Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir illegal temsilci, aynı zamanda Haberturk’te kimin telefonu ile işe başladı ise yazarlık(!) yapan bir kadın, ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu’ya gidip, şu mesajı iletiyor:
“Anayasa Mahkemesi ile konuştuk, AKP’yi kapatacaklar. (Recep Tayyip) Erdoğan, (Abdullah) Gül ya da (Bülent) Arınç’tan biri seçilirse TSK müdahale edecek. Size yeni oluşum sözü veriyoruz.”
Böylece AK Parti’den seçilen, daha sonra istifa ettirilen bazı milletvekillerinin, cumhurbaşkanlığı seçimine katılmamaları sağlanıyor.
Şimdi o kadını gözaltına alsalar, Anayasal düzeni cebren değiştirmeye kalkışanlarla işbirliği yapma suçundan tutuklasalar, gazeteci dernekleri yine ayağa kalkacaklar: "Basın özgürlüğü kısıtlanıyor!"
Sanki milletvekiline, generalin tehdidini ulaştırmak, gazetecilik görevi imiş gibi..
Tabloya bakın..
Anayasa; cumhurbaşkanını TBMM’nin seçeceğini öngörüyor..
12 Eylül öncesinde, "onlarca tur düzenlendi, cumhurbaşkanı seçimi sonuçlanmadı. Ülke aylardır cumhurbaşkansız kaldı" gerekçesi ile darbe yapan askerler, 2007’de ise, "Bir partinin milletvekili sayısı yeterli olsa bile, tüm partiler tarafından aday gösterilmeyen birisi cumhurbaşkanı seçilemez" gerekçesi ile darbe tehdidinde bulunuyor..
Niyet sivillerin işine burnunu sokmak olduktan sonra, dün öyle, bugün böyle.
Bu işler derin işler..
Derin işlerde de mantık aramayacaksınız..
Tutarlılık beklemeyeceksiniz..
Başka bir örnek..
BDPlistesinden milletvekili seçilme sevdasına kapılanlar, Kürtçe ezan okutmuşlar..
“Biz hepinizden önce Müslüman olduk.Gelin bizden din dersi alın” diye efelenenler, sonunda Zekeriya Beyaz seviyesine geliyorlar.
Zekeriya Beyaz ne kadar Türkçü ise.. ne kadar ırkçı ise..
Bu arkadaşlar da o kadar Kürtçülük yapıyorlar. Irkçılığa soyunuyorlar..
Birisi Türkçe ezan diyor..
Diğeri de Kürtçe ezan.
Sizce aralarında bir fark var mı?
Bence hiç yok..
İkisinin de dinden anladığı aynı..
Dini ırkçı mantıkla ulusallaştırmak..
Evrenselliği yok edip, kendine özgü hale indirgemek..
Derin işlerdeki mantıksızlığa bir başka örnek..
Dün Ergenekon davasının 124. duruşması yapıldı.. Emniyet amiri, Özel Harekatçı polis, Ermeni papaz, Alevi kesimin liderlerine suikast hazırlığından sorgulanıyorlar..
Eski emniyet amiri Servet Kaynak, ifade veriyor: “İbrahim Şahin ile ilk görüşmem 6 Kasım’da oldu. Bana 6 aylık bir görev olduğunu, arkama dönüp bakmadan göreve gidebileceğimi, isim listesi (S1 listesi) hazırlamamı söyledi. Görev teklifini kabul ettim ve arkadaşlarıma mesaj çekerek yeni bir görev olduğunu söyledim.”
Bu kişi, bir emniyet amiri..
Görüştüğü kişi, çete suçundan mahkum olmuş eski bir emniyetçi..
Konuşma tarihinde muhatabın emniyette bir görevi yok. Olması da mümkün değil.. Çünkü sabıkalı..
Üstelik, trafik kazasında hafızasını kaybettiği gerekçesi ile, dönemin cumhurbaşkanı Necdet Sezer tarafından, cezası affedilmiş bir çeteci..
Böyle bir adam, emniyet amirine bir görev verdiğini söylüyor.
Emniyet amiri de, “başüstüne” diyor.
İşte derin iş.. İşte mantığın, aklın kabul edemeyeceği bir tutarsızlık..
Ama tüm bu tutarsızlıklara rağmen, bazı aklıevveller, hâlâ konuşuyorlar: “Ergenekon diye bir örgüt mü var?”
Bir başka örnek..
Yine dünkü Ergenekon davasında geçen bir sorgulama.. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Özel Harekatçı polis Mehmet Dalagan’a soruyor: “Emniyet amiri Servet Kaynak Antalya’da, siz Hatay’da görevdesiniz. Yani sizin amiriniz değil. Sıralı amiriniz olmayan biri sizi yurt dışında bir operasyona götürebilir mi? Amiriniz olmayan biri size emir verebilir mi?”
Dalagan’ın cevabı, tam da derin işi tarif ediyor: “Hakkari’de görev yaptığımız sırada Kaynak’ın ne kadar güvenilir bir amir olduğunu gördüm. Görev ne diye amirime soramam. Kendi şube müdürüme de bilgi vermedim. Bana ‘Hiç kimseye söyleme’ dedi.’’
Hiç kimseye söylenmeyen görev, ne ola ki acaba?
Şimdi tekrar dönelim, “Ergenekon diye bir örgüt yok” diyenlere soralım..
Size tüm bu olaylar normal mi geliyor?
Normal geliyor diyorlarsa, ben de onlara damgayı vuruyorum: “Siz de Ergenekoncusunuz öyle ise.”
Başka ne diyebilirim ki?
YENİ AKİT