Son günlerde yaşanan iç ve dış gelişmeler art arda sıralanırsa olup biteni anlamak için ne komploya ne de uzun uzadıya analizlere ihtiyaç duyulur. Sadece içten bakışın anlamı yok çünkü artık pekala biliyoruz ki burada sadece bir parti kapatma davası değil, başı sonu belli bir psikolojik harekat yürütülüyor. Baykal’ın artık idrak sınırını aşan retoriğiyle eski başsavcının birbiriyle eldiven gibi uyuşan mütaalalarına bakmak yeterli. Hukuku, olabilecek en ağır cürüm olan darbeye alet etmenin ötesinde bir harekatla karşı karşıya bulunmaktayız. Bu öylesine sınır tanımaz bir teşebbüstür ki ana muhalefet liderini bile gündelik işlere koşturmayı başarmaktadır. Demagojinin en bayağısıyla, lafazanlığın en tehlikeli şekliyle...
Oysa dünya başka dönüyor. Bizim yaptığımız tartışmaların aslında kimsenin anlamadığı, ayıp, utanç ve hukuk felaketi saydığı bir demokrasi suçundan ibaret olduğu giderek daha net bir şekilde anlaşılıyor. Kapatma davasının sadece AK Parti’yi hedef almadığı, Türkiye’yi dünyaya kapatmak amacı taşıdığı her gün yeniden teyid ediliyor. Art arda gelen tepkiler, uyarılar, şaşkınlık ifadeleri Türkiye’nin başta Avrupa Birliği olmak üzere demokratik dünyayla arasındaki bağın incelmekte olduğunun sinyallerini veriyor.
En yetkili gazeteci ağızlardan manşetlere çıkan öfke, kapatma davasının arkasındaki niyeti bir kez daha gözler önüne seriyor. CHP sözcülerinin bile bu kadarına cesaret edemediği bir tavır, ‘gazeteci’ sıfatını taşıyan isimlerin kaleminden yansıyor.
AB’ye gösterilen reaksiyonun ardından şimdi Avrupa Konseyi’nin bildirisine yönelen itirazları görünce dehşete düşmemek mümkün değildir.
Bir zihniyet, AK Parti’yi kapatmak uğruna Türkiye’yi sadece Avrupa Birliği’nden değil kurucusu ülkelerden birisi olduğumuz Avrupa Konseyi’nden bile uzaklaştırmayı göze almış durumdadır.
Kapatma davasıyla üç kuş birden vuruluyor. Hem AK Parti’den hem AB ve Avrupa’dan kurtulmak ve hem de sermaye girişini durdurarak Türk ekonomisini küçülmeye mahkum edip içe kapatmak...
Kimse bunların olmayacağını veya zaman alacağını veyahut da yolun bir yerinden çözüleceğini zannetmesin. Hepsi birden göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşebilir.
Bütün uluslar arası platformlarda Türkiye’deki demokrasi cinayeti konuşuluyor. Herkes, yapılan şeyin bir darbe olduğunu çok iyi biliyor. Hatta, Anayasa Mahkemesi üyelerinin kimler tarafından atandığını ve oylarını hangi yönde kullanacağını bile kolaylıkla tahmin ediyor.
Bunu tahmin etmek de güç değil çünkü esasen konuşulması bile bir felaket olan parti kapatma girişiminin ‘başarıyla’ sonuçlandırılması için akıl almaz bir seferberlik yapılıyor. Özellikle de Avrupa üzerinde...
Bugüne kadar başları her sıkıştığında Brüksel’e selam gönderenler şimdi niyetlerini gizleme gereği duymaksızın manşetlerden ‘Sakın parti kapatma işine karışmayın’ mesajları veriyorlar. Bunun anlamı açıktır: ‘Biz AK Parti’nin kapatılmasını garantiledik, havayı bozmayın!’
Bu akıl almaz ve akıl dışı tavrın Ergenekon terör örgütü zanlılarının eylemlerinden hiçbir farkı yoktur. Bütün sözlerinin, tavırlarının satır aralarını okuyun; hatta bırakın satır arasını, doğrudan aynı mesajlar çıkıyor.
Ergenekoncular da ‘AK Parti kapatılsın, başsavcı dava açmasın da görelim’ diyordu bunlar da...
Ergenekoncular da Avrupa Birliği’nin Türkiye hakkında konuşmasına ‘İç işlerimize karışmayın’ tepkisi gösteriyorlardı bunlar da...
Ergenekoncular da ‘AB yolundan çıkalım’ diyorlardı, bunlar da...
Ergenekoncular da ‘Parti kapatılmazsa daha kötü şeyler olur, darbe gelir’ diyorlardı bunlar da...
Türkiye öylesine önemli günler yaşıyor ki, toz bulutu indiğinde bugün ‘ana eksen’ veya ‘meşruiyet kaynağı’ gibi görünen birçok kişinin aslında marjinal figürler olduğu görülecektir. Bakmayın bugünlerde kapatma safında caka sattıklarına...
Star gazete