Ergenekon: Son Not...

Ali Bayramoğlu

 

Türkiye hafızası kısa bir toplum. Sadece dün söylediklerimizi değil, yaşadıklarımızı da unuturuz. Doğrunun bugünün dengelerinden ürediğini, doğruyu temsilin güne göre alınan amnezik tavırlarla temsil edildiğini düşünürüz.

Süreklilik, bu toplumda, toplumun güvenli evlerde yaşamayı seven cemaatçi aydınında, fikri açıdan da, siyasi açıdan da ahlaki açıdan da zayıftır.

Geçen hafta Yargıtay'ın kararıyla malum Ergenekon davası kapandı. Ortaya, tüm sanıkların bir anlamda masumiyetine işaret eden, dolaylı olarak kumpas sonucu yargılandıklarını ima eden bir hüküm çıktı.

Ergenekon soruşturmasının başladığı 2008 yılından bugüne gerek bu dava çerçevesinde, gerek Türk siyasi hayatında yaşananlar, bu sonucun bir ölçüde ve kimi sanıklar için geçerli olduğunu gösterir.

Ancak bundan ibaret değil.

Adı Ergenekon olsun olmasın, Gülen cemaatin iktidarı denetlemek için kullandığı bir araç olsun olmasın, bu adi süreçle kuyruğundan yakalanan bir derin devlet canavarı da vardı. İktidar kavgaları, kirletilen davalar, karanlık adamların diğerlerinin arkasına saklanması derken canavar bırakıldı ve tekrar derin sulara daldı.

Biraz geriye, Ergenekon davasının 2. iddianamesi tamamlandığı günlere gidelim.

Emekli Orgeneraller Şener Eruygur ve diğerleri, “cebir ve şiddet kullanarak TBMM'yi ve Hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs”, “hükümete karşı silahlı isyana tahrik”, “devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek ve kullanmak”, “kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek”le suçlanıyorlardı…

2013 yılının son günü şunları yazmışım:

“2004'te AK Parti iktidarı henüz 13 aylıktı.

Muktedir olmadığı, devletin hakim aktörleri tarafından itilip kakıldığı, 'mağdur' kimliğinin devam ettiği, AB reformları üzerinden yol almaya çalıştığı bir başlangıç dönemi (...)

2004'e çeyrek kala, 23 Mayıs 2003 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi'nin attığı 'Genç subaylar rahatsız' manşeti bu çerçevede karşımıza çıktı. Bu manşetin, Şener Eruygur, Özden Örnek ve İbrahim Fırtına tarafından, Hilmi Özkök'ü darbe fikrine boyun eğdirmek için attırıldığı daha sonra anlaşıldı.

Büyükanıt'ın açıklamaları ve Özden Örnek'in günlükleriyle...

Sarıkız, Ayışığı gibi hepsi 2004'te son şeklini aldı.

22 Eylül 2003'te Özden Örnek günlüğüne şu notu düşer:

'Jandarma Genel Komutanlığı'na geçip çok özel olarak konuştuk. Şu kararı aldık:

* AKP hükümetini vazgeçirmek için neler yapılması konusunda yapılan hazırlıklar bu hafta Genelkurmay Başkanı'na takdim edilecek.

* İncelemesi için kendisine fırsat verilecek ve sonra onun niyetleri ve görüşü sorulacak.

* Eğer bizle aynı fikirde veya yakın ise yolumuza devam edeceğiz.

* Eğer bir işlem yapılmasını kabul etmezse kendisine 'Ya sen çekil yahut da biz çekiliyoruz' diyeceğiz.

5 Şubat 2004 notları:

'Kara Kuvvetleri Komutanı İstanbul'a gitmişti (...) telefonla beni aradı (...) 'Annan'ın mektubu gelmiş ve içerisindeki konular tamamen bizim söylediklerimizin dışında olayları kapsıyor ... Senden rica hemen duruma müdahale etmen' dedi (...) Hava Kuvvetleri Komutanı 19:30'da geldi ve konuştuk. Önce darbe olabilir mi konusunu açtık...'

Ve 13 gün sonra, 28 Şubat 2004 yaprağı:

'14.00'te kuvvet komutanları ile bizim evde toplandık. Amacımız Kıbrıs meselesini ve Denktaş'tan aldığımız birçok özel ve gizli mektupları değerlendirmekti. (...)

İkinci konu olarak yine aynı mesele, biz bu adamları darbe ile alaşağı edelim konusuydu. Şener ve Havacı bu konuda çok bastırıyorlar. Şener'in adeta aklından çıkmıyor, iki kelimede bir bunu söylüyor. Havacı da keza öyle.

Eğer Kıbrıs'ı vermek istemiyorsak en son limitimiz 9 Nisan 2004. Referandumun hangi şartlar altında yapılacağını hepimiz tahmin ediyoruz. (...) Sonuçta cahil halk 'evet' diyecek. Ne yapacaksak 9 Nisan'dan önce yapmamız gerekecek...'.”.

O tarihlerde bir başka yazıda şunları yazmıştım:

“Ergenekon davası bu karalılığın izinin sürülmesi konusunda en büyük şanstır, belki de son şanstır. Ergenekon davası ve soruşturmasının başarızlığa uğraması ve uğratılması kimi iddia ve dosyaları hafifleterek gerçekten bilinmezliğe ve yaptırımsızlığa itecektir…”.

Öyle oldu…

Üstelik, tersten hukuk skandalları ve bir dizi mağdur üreterek, dahası sahte kahramanlar peydahlayarak…

Bir gün, yüzleşme yapılırken, bunlar hiç, hatırlanmayacak mı?

Yeni Şafak