Ergenekon, Rusya ve Kafkaslar

Ali Bulaç

Kafkasya'da bir anda başlayan çatışmalarla Türkiye'de yürütülen "Ergenekon" operasyonu aynı tarihlere denk geldi. Operasyon, basit bir çete işi olmaktan çok, fiilî bir durum yaratarak askeri işin içine katmayı hedefleyen bir darbe teşebbüsünün akamete uğratılmasıdır.

Bununla Gürcistan'da çatışmaların aynı tarihe denk gelmiş olması "tevafuk" olabilir, ama hiçbir şekilde "tesadüf" değildir. İsterseniz, neden tevafuk olduğunu anlamaya çalışalım:

Hatırlanacağı üzere MGK eski Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, Türkiye'nin AB'ye bağımlı olmadığını, Rusya, İran ve Çin gibi seçeneklere de sahip olduğunu söylemişti. "Ergenekoncu"ların bir bölümü, Türkiye'ye Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üye olmayı önerdiler. Aynı tarihlerde Genelkurmay Başkanı Amerika'da gezide iken Putin'in yaptığı bir konuşma Genelkurmay Başkanlığı internet sitesine konulmuştu. Operasyonlar başladığında Moskova tepki verdi, Aleksander Dugin'den ilginç tepkiler geldi. Belki hepsinden daha önemlisi, Jandarma İstihbarat Dairesi Başkanı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün operasyonlardan kısa bir süre önce gittiği Rusya'dan bir daha geri dönmemesidir.

Bütün bunlar, tabii ki resmî olarak devletin değil, ama devletin içinde ve dışında önemli sayılabilecek bir grubun Türkiye'yi Batı ekseninden çıkarıp, Rusya-İran-Çin eksenine kaydırmak istediği yönünde güçlü bir kanaatin yayılmasına sebep oldu. Şimdi operasyonlar sürdükçe, Ergenekon adı verilen güçlü yapılanma içinde yer alanlardan bir bölümünün el altından ABD'deki neoconlara gülücük dağıtırken, bir bölümünün Rusya'ya eğilim duyduğu, bunlara "Avrasyacılar" dendiği ortaya çıkıyor. O zaman akla şu soru geliyor: Ergenekoncular, planladıkları darbe teşebbüsünü gerçekleştirip inisiyatifi ele geçirebilselerdi Türkiye'nin dış politika dümenini Batı'dan Doğu'ya, ABD ve AB'den Rusya ve Çin'e doğru çevirebilirler miydi? İslamcılar, 19. yüzyılın son çeyreğinden beri İslam Birliği'ni savunur; Sol Kemalistler Baas tipi bir dış politika ve ona göre bir bölge tahayyülünden yanadırlar. İlk defa sol gelenekten gelen Kemalistler ve ulusalcılar Avrasyacı bir dış politikaya işaret ettiler. Bunun, Türkiye'nin NATO'ya girişinden bu yana bir ilk teşebbüs olduğunu göz önüne almak lazım. Tabii ki ABD bunu hoş görmez. ABD ve AB'nin bundan sonra askerî müdahalelere sıcak bakmadığı doğrudur, ancak bu seferki darbe teşebbüsü tümüyle "kontrol dışı" olduğu gibi, Batı'ya karşıdır da. Oysa, 27 Mayıs ihtilaliyle birlikte, askerî darbe yapanların yayınladıkları ilk bildiride, altını çizdikleri cümle şudur: "Türkiye Batı ittifakına bağlıdır, NATO üyesidir ve müttefik olarak görevlerini yerine getirmeye devam edecektir."

Şimdi bunu burada noktalayıp, Kafkasya'daki gelişmelere bakalım: Rusya'nın Sovyetlerin çöküşünden sonra kademeli bir biçimde toparlandığını, ama aynı süre içinde ABD tarafından yakın muhasara altına alındığını söyleyebiliriz. ABD, İran'ı dize getirmek, enerji kaynaklarını ve Avrasya'nın geniş coğrafyasını denetim altına alabilmek için Rusya ve Çin'in önüne setler çekmeye çalışmaktadır. Balkanlarda artan gücü, Çeklerle konuştuğu radar sistemleri, Rusya'nın dibine yerleştirmeye çalıştığı füzeler ve Ukrayna ile Gürcistan'ı NATO'ya alma çalışmaları bu çerçevede ele alınabilir. İngilizceyi Amerikan aksanıyla seri bir biçimde konuşan Saakaşvili'nin başında bulunduğu Gürcistan, adeta Rusya'ya meydan okumakta, Batı'nın askerî garnizonu rolü oynayabileceğini ima etmektedir. Kabul etmek lazım ki, Rusya adeta köşeye kıstırılmak istenmektedir. Türkiye'de de ona en azından sempatiyle bakan bir darbe teşebbüsü ortaya çıkarılmış bulunmaktadır. Rusya, bir süre daha bekleyebilirdi; ancak Saakaşvili'nin Güney Osetya'ya karşı başlattığı harekâtı suskunlukla karşılaması mümkün değildi. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde, Ergenekon'un iç boyutu yanında, bir dış boyutu da olduğunu gösteriyor ve bu da Kafkasya'daki gelişmelerden büsbütün kopuk değildir. Böyle ise eğer, bu operasyonlara ABD'nin pek hayırhah baktığı söylenebilir.

Zaman gazetesi