"Ergenekon Silahlı Terör Örgütüdür"

Ergenekon Davası'nın gerekçeli kararında, "Ergenekon" isminde, "Gladyo/kontrgerilla yapılanmasına karşılık gelen silahlı terör örgütü" olduğu sonucuna varıldığı belirtildi.

Ergenekon Davası'nın yaklaşık 16 bin 600 sayfalık gerekçeli kararın "önsöz" bölümünde, kararın sistematiğine ilişkin açıklamalar yer aldı. 

Duruşmaların 20 Ekim 2008'de başlayıp 5 Ağustos 2013'te sona erdiği ifade edilen kararda, şunlar kaydedildi:

"Bu yargılama sonunda, Ergenekon diye bir örgüt olduğu, bu örgütün yapısı, eylemleri ve belgeleri dikkate alındığında mevcut yasalara göre silahlı bir terör örgütü özelliği taşıdığı, bu silahlı terör örgütünün bir derin devlet yani Gladyo/Kontrgerilla yapılanmasına karşılık geldiği ve esas olarak Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yasadışı olarak oluşturulup faaliyet gösterdiği, mensupları arasında asker-sivil toplumun her kesim ve statüsünden insanların bulunduğu sonucuna varılmıştır. Toplumda geçmişten bu yana Ergenekon ismi dahil değişik isimlerle bilinen, kabul edilen ve eylemleri şikayet edilen 'derin devlet yapılanması' hakkında ilk kez bir yargı kararı verilmiştir. Yapılan yargılamada sanıklar hakkında, gerek Ergenekon Terör Örgütü üyeliği gerekse işledikleri sair suçları nedeniyle cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Sanıkların işlediği sabit görülen sair suçların en önemlisi, 'cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme (hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme)' suçudur."

Kararda, askeri darbelerin öncesinde toplumun buna hazırlandığı ve büyük mağduriyetler yaşanmasına neden olduğu aktarıldı.  

Yapılan savunmalarda, Ergenekon Terör Örgütü'nün faaliyetlerinden dolayı sanıkların suçlandıkları hususu görmezden gelinerek, "Türk ordusuna büyük bir buhtan yapıldığı"nın iddia edildiği kaydedilerek, "Sanki Türkiye'de hiç darbe olmamış ve hükümetlerin görevi sekteye uğratılmamış gibi bir yaklaşım sergilenmiştir" denildi. 

Ülkeyi darbeye götüren süreçte gelişen acılarla dolu olaylar ve bu olayların ardından gerçekleşen müdahalelerin izleri hala tam olarak silinemediği kaydedilen gerekçeli kararda, şöyle devam edildi: 

"Bu gerçekliği kim görmezden gelebilir? Buna karşın sanıkların özellikle belli bir kısmının gerek telefon konuşmalarında, gerek yazılarında ve gerekse savunmalarında 1960 askeri darbesini, bir devrim olarak değerlendirdikleri, bu tür bir müdahalenin gerçekleşmesini açıkça ifade ettikleri, ordu millet el ele biraraya gelmesiyle ordunun gidişata dur demesi gerektiğinden bahsettikleri görülmüştür. Bunun yanında Ergenekon Terör Örgütü'nün gerek yönetici ve gerekse üye konumundaki hemen hemen tüm mensupları ülkede bir askeri müdahale veya darbe ortamının oluşmasını istemekte, hatta memleketin kurtuluşu için bunun olmazsa olmaz olduğunu düşünmekte ve yaptıklarını bir Kuva-yı Milliye Harekatı olarak değerlendirmektedirler. Dosyada bu tür yüzlerce delil mevcuttur. Sanıklar bu kastlarını, hem nefret ve şiddet içeren söylemleri hem de eylemleriyle açıkça ortaya koymaktadırlar. Hatta bazı sanıklar sözkonusu bu yöndeki isteğin 'düşünce ve ifade özgürlüğü' kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün şiddete ve nefrete çağrı olarak kullanılması durumunu korumamış ve hatta değil şiddete çağrıyı, ifadeler şiddete çağrı içermese dahi, yapılmış bir terör eylemini doğru bulmayı ifade etmenin de ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir."

Kararın önsöz bölümü

Türk yargı tarihinde "Ergenekon silahlı terör örgütü" davasının birçok bakımdan çok önemli bir yeri olduğu belirtilen kararda, bunlar 11 başlık altında şöyle sıralandı:

"1 - Derin Devlet/Kontrgerilla/Gladyo/Süper NATO isimleriyle anılan 'derin yapı' ilk kez yargı önüne çıkarılmıştır. Bu fırsat hakkıyla değerlendirilebilirse ülkenin demokratikleşme serüvenine büyük katkısı olacaktır. Hiç kimsenin bugüne kadar varlığından şüphe duymadığı, hatta bu örgütün Türkiye'deki isminin Ergenekon olduğu belirttilen fakat hiçbir zaman yargılanamayan bu örgüt, ilk kez yargı önüne getirilmiştir. Örgüte bugüne kadar hesap sorulamaması bile bu örgütün gücünü ortaya koymaktadır.

Susurluk Davası'nda bir hücresine ulaşılabilen, ancak o zamanki şartlar ve delil durumu gereği ancak 14 kişinin, sadece çıkar amaçlı suç örgütü kapsamında yargılanabildiği derin yapı, 2008'de başlayan yargılamayla daha bütüncül ele alınarak yargılanmıştır. Ergenekon Terör Örgütü davasında, aynı zamanda Susurluk Davası'nın da hükümlüsü olan dosyamız sanıklarının, dosyamızın diğer sanıklarıyla girift irtibatı Susurluk Kazası ve sonrası sürecinin anlatıldığı bölümde ayrıntılı olarak ele alınmıştır.

2 - Bu yapının tespit edilebilen örgütsel yapısı ve belli bir düzende hazırlanmış örgüt belgeleri ilk kez resmi olarak ortaya konmuş ve yargılamaya konu edilmiştir.

Örgüt belgeleri açısından 'Ergenekon Terör Örgütü', en fazla belgesinin ele geçirilip, yargılamaya konu edildiği bir örgüttür. Gerekçeli kararımızda bu örgüt belgelerinin hangi sanıklardan çıktığı, içerdiği yasadışı unsurlar, hazırlanış süreçleri, aralarındaki ilişki, kimler tarafından nasıl hazırlandıkları gibi hususlar, örgüt belgelerinin anlatıldığı müstakil bölümde yer almıştır.

3 - Sadece tetikçiler veya alt tabaka örgüt üyeleri değil, onları yönlendiren ve yönetenler de yargılanmış ve cezalandırılmışlardır.

Her kesimden kimsenin dile getirdiği 'yargılamalarda niçin kullanılanlara ulaşılıyor, kullananlara ulaşılamıyor' haklı itirazı bu yargılamada büyük ölçüde giderilmiştir. Öyle ki mahkememiz uygulamaları ve ara kararları ile özellikle bu konuya yoğunlaşmış ve takdir ettiği cezalarda bu hususu özellikle dikkate almıştır."

 "Gerekçeli karar yazılırken zorluklarla karşılaşılmıştır"

Gerekçeli kararın yazım aşamasına yer verilen 9. madde de ise şu ifadeler yer aldı: 

"Bu büyüklükteki bir dosyanın gerekçesi yazılırken bir taraftan bütünün anlaşılması ve kavranılabilmesi bakımından tüm delillerin insicamlı olarak ortaya konması, bir taraftan tekrardan kaçınılması, bir taraftan bireysel hukuki durumlar ile genel değerlendirmeler arasında makul ve net bir köprü kurulabilmesi gibi zorluklarla karşılaşılmıştır. Dosyanın büyük hacmi karşısında savunmanın ve iddia makamının dosyadaki tüm delillere ulaşabilmesi ve denetim mercilerinin sağlıklı bir inceleme yapabilmesi bakımından dava delil klasörleri ve sonradan dosyaya giren tüm evrak titizlikle okunabilir/taranablir PDF formatında dijital ortama aktarılmıştır. Gerek yazılı ve gerekse dijital olan bütün dosyalar isim ve numara verilerek kolayca ulaşılabilir bir şekilde arşivlenmiştir. Dosya arşiv sistematiğini gösteren ayrıntılı açıklama taraflara bildirilmiştir. Gerekçeli kararımızda da bu konuya ayrı bir bölümde yer verilmiştir.

Gerekçeli kararımız, şimdiye kadar yargılama mercilerinin yaygın olarak kullanmadığı 'dipnot' sistemine özel bir önem verilerek kaleme alınmıştır. Bununla taraflara ve denetim merciine gerekçede dayanılan değerlendirmelerin kaynağını rahatça görmeleri imkanı sunulmuştur.

Dava sürecinin anlatıldığı 10. maddede sanıklardan ele geçen tüm dijital aygıt ve materyallerinin, emanet memurluğundan getirtilerek naip hakim incelemesi yapıldığı ve belge içeriklerine doğrudan vakıf olunduğu belirtilerek, "21 ayrı iddianame ile açılan davaların birleştirilmesiyle görülen 275 sanığın yargılandığı yaklaşık 5 yıl süren bu dava zorunlu nedenler dışında kural olarak kesintisiz devam etmiş, tam 620 duruşma yapılmış, sadece duruşma zabıtları yaklaşık 42 bin sayfa tutmuş, 157 tanık dinlenilmiştir" bilgilerine yer verildi.

Kararın önsöz bölümünde, yazım sürecindeki "dosyaları yeniden inceleme ve değerlendirme" aşamasında, verilen hükümlerin ne kadar isabetli olduğunun bir kez daha görüldüğü belirtilerek, "Sonuçta mahkememiz kararını bağımsız ve tarafsız olarak, tam bir vicdani kanaatle vermiştir. Ergenekon terör örgütünün hedeflediği amacın tam olarak gerçekleşmesi durumunda milyonlarca insanın ve bunların ailelerin yaşayacağı acı düşünüldüğünde, millet adına karar veren mahkememizin aldığı kararla milletin vicdanına ne kadar değer verdiği açıktır.

Mahkememiz 30 yılda bitmez denilen davayı gece gündüz, hiçbir mesai gözetmeksizin, senelik resmi izinlerinin çok az bir kısmını kullanıp geri kalanında yine yargılama faaliyetine devam ederek, hafta içi ve hafta sonu geç vakitlere kadar çalışarak bitirmiş, bu çok karmaşık davada verdiği kararın gerekçesini de büyük bir gayretle tamamlamıştır. Gösterilen tüm olumsuz tavır ve tepkiler, sarf edilen kem sözler büyük bir sabırla ve hakimlik mesleğinin vakar ve haysiyetine uyar şekilde karşılanmıştır" denildi.

"Ecevit'i başbakanlık görevinden el çekmeye zorlama teşebbüsü"

Önsöz bölümünde, "Başbakan Bülent Ecevit'i başbakanlık görevinden el çekmeye zorlama ve AKP Hükümetine karşı Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde yasadışı olarak oluşturulduğu anlaşılan Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun faaliyetleri ve planlanıp yürürlüğe konulan Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven darbe planları çerçevesinde hükümeti cebren ıskata veya vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs edildiği görülmüştür" denildi. 

"AKP'nin kapatılması sürecinde deliller üretilmiştir"

AK Partili bir kişinin cumhurbaşkanı seçtirilmemesinin de hedeflendiği kaydedilen önsözde, şöyle devam edildi: 

"Yine Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi'nde yoğunlaşan muvazzaf personel ve silsiledeki üstleri tarafından hükümet aleyhine yasadışı planlar hazırlanmış, sahte isimlerle internet siteleri kurdurularak buralarda hükümeti yıpratıcı psikolojik propaganda içerikli yayınlar yapılmış, bunlarla hem toplumun tahrik olması hedeflenmiş, hem de AKP'nin kapatılması sürecinde deliller üretilmiştir. AKP kapatma davası sürecinde de bir kısım sanıkların aktif faaliyetleri olmuştur. Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Şubesi gizli bölmelerinden ele geçirilen deliller arasında dosyamızdaki iddiaları doğrulayan önemli delillere ulaşılmıştır. Bu deliller arasında özellikle 'İrtica İle Mücadele Eylem Planı' denilen AKP Hükümeti'ne karşı hazırlanan 'Proje'nin taslak çalışması, aralarında bazı dosya sanıklarının da bulunduğu ordudan emekli olanlar ve bazı diğer sivil şahıslardan oluşan gruplar ve görevlerini düzenleyen 'Kitleşim' isimli belge önem arz etmektedir. Yine Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Başkanlığı'na ait mahkememizce getirtilip incelen bilgisayarlar içinde de AKP Hükümeti aleyhine ve Ergenekon terör örgütünü destekler mahiyetinde çok sayıda belgeler elde edilmiştir. Bu belgeler incelendiğinde, 'İrtica İle Mücadele Eylem Planı' içeriği ile birebir örtüşen birçok çalışmalara ulaşılmıştır. Tüm bu süreçte Ergenekon terör örgütüne ait muhtelif yerlere gizlenmiş nitelik ve nicelik olarak vahamet arz eden silah, bomba, mühimmat ele geçirilmiş, Örgütün 'Karargah Evleri' ismi altında Türk Silahlı Kuvvetleri içinde örgütlendiği anlaşılmış, bazı sivil sanıkların Harp Okulu'nda okuyan askeri öğrencileri buralardaki örgüt mensubu öğrenciler aracılığıyla kazanma amaçlı çalışmalar yaptıkları ve bu öğrencileri üstlerine hatta o tarihteki mevcut Genelkurmay Başkanı aleyhine kışkırttıkları görülmüştür."

Genelkurmay Başkanlığının Ergenekon veya derin devlet konusunda hiçbir işlem yapmadığı öne sürülürken, "Kurum ve mensuplarıyla alakalı en küçük isnatları dahi araştıran ve soruşturan, yapısı gereği buna yapması da gayet doğal olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, üst düzey generallerin ağzından anlatılan ve ordu içindeki hiyerarşik yapı dışında illegal olarak örgütlenip, birçok yasadışı icraatlar yaptığı belirtilen bir yapı hakkında herhangi bir işlem yap(a)mamasının bir izahı olamaz" denildi.

Kararda, "Farklı zaman ve yerlerden ele geçen, dosya kapsamında bulunan, birbirlerini büyük oranda teyit eden kanuni delillere göre, 'Ergenekon isimli bir terör örgütünün varlığının sabit olduğu' kanaatine varılmıştır.

Ergenekon' isimli yapılanmanın, belirlenen amaçlar etrafında insan sayısı olarak üçten fazla kişinin bir araya geldiği, hiyerarşik, görev dağılımının yapıldığı, gizliliğin esas alındığı, iş bölümünün, faaliyet alanlarının sorumlulukların önceden tespit edildiği, eleman ve finansal kaynak temini, üyelerinin eğitimi gibi hususların açıkça ortaya konulduğu, yapılan iş bölümü çerçevesinde görevli grupların faaliyet alanlarına ilişkin raporlar sunarak yapının hayata geçirildiği, profesyonel bir örgütlenme olduğu değerlendirilmektedir.

Ergenekon terör örgütü'nün, ülkemizde bilinen diğer terör örgütlerinin belirginleşmiş kalıplarında olmadığı, amaçları doğrultusunda doğrudan ya da paravan ve taşeron yapılarla faaliyetlerine devam ettiği, varlığının fark edildiği durumlarda da her türlü dezenformasyon yöntemlerini kullanarak gizlendiği anlaşılmaktadır." denildi.

"Fişlemeler yapıldı, kişisel veriler kaydedildi"

Gerekçeli kararın, sanıkların bireysel değerlendirmesinin yapıldığı 3. Kitap'ta sanık Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın, Yalçın Küçük ile irtibatının çok eski yıllarda başladığı ve birbirlerini çok iyi tanıdıkları anlatıldı. 

Kararda, Haberal'ın "örgüt faaliyetlerinin düzenlenmesinde ve örgüt kararlarının alınmasında, uygulanmasında emir ve talimat verme yetkisine sahip olması" nedeniyle örgütün yöneticisi olduğu, merhum Başbakanlardan Bülent Ecevit'e bir takım tıbbi müdahalelerde bulunmak suretiyle görevini kısmen de olsa engellemeye teşebbüs ettiğinin sabit olduğunun kabul edildiği anlatıldı.

Gerekçeli kararda, sanık Mustafa Balbay'ın Cumhuriyet Çalışma Grubu (CÇG) üyeleri başta olmak üzere çok sayıda Ergenekon terör örgütü yönetici ve üyesiyle irtibatlı olduğunun anlaşıldığı, CÇG faaliyeti kapsamında medya alanında faaliyet gösterdiği, psikolojik harekat ve propaganda yapmak suretiyle darbe çalışmalarına aktif olarak katıldığının anlaşıldığı kaydedildi.

CÇG tarafından medya ile ilgili ayrıntılı raporlar hazırlandığı, bu raporlarda yürütme organının medyanın desteği olmadan ortadan kaldırılamayacağının belirtilen kararda, özellikle Aydınlık dergisi ve Cumhuriyet gazetesinin 2003 ve 2004 yıllarındaki yayınlarında, darbe planları çerçevesinde üst seviyede psikolojik harekat ve propaganda yapıldığının belirlendiği ifade edildi.

Sanık Balbay'da ele geçirilen belgelerin bir kısmında AK Parti'nin, bu partinin kurucuları, milletvekilleri, belediyeleri hakkında ayrıntılı çalışmaların, analizlerin yapıldığı, güçlü, zayıf, hassas yönlerinin analiz edildiği, irtica ile mücadele adı altında iktidardan düşürülmesi için stratejiler belirlendiği, bunların uygulamaya geçirildiği, hedefe ulaşmakta araç olarak kullanılmak üzere psikolojik harekat amaçlı bilgi toplandığı, fişleme yapıldığı, kişisel verilerin kaydedildiği, bir kısmında ise belgeyi düzenleyenlerin kişisel değerlendirmelerinin yer aldığı anlatıldı.

Kararda, Türkiye'deki askeri müdahaleler öncesinde büyük çaplı öğrenci ve işçi hareketleri, sağ ve sol ideolojiye sahip olanların birbirlerine karşı giriştikleri şiddet eylemleri, mezhep ve etnik köken kışkırtmaları, faili meçhul veya sansasyonel siyasi cinayetler gibi olaylarla kamuoyunun yönlendirildiği belirtildi.

Danıştay saldırısı öncesinde de Türkiye'de Umut Kitabevi'nin bombalanması, Danıştay'ın türban kararı, rahip Andrea Santore'nın öldürülmesi, Danimarka'da Hz. Muhammed'e yönelik hakaret nitelikli karikatür yayımlanması ile Cumhuriyet gazesinin bombalanması gibi olayların yaşandığı kaydedildi.

Kararda, Alparslan Arslan'ın tahrik ediciliği açık ve somut olan Cumhuriyet gazetesine insanlara zarar vermeyecek şekilde bir eylem gerçekleştirdiği, karikatürü çizen kişiye herhangi bir zarar vermemişken, daha önceki bir tarihte türban kararını veren hakimlere neden zarar verdiğini izah edemediği vurgulandı.

Başbuğ vurgusu

Gerekçeli kararda, dava kapsamında müebbet hapis cezasına çarptırılan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un, görev yaptığı dönemde Ergenekon soruşturmalarına ilişkin yaptığı basın açıklamaları ve verdiği ropörtajlarla, soruşturmaları itibarsızlaştırmayı ve bu yönde kamuoyu oluşturmayı amaçladığının anlaşıldığı belirtildi.

Başbuğ'un Poyrazköy'de bulunan mühimmat, amirallere suikast ve Koç Müzesi'nde patlayıcı bulunmasına yönelik soruşturmalarla ilgili yaptığı basın açıklamalarına değinilen kararda, bu açıklamalara karşın soruşturmalarla ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamedeki iddia ve tespitlere yer verildi

Kararda, İlker Başbuğ'un "kağıt parçası" ve "boru" tabirlerine vurgu yapılırken, sanıklardan Hıfzı Çubuklu'nun duruşmada, Başbuğ'un kullandığı "kağıt parçası" tanımını talihsizlik olarak gördüğü yönünde beyanda bulunduğu ifade edildi.

Müdahale etti

Kararda şöyle denildi:

"Sanık İlker Başbuğ’un cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde, TBMM'de bulunan siyasi partilere müdahale edip, onları yönlendirmek suretiyle cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası çıkacak sonuca göre, AK Parti'ye ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne müdahale edilip, AK Parti'nin ve hükümetin dağılması yönünde çalışmalar yaptığı, ayrıca Anayasa Mahkemesi üyeleri ile görüşüp, yine AK Parti'nin kapatılması ve hükümetin dağılması yönünde çalışmalar yaptığı, bu çalışmaların sanığın konumu ve göreviyle bir ilgisinin bulunmadığı, bu nedenle Başbuğ’un bu çalışmaları, mensubu bulunduğu ve amacı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni cebren devirmek olan Ergenekon silahlı terör örgütünün faaliyetleri kapsamında yaptığı anlaşılmıştır."

Susurluk süreci

Kararda, "Ergenekon silahlı terör örgütünün anlaşılması bakımından, Susurluk davası büyük bir öneme sahiptir" denilerek şu tespitlere yer verildi:

"Mahkememizin, kamuoyunun ve hatta dosya sanıklarından bir kısmının Türkiye'deki derin yapılanma/gladyo örgütlenmesinin bir birimi olarak kabul ettiği Susurluk Örgütü'nün, dosyamız içeriğiyle ilişkisi ve dosyamız sanıklarıyla yakın, organik ve örgütsel irtibatı olduğu görülmektedir.

Sanıkların olabildiğince gündeme getirmekten kaçındıkları, gündeme geldiğinde de eskiden yaptıkları değerlendirmeleri adeta unuttukları Susurluk olayı, bu davanın anlaşılması bakımından önemli bir işaret taşıdır.

Susurluk Çetesi, Ergenekon terör örgütünün bir hücresidir. Bu çete ile ilgili olarak yapılan yargılama ve hazırlanan resmi raporlarda ulaşılan birçok sonuç doğrudan Ergenekon terör örgütünü göstermektedir."

Eylem Planı

Kararda, "Dursun Çiçek, 2004'te atandığı Psikolojik Harekat Başkanlığı'nda ve sonraki adı ile Bilgi Destek Daire Başkanlığı'nda görevli iken, çalışmakta olduğu kurumun imkanlarını da kullanarak,
Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda, sanıklar İlker Başbuğ ve Hasan Iğsız'ın emir ve talimatıyla 'İrticayla Mücadele Eylem Planı' isimli planı hazırlamıştır" denildi.

Danıştay saldırısı

Kararda, Danıştay saldırısının faili Alparslan Arslan'ın Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda, ülkede kaos ve kargaşa ortamı yaratıp, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni cebir ve şiddetle ortadan kaldırmak veya görevlerini yapmasını engellemek için Cumhuriyet gazetesine el bombası atılması, Danıştay 2. Dairesi'ne silahlı saldırı düzenleyerek, 1 kişiyi öldürme ve 4 kişiyi öldürmeye teşebbüs suçlarını işlediğinin sabit kabul edildiği belirtildi.

Hatice Şenses Kurukız / AA

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu