dahi yayınladılar. İlk zamanlarda biz bu fetvayı duyduğumuzda çok etkilendik. Yakın bir zamanda olan bir olayı da sizinle paylaşayım. Bu bizim Şemmarin kampında Ramazan’dan önce olan bir olay. Bülent Yıldırım ağabey gelmişti buraya. Kendisiyle beraber Suriye içerisindeki kamplarımızı gezerken gördük ki, 9-10 yaşlarında engelli bir çocuk konteynırın köşesine oturmuş taşları dikdörtgen şekline getirmiş. Yanına yaklaştık ve çocuğa “Sen ne yapıyorsun?” diye sorduk. Dedi ki: “Mezar yapıyorum.” Şaşırdık tabii ki, engelli bir çocuk. Dedik “Ne mezarı bu?” “Babamın mezarı” dedi. Çocuğa “Baban şehit mi oldu?” dedik. “Evet” dedi “Babam şehit oldu ben de onun mezarını yapıyorum.” Bu olay bizi etkileyen olaylardan bir tanesiydi.
Son olarak eklemek istediğiniz şeyler var mı? Ayrıca bölgeyi tanıyan birisi olarak bizlerden beklentileriniz nelerdir?
Her şeyden önce bu acımasız savaşın bir an önce bitmesini temenni ediyorum. Çünkü içeride çok acılar yaşanıyor. Binlerce insan hapishanelerde. Bunların çoğunluğu erkek olmakla beraber önemli bir kısmı da kadın ve çocuk. Ve ne yazık ki içeride katliamlar her geçen gün artıyor. Her gün yetimler çoğalıyor. Bunlar hepimizin bildiği manzaralar. Bizler biraz daha duyarlılığı artırmaya çalışmalıyız. İnsanların gündemine Suriye olaylarını sokmak zorundayız. Ve Suriye’yi yalnız bırakmamalıyız. Bu devrim yetim kaldı. Sahiplenen kimse yok. Bu devrimi yetim bırakmamak gerekiyor. Suriye bizim komşumuz. Allah Resulü, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” diyor. Komşumuz aç. Bunu böyle bilmemiz gerekiyor. Biz de tok yatamayız. Rabbim de inşallah bu imtihanımızı bize hayırlı kılar.
Suriye gündeminin üçüncü yılına giriyoruz. Suriye gündemi şu anda Müslümanların nazarında unutuldu gibi gözüküyor. Yani bir duyarsızlaşma var. Televizyonu açıyoruz bakıyoruz ki, Suriye’de 10 kişi ölmüş 100 kişi ölmüş. Bu rakamlar artık bize normalmiş gibi geliyor. Rahatlıkla diğer kanala geçebiliyoruz. Böyle bir duyarsızlık oluştu maalesef bizlerde. Bu duyarlılığı tekrar canlandırmamız gerekiyor. Onlara mutlaka dua etmemiz gerekiyor. Ve şunu bilmek gerekiyor: Oradaki insanlar bizden maddi bir şey beklemiyorlar. Sadece bize haklı davamızda destek olun ve bizleri dualarınızda unutmayın diyorlar. Bizler de kardeşlerimize hem maddi hem de manevi desteğimizi esirgemeyelim. Ve her zaman dualarımızda hatırlayalım.
Röportaj için teşekkür ediyoruz. Rabbim çabalarınızı bereketlendirsin ve her daim yardımcınız olsun.
Röportaj: Zehra Türkmen