Özgür-Der Ereğli temsilciliği 28 Şubat darbesinin 18. Yılında darbeyi, darbecileri lanetlemek ve 28 Şubat’tan kalma hukuksuzlukların beklide en önemlilerinden birisi olan “Müslüman tutsaklar” problemini gündeme taşımak amacıyla, kaymakamlık karşısındaki park alanında bir basın açıklaması düzenledi. Sağlık-Sen, Eğitim Bir-Sen üyelerinin de destek verdiği basın açıklamasında Özgür-Der Ereğli temsilcisi Davut Çevik yaptığı giriş konuşmasında; 28 Şubat darbesinin İslami hassasiyetlere vurulmuş bir darbe olduğunu, bazı hukuksuzluklarının tarihe gömüldüğünü ama hala yaşamaya devam eden büyük adaletsizliklerin olduğunu belirtti. Bu haksızlıkların en önemlilerinden olan hapishanelerde haksızca tutulan Müslüman kardeşlerimizin durumu olduğunu belirten Davut Çevik, sözü Sağlık –Sen başkanı İbrahim Duvarcı’ya verdi. İbrahim Duvarcı, 28 Şubat Darbecilerinin 1000 yıl sürecek diyerek başlattıkları zulümlerin çoğunun kısa sürede yok olduğunu, darbecilerin hesaplarının tutmadığını, bunun en önemli sebebinin Müslümanların ayakta kalması olduğunu belirtti ve bir daha böyle zulümlerin yaşanmaması temennisiyle konuşmasını bitirdi. Daha sonra sözü alan araştırmacı yazar Hamza Türkmen ise; 28 Şubat darbesinin, Müslümanların haklarına, özgürlüklerine, yaşam alanlarına doğrudan bir müdahale anlamına gelebilecek bir darbe olduğunu, Kemalist, vesayetçi statükonun ve onun işbirlikçisi sermayedarların, yargının, medyanın, tehlikede gördükleri sistemlerini muhafaza etme çabası olduğunu ifade etti. Ama ne yazık ki, emperyalistler ve onların işbirlikçilerinin aynen Mısır’daki katil Sisi’nin, ilk defa seçim ile iş başına gelen Mursi iktidarına yaptığına darbe diyemedikleri gibi buna da darbe diyemediklerini belirtti.
Türkiye’de 28 Şubat zulmünü yapanların tutuksuz yargılanmalarının, ortaya koydukları suç eylemlerine bakıldığında büyük bir tutarsızlık olduğunun altını çizen Hamza Türkmen, yaptıklarının adeta yanlarına kar kaldığını söyledi. 28 Şubat darbesinden kalma birçok haksız uygulamanın üstelik riskler de alınarak ortadan kaldırılmasının büyük bir olumluluk olduğunu ancak çok yakıcı sorunların hala varlığını koruduğunu belirten Hamza Türkmen yetkilileri bu sorunları bitirmeye, 28 Şubat’tan kalma bütün haksızlıkları yok etmeye çağırdı. Bu haksızlıkların en önemlilerinden birisinin, İstiklal Mahkemelerini andıran mahkemelerde sudan sebeplerle, haksızca, adaletsizce yargılanıp zindanlara atılan kardeşlerimiz olduğun belirten Hamza Türkmen, yargıdaki vesayetin bugünde Fethullah Gülen grubu tarafından sürdürülmek istendiğini, “Tahşiyeciler” vb. davalarda açığa çıktığı gibi, kimi İslami gruplara sahte suçlar, sahte deliller ile kurulan kumpaslarla Müslümanların içeri alındığının ortaya çıktığını söyledi.
Ayrıca, darbeyi yapanların serbestçe dolaştığı bir ortamda darbecilerin haksızca hapislere doldurduğu kardeşlerimizin 20 yıldır zindanlarda olmasının çok büyük bir çelişki ve haksızlık olduğunun altını çizdi. Son olarak 28 Şubat zulmü süresince yapılan zulümlere somut örnekler veren Hamza Türkmen elde ettiğimiz kazanımlarımızın önemli olduğunu ancak rehavete kapılmadan dinimize değerlerimize sahip çıkarak bilinçli ve direngen bir hayat sürmeyi şiar edinmemiz gerektiğini ifade ederek “Tevhid-Adalet-Özgürlük” sloganı ile konuşmasını bitirdi.
Zulme Karşı Direneceğiz-Tevhid Adalet Özgürlük-Uyan Diren Özgürleş-Direniş Adalet, Özgürlük-Paşaların Tankları Yıldıramaz Halkları-Müslüman Tutsaklar Onurumuzdur sloganlarının atıldığı basın açıklamasını Özgür-Der Ereğli Temsilcisi Davut Çevik okudu.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
28 Şubat Hukuksuzluk Sürecinde Mağdur ve Mahkum Edilmiş
MÜSLÜMAN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!
