Aslan, kendisi gibi bir aslan doğururken hiç sesi çıkmazmış. Tavuk ise, yumurta yaparken ortalığı velveleye verirmiş. Ergenekon davasında sesi çok çıkanlar gibi. Çetin Doğan'ın Balyoz savunması da, bir Ergenekon yumurtasına benziyor.
"Ehl-i hıyar sahipleri," diyor emekli Orgeneral Çetin Doğan ('sahipleri'ne gerek yok) "Çete marifetiyle Gölcük Donanma Komutanlığı'nda müsait bir odaya delil ektiler." Koskoca Türk Silahlı Kuvvetleri'ni şaibe altında bırakan bu delilleri üretme cesareti ve yeteneği acaba kimde mevcut? Sizce bu yumurtadan bir civciv çıkar mı?
Hafta sonu Bolu'da, Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nde yumurtalı protesto eylemi ile tanıştım. Topu topu iki tane bıldırcın yumurtası. Sadece biri sahnenin ortasına kadar ulaşabildi. Bıldırcın yumurtasının hikmeti şu: Görevliler girişte arama yapıyor. Eylemci kızlar bıldırcın yumurtalarını sütyenlerine koyarak içeri sokuyor. Bir bıldırcın yumurtasının, bir koli tavuk yumurtasına eşdeğer olmasının eylemciler için bir önemi yok. Bir ritüeli gerçekleştirmiş ve 'yumurta attık' demiş oluyorlar.
Asıl önemlisi demokratik bir hakkın engellenmesi. Benim düşüncelerimi özgürce ifade hürriyetim. Dinlemeye gelenlerin bu düşünceleri öğrenme hakkı. Üstelik üniversite gibi özgür düşüncenin kalesi olan bir yerde. Özgürlüğümüzü savunmak ve hakkımıza sahip çıkmakla mükellefiz. Ortalığı yaygaraya veren 10 kişinin zorbalığına teslim olamayız. "Üniversiteler bizim!" diye bağıran bu gençlerin gürültüsü, benim konuşmamı engellemek içindi. Ben de teknoloji kullanarak, yansı ile üniversitelerin onların olmadığını ifade ettim. Bu sefer zorba eylemciler, salonun protestosu ile karşılaştı. Özellikle başörtülü hanım öğrencilerin olgun ve kararlı tavrı salona hâkim oldu. Bu aşamada eylemcilerin taktiği kendilerini yerlere atıp debelenmek. O da çare olmadı. Ben konuşmamı yaptım. Sonunda Abant İzzet Baysal Üniversitesi öğrencilerinin cesur ve düzeyli sorularına cevap vermekte zorlandım. Benim neslimden katbekat iyi bir nesil yetişiyor. Ne güzel!
Marjinalliğin diplerinde dolaşan eylemcilerin bir önemi yok. 5-6 örgüt eylem birliği yapıyor, toplamda sadece on kişiyi harekete geçirebiliyorlar. Önemli olan, bu eylemlerin arkasında duranlar. Medyada çok ses çıkartarak Silivri'de görülen davayı etkilemeye çalışanlarla, konferans salonlarında bıldırcın yumurtaları atanlar Ergenekon'u kurtarmaya çalışıyor. "Bu devlet de, bu ülke de sadece bizim!" diyen darbecilerle, "üniversiteler bizim" diyen marjinal gençler arasında ne fark var?
Ertesi gün Yozgat Sorgun'a, Bozok Sivil İnisiyatifi'nin davetlisi olarak konferans vermeye gittim. Orada da gül attılar. Türkiye değişiyor. Halk kendi üslûbunu, kendi sesini dillendiriyor. Kimseye pabuç bırakmıyor. Belediye Başkanı'na, "Sorgun'un nesi meşhur?" diye sormuştum. Hiç düşünmeden, "Yiğidi" cevabını verdi. "Yiğitsin derler, candan ederler" sözü hem yiğitliğimizin hem de çektiğimiz sıkıntıların özeti.
Bozok Sivil İnisiyatifi sözcüsü Nesimi Gözübüyük'ün takdim konuşması, bu yiğitliğe artık milletin kül yutmayan zekâsının, bilgi ve görgüsünün de dâhil olduğuna delildi. Yiğitlikse yiğitlik; Bozok yaylasının hamuru bu. Ama artık kimse ne canımızı, ne soframızdaki ekmeğimizi, ne de egemenlik hakkımızı elimizden alamayacak. Bıldırcın yumurtalarına karşı elimizde deste deste gül duruyor.
Dün, 16 Mart Katliamı'nın yıldönümü idi. 33 yıl önce, Beyazıt'ta solcu öğrencilerin üzerine bomba atıp silahla tarayanlarla; iki yumurta atıp, bağırıp çağırarak demokrasiyi işlemez hale getirmeye kalkanlar aynı merkezin tezgâhlarına işlerlik kazandıranlar. Zavallı iyi aile çocuğu gençler, eli kanlı katillerin hizmetine koştuklarını elbette bilemezler. Keşke, Ergenekon'u neden sebep savunduklarını bir sorgulayabilseler.
Ergenekon davası Silivri'de görülüyor. Delilleri değerlendirmek yargıçların işi. Bizim işimiz hakkımıza ve hukukumuza sahip çıkmak. Yumurtaya karşı gülle, zorbalığa karşı hukukla.
ZAMAN