Ankara’yı iyi bilen gazeteciler arasında bir fısıltı dolaşıyor, habere ya da yazıya dökülmüyor bu fısıltılar ama kulaktan kulağa yayılıyor.
Bu fısıltının doğru olup olmadığını bilmiyorum ama doğru olma ihtimali olabileceğini herkes gibi ben de seziyorum.
Hükümetin içindeki bir kanadın “Ergenekon soruşturmasını yavaşlatmaktan ve orduyla daha sıkı ilişkiler kurmaktan” yana olduğu hatta bu yaklaşımı Cumhurbaşkanı’nın da desteklediği söyleniyor.
Polisin içinde son zamanlarda ortaya çıkan sürtüşmelerin, çekişmelerin de “bu görüş farklılığından” kaynaklandığı ileri sürülüyor.
Hükümetin içinde gerçekten de böyle bir “kanat” varsa ve iktidar bu yaklaşım doğrultusunda davranırsa, bu onların “intiharı” olur.
Siyasi bir intiharı kastetmiyorum.
Fiziksel bir yok oluştan söz ediyorum.
Emre Uslu geçenlerde bizim gazetede, Bülent Arınç’ın evinin civarında ellerinde Başbakan Yardımcısı’nın adresiyle yakalanan subaylar hakkında bir yazı yazdı.
Uslu, o subayların bölgeye park ettikleri kiralık arabalarla “güvenlik boşluğu” aradıklarını söylemişti.
O bölgeye park edilmiş sahipsiz bir arabanın ne kadar sürede güvenlik güçleri tarafından fark edileceğini test ediyor olabileceklerini belirtmişti.
Doğrusu “suikast” olayıyla ilgili okuduğum en akla yakın varsayım oydu.
Dün de Radikal gazetesinde Avni Özgürel, bu olayla ilgili çok ilginç bir yazı yayımladı.
Yazısında önce genel bir değerlendirme yapıyordu Özgürel: “Silahlı Kuvvetler çatısı altında, fakat gerek mahiyeti, gerekse faaliyeti bakımından yıllardır sutre gerisinde kalmayı başarmış, çalışmaları hakkında özel bir dikkat sarf etmedikleri sürece komuta kademesinin dahi fazla bilgi sahibi olmadığı bir yapının silueti görünür oldu...”
Sonra Arınç olayına değiniyordu: “Ankara’da 2009’un son haftasında patlak veren hadise kanımca bu yapının ayağının ilk kez boşluğa denk geldikten sonra örtülemeyip açıkta kalışı.
Geçmişte kendisini perde gerisinde tutup sahneye milliyetçi, ülkücü gençleri ve ideolojik açıdan vatanseverlik maskesi takmış macera meraklısı, mafya özentisi sivil kişileri sürmeye alışmış bünye, devam etmekte olan adli soruşturmaların yol açtığı ürkeklik ortamından dolayı, maşa bulamayınca ‘soba üstündeki kestanelere’ kendisi el uzatmaya yeltendi.”
Uslu da Özgürel de, yazdıkları konuları derinliğine bilen yazarlar.
Söyledikleri tabloya şöyle bir bakın.
Ergenekon soruşturması nedeniyle “kullanacak” adam bulamayan “derin” subaylar, Başbakan Yardımcısı’na suikast düzenlemek için bizzat araştırma yaparken yakalandılar.
Zaman gazetesi ise, yakalanan bu iki subay olmadan generallerin bile kozmik odalara giremediğini manşetten duyurmuştu dün.
Ergenekon soruşturmasının sürdüğü, bu örgütle ilişkili olan tetikçilerin çoğunun yakalandığı, yakalanmayanların da artık “devletin” arkalarında olmadığını, her an yakalanacaklarını bilerek geri çekildiği bir ortamda “iş” hükümeti yıkmaya heves eden subaylara kalıyor.
Eldeki adamları o kadar azalmış ki “kozmik odalara” girme sırasında generallerden bile önde gelen subayları sürmüşler sokaklara.
Ya Deniz Baykal’ın avukatlığına soyunduğu Ergenekon soruşturması olmasaydı, o insanlar yakalanmasaydı?
Arınç’ın evi civarında “güvenlik boşluğu” arayacak, o boşluğu bulunca oraya koyacağı arabayı patlatacak çok adam olacaktı ellerinde.
Kendileri asla yakalanmayacak, adamları yakalandıkça yerlerine yenilerini yollayabileceklerdi.
Deniz Baykal, Ergenekon’a sahip çıkarak, “suikast” iddialarını sürekli küçümseyerek, kozmik odalara girilmesini engellemeye çalışarak aslında böyle bir yapının yolunu açıyor.
Bunu hangi amaçla yaptığını, bu yaptığının siyasetle ne kadar uyuştuğunu Baykal’a sormak gerek.
Ama iktidarın karşısındaki tabloyu iyi görmesi, gördüklerini de iyi anlaması lazım.
Eğer Ergenekon soruşturmasını savsaklar, kendi içlerinden bazı adamların laflarına uyarak “orduyla iyi geçinip” yargıyı kozmik odalardan geri çekerlerse, o “arabalar” evlerinin önünde patlar.
O arabaları patlatacak çok adam bulunur o zaman.
Bugün birçok “patlatıcı” yakalanma korkusuyla geri duruyor.
Yakalanmayacaklarını, korunacaklarını anladıkları anda harekete geçerler.
Siyasi suikastlar arka arkaya gelir.
Başbakan, “şu Ergenekon soruşturmasını biraz yavaşlatalım” diyen bir “dostuyla” karşılaştığında iyi düşünsün.
“Dostunun” amacını iyi tartsın.
Aklı varsa, o “dost öğütlerinde” patlayan arabaların sesini duyar.
Unutmasın ki Ergenekon’u soruşturmak, ordunun içindeki “tuhaf” yapıyı ortaya çıkarmak, sadece Türkiye’yi değil, kendisinin ve arkadaşlarının hayatını da kurtaracak.
TARAF