Ergenekon'un askeri boyutunun soruşturulmasında ciddi sıkıntılar olduğu hissediliyor.
İki orgeneral, biri emekli iki tuğgeneral tutuklandı, ama iddianame hazırlanamadı. Sarıkız ve Ayışığı darbe girişimleri ortaya çıktı ama, henüz davaya dahil edilemedi. "Kafile kafile" Ordu malı silahlar bulunuyor, ama henüz bu silahların nereden gelip nereye gittiği ortaya çıkarılamadı.
JİTEM'in, bir, yargısız infaz birimi halinde çalıştığı anlaşılıyor, ama JİTEM henüz mercek altına alınabilmiş değil. (Güçlükonak faciası en son kuşkulu hadise) Org. Eşref Bitlis başta olmak üzere, bir çok üst rütbeli asker kişinin ölümü üzerinde kuşku var ve bu kuşkuların giderilmesi noktasında etkili bir askeri irade gözlenmiyor. Karargah Evleri dolayısıyla gözaltılar, tutuklamalar oluyor, bu bazı alanların yargı gündemine gelebileceği umudunu verse de, sınırlı kalıyor.
Özel Harpçi İbrahim Şahin S-1 örgütlenmesi gerekçesiyle tutuklandı, onun örgütlenme listesinde yer alanlar toplandı, ama Şahin, bu işi ısrarla Genelkurmay'ın bilgisi dahilinde yaptığını anlatıyor, Genelkurmay yalanlıyor ama henüz gerçeğin bilgisi ortaya çıkmış değil.
Genelkurmay adına, tutuklu generaller "silah arkadaşlığı ve vefa" kapsamında ziyaret ediliyor. Sürmekte olan bir davada bunun anlamı gözardı ediliyor. Sonra hastalıklar ve GATA devreye giriyor. Tahliye talepleri ile GATA seferleri arasında önemli bir alaka var.
Eruygur, kaldığı cezaevi koğuşunda esrarengiz biçimde merdivenden düşüyor, bilinç kaybına uğradığı iddia ediliyor, doğru GATA'ya yollanıyor. Ondan sonrası daha bir esrarengiz. Kimse gerçekten Eruygur'a ne olduğunu bilmiyor. Taa, önceki gün internet ortamına düşen dinleme kaydına kadar... Bu kayıtlardan anlaşılıyor ki, Eruygur, GATA'da gerçekten önemli bir hadise...
Ortada hiçbir rapor yok, taburcu edilebilecek durumda ama tutuklanma korkusu ile taburcu edilmiyor... Hadi çıkın işin içinden... Yine bant kayıtlarına göre, "asker" doktorlar, aile, avukatlar, hatta barolar, komutan için seferber olmuş durumda... Hatta bu bant kaydına göre iki mahkeme de işin içinde...
İki mahkemeden biri Hurşit Tolon'a hani şu "beraat" gibi tahliye kararı yazmış olan... Bant kaydında Şener Eruygur'un eşi Mukaddes Hanım, mahkemeleri tasnif ederken 12 ve 14'ü "bizden" kapsamı içinde sayıyor, 13'ü "onlardan" kategorisine giriyor...
Bu arada, uzun firar döneminden sonra Türkiye'ye dönen ve yakalanan Tuğgeneral Levent Ersöz'ün, medya patronları ile (daha doğrusu Mehmet Emin Karamehmet ile) Komutanı (Eruygur) arasında iletişim sağladığı ortaya çıkıyor ve burada, ucu Türkcell'li ilişkilere, yani muhtemel dinleme hadiselerine kadar uzanan girift olaylar yaşanıyor.
Ardından, bakıyorsunuz Levent Ersöz de, tıpkı komutanı Hurşit Tolon gibi "ciddi" sağlık sorunları sebebiyle GATA'nın yolunu tutmuş. Bütün bunların toplumda oluşturduğu algı ne?
Bir: Yüksek rütbeli subaylar korunmaya çalışılıyor.
İki: Sağlık sorunları araç olarak kullanılıyor.
Üç: GATA'da sağlık misyonundan öte bir şeyler oluyor ve GATA, sivil denetimin - medyanın etkisinden korunma aracına dönüştürülüyor.
Dört: Yargı, komutanları kurtarma istikametinde zorlanıyor. Neresinden baksanız, şık olmayan bir durum söz konusu. Ne olacak yani, kamuoyu bunca şeyi bir gün unutacak ve herkes hiçbir şey olmamış gibi normal hayatına dönecek mi?
Ya da, "keser döner sap döner ve bir gün hesap döner" hesabı mı yapılıyor? Sadık Avundukluoğlu "Faili meçhuller"i araştırırken, Uğur Mumcu için bazı adımlar atmak istemiş, zamanın İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, "Ne yapacaksın? Karıştırma bu işleri" diye cevap vermiş.
İnsan haklarından sorumlu devlet bakanı olarak Adnan Ekmen, 1996'da, PKK'nın yapmadığını korucubaşından öğrendiği Güçlükonak faciası için bazı adımlar atmak istemiş, bunun için Başbakan Yardımcısı Baykal'a gitmiş, Baykal onu dostça uyarmış, "Bir zarar görmeyeceksen, üzerine gidebileceksen git" demiş.
Bunların neresinde asker var, neresinde kim var, bilinmeden olur mu? Kritik dönemlerin Genelkurmay Başkanı Org. Özkök, henüz susuyor. Bazen suskunluk bile çok şeyi anlatır. Org. Özkök'ün bildiği çok şey olduğu, bu suskunluktan bile anlaşılıyor.
Sarıkız'ı, Ayışığı'nı bilmediği söylenemez. Bir gün belki de Org. Özkök'e, "Bu işlerde ebediyyete kadar susulmaz, konuş ki Türkiye karanlık dosyalardan kurtulsun" denecektir. Ergenekon dosyasına dahil olan ve belki yarınlarda dahil olacak olanların her biri, "Devlet üzerinde yük" olarak ortada duruyor.
Soru "Devlet bu yükü taşımaya devam etmeli mi?" sorusudur. Ve Ergenekon, bu açıdan çok önemlidir. Ergenekon'un bir şekilde akamete uğraması, sadece toplumdaki örtbas etme kaygısını güçlendirecektir. Türkiye'nin bir "terörle mücadele" zarureti varsa, bunun üzerine asla karanlık hesapların gölgesi düşmemeli.
Bu, vatan savunması için can veren gencin kanını heder etmek anlamına gelir, onu besleyip büyütüp gönderen ana - babanın kalbini bulandırır. Bu, milleti yaralar. Ergenekon davası Türkiye için tarihi bir sınavdır. Bu sınavı yüz akıyla verebilen bir Türkiye, çok daha aydınlık günlere ulaşacaktır.
BUGÜN