Geçen yıl bugünleri hatırlayın... Önce Cumhuriyet gazetesinin bahçesine bomba atılmış, o patlamayınca birkaç gün sonra yine atılmış. Sonra Danıştay saldırısı olmuş. Yüz binler cenaze törenini hükümeti protesto gösterisine ve laiklik mitingine çevirmiş, Başbakan yuhalanmış, Adalet Bakanı cami avlusunda saldırıya uğramış, komutanlar büyük alkış almış...
Bir süredir gündemden düşmüş gibi gözüken laiklik konusu ansızın en çok konuşulan gündem maddesi haline gelmiş, herkes gözünü nisan ortasında başlayacak Cumhurbaşkanı seçim sürecine dikmiş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendisinin aday olup olmayacağı konusunu hep müphem bırakarak, kendi deyimiyle kamuoyuyla 'çelik çomak' oynamaya başlamış.
Şimdi yazarken düşündüm, sanki bütün bunlar uzak bir geçmişte yaşanmış gibi. Ama hayır, sadece geçen yıl yaşandı bunlar!
* * *
Danıştay saldırısından hemen sonra Başbakan Yardımcısı sıfatıyla o zamanın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden ve MİT'ten bir brifing ister. İki kurum da, saldırgan ve yakın çevresiyle ilgili kendi bilgi hazinelerinde olanları Gül'ün önüne sererler. Polisin yaptığı sunumda bir de şema vardır. Bu şemada, Danıştay saldırganı dahil bugün tutuklu olarak cezaevinde bulunan bütün Ergenekon şüphelileri yer almaktadır. Sadece onlar mı, daha fazlası da var şemada, Veli Küçük dışında başka emekli askerlerin isimleri de var.
Ama ilk ağızda Danıştay saldırısı ile çok sonra İstanbul'da başlayacak olan Ergenekon soruşturması arasında somut bir bağlantı kurulamıyor, Emniyet ilk gün getirip Abdullah Gül'e sunduğu istihbari bağlantıları savcıya sunamıyor, delillendiremiyor. (Nitekim, henüz resmi olarak doğrulanmayan bir iddiaya göre Danıştay saldırısı mahkûmlarından biri, İstanbul'daki Ergenekon savcısına Danıştay saldırısı ile Ergenekon arasındaki direkt bağa ilişkin önemli bir ifade verdi, yani bağlantı eğer kurulduysa daha yeni kuruldu, o da bir kişinin ifadesiyle.)
* * *
Danıştay cenazesi sonrasında gözler 14 Nisan'da Ankara'da yapılacak olan 'Cumhuriyet Mitingi'ne çevrilmişti. Mitingi Atatürkçü Düşünce Derneği'nin başını çektiği ve nasıl oluştuklarını dün bu köşede anlatmaya çalıştığım bazı 'sivil' örgütler düzenliyordu. ADD'nin başında ise, adı eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Emekli Amiral Özden Örnek'e ait olduğu öne sürülen günlüklerde 'darbe lideri' olarak geçen eski Jandarma Komutanı Şener Eruygur vardı.
İddiaya göre, 2004 için planlanan 'Sarıkız' kod adlı darbe planının başarısızlığa uğraması üzerine yapılıp 'Ayışığı-Yakamoz' kod adı verilen ve 'sivil toplumun medya ve hükümet üzerinde baskı uyandıracak kitle desteğini sağlaması' yoluyla Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının devrilmesini öngören planlar bir kuvvet komutanının karargâhında hazırlanmıştı. Ve yine iddiaya göre bu planlar Eruygur'un emekli olduğu 2004 sonrası dönemi kapsıyordu esas olarak.
Bütün bunları bilenler açısından yüz binlerin bir araya geldiği Cumhuriyet mitingleri fazlasıyla şüpheli organiza-syonlardı. Mitinglerin katılımcıları son derece samimiydi ve endişelerini gidermek için, hükümeti protesto haklarını kullanmak için vs. bayraklarını alıp meydanlara gitmişlerdi. Zaten Danıştay saldırısı, onlara göre laikliğin tehlikede olduğunun kanıtıydı.
Ama mitinglerde yapılan konuşmalar bu samimi hislerin çok ama çok ötesine geçiyor, çok daha dar ve marjinal bir hedefe yöneliyordu: Hükümet 'gayrı milli'ydi ve Türkiye'yi ABD'ye, AB'ye 'satıyor'du, medya da 'satılmış'tı, gerçekleri yazmıyor, hükümetin dümen suyundan ayrılmıyordu.
Ankara'daki miting İstanbul'da ve İzmir'de de tekrar edildi ve hep kürsüden bu mesajlar verildi.
Yani hükümet ve onun destekçileri vatan hainiydi!
* * *
CHP ve MHP'nin kurumsal olarak uzak durduğu ama özellikle CHP teşkilatlarının yoğun biçimde katıldığı bu mitinglerin en büyük amacı daha önce özel görüşmelerle 'yandaş' yapılamayan medyanın üzerinde 'mahalle baskısı' yaratmaktı ve az kalsın bunda başarılı olunuyordu.
Ama yanlış zamanda yapılan bir 'darbe' mitinglerle yaratılan havayı bir anda boşa çıkaracaktı.
İşte bu beşinci darbeyi de yarın anlatayım.
Radikal gazetesi