28 Şubat 2015
Bugün, bundan tam 18 yıl önce icraya konulan bir hukuksuzluk, zorbalık ve zulüm sürecinin ilan edilişinin, 28 Şubat darbesi adı verilen militarist kalkışmanın yıldönümü. Azgınlık ve tekebbürün zirvesindeki sahipleri ve siyaset, medya, akademi, sivil toplum alanındaki destekçilerince “1000 yıl sürecek” kibriyle savunulan bu zorbalığın çok kısa bir sürede tıknefes olmasını en temelde despotik zihniyetin derin meşruiyet krizini yansıtan ve aynı zamanda halka düşmanlığının ve de yabancılığının bir göstergesi olarak değerlendiriyoruz.
İslami kimlik ve taleplere duydukları kini, öfkeyi açık, sistematik bir militarist dayatma şeklinde dışa vuran bu kadroların halkı korkutma, sindirme ve istedikleri doğrultuda yönlendirme hesaplarının bir kere daha iflas etmiş olduğunun ayan beyan ortaya çıkmış olması gayet sevindirici bir gelişme ve hamd etmeyi gerektiren bir sonuçtur. Aynı şekilde epeyce bir gecikmeyle de olsa cuntacı kadrodan hesap sorulma aşamasına geçilmesini de zorbalıkla yüzleşme ve adaletin tesisi adına çok hayırlı bir gelişme olarak görmekteyiz.
Ve tam da bu noktada, elbette darbecilerden hesap sorulmasına sevinmekle birlikte, 28 Şubat zorbalığının yargı düzleminde yaşanan iki temel çelişkinin görmezden gelinmemesi gerektiğinin de altını çiziyoruz. Öncelikle 28 Şubat yargılamalarının sadece darbenin askeri ayağı ile ve BÇG adlı yapılanma içinde yer almış isimlerle sınırlandırılmış olmasının ciddi bir zafiyet ve vahim bir yanlış olduğunun bir kere daha altını çiziyoruz. 28 Şubat adlı zorbalık şüphesiz askerlerce planlanmış olmakla birlikte siyasetçilerden sermayeye, akademi dünyasından medyaya kadar geniş bir yelpazede görev almış kadrolarca icra edilmiştir. Ve daha fazla vakit geçirilmeden darbenin tüm bu resmi-sivil aktörlerinden de hesap sorulmalıdır. Ayrıca da Ergenekon-Balyoz davaları sürecinde de yaşandığı üzere, 28 Şubat davası sanıklarının da tümüyle tahliye edilmelerinin ve yargılanmalarının tutuksuz sürdürülmesinin de bu kişilere isnat edilen suçla birlikte düşünüldüğünde çok ciddi bir hukuki garabet oluşturduğuna dikkat çekiyoruz.
Öte yandan 28 Şubat hukuksuzluğuna dair hukuk cephesine yansıyan çok daha vahim ve can yakıcı bir zulüm uygulamasının ise yıllardır adeta unutulmaya terk edilmiş oluşunu, görmezden gelinmesini ibretle izliyoruz. Öyle ki, bir yandan darbeciler yargılanırken, diğer yandan darbe sürecinde kotarılan hukuksuz yargılamalar neticesinde mahkum ve mağdur edilenlere ilişkin olaraksa hala hiçbir düzenlemenin yapılmamış olması büyük bir çelişki, tam bir tutarsızlıktır!
Hiç kuşkusuz bu süreçte pek çok kişinin haksız biçimde cezalandırılmış olması 28 Şubat darbecilerinin toplumda yol açtıkları çok boyutlu ve derin sorunlar arasında öne çıkan, hala kanayan bir yara konumundadır. Karanlık sürecin düşmanlaştırdığı İslami kimlikli kişilere yönelik takibat ve yargılamalar neticesinde verilen ağır cezalar nedeniyle hala pek çok kişi cezaevlerinde tutulmakta ya da ülke dışında yaşamak durumundadır. Hukuksuzluğun zirve noktasını teşkil eden “brifinglendirilmiş yargı” marifetiyle bu süreçte verilen akıl almaz kararlarla sayısız insanın, aileleri ve yakınlarıyla birlikte maruz kaldıkları mağduriyet yıllardır sürmektedir.
İslami örgüt suçlamasıyla açılmış pek çok davada verilmiş kararlar nedeniyle yıllardır cezaevinde tutulan ve aynı şekilde bu davalarda isimleri geçtiği için ülke dışında yaşamaya mecbur tutulan pek çok kişinin darbecilerin hukuksuzluğunun mağdurları oldukları bugün her açıdan anlaşılmış, açıklığa kavuşmuştur. Ne var ki, uzun bir zamandır bu konuyla ilgili tartışmalar sürmesine rağmen, hala bu mağduriyetleri sonlandırma adına yargı bazında somut bir adım atılmamıştır.
Oysa darbe sürecinin en önemli ayaklarından birini teşkil eden “yargı brifingleri” mevzusu halen sürmekte olan 28 Şubat darbe davasının en somut başlıklarından birini oluşturmaktadır. Ve bu gerçeğe rağmen bu yargı mekanizmasının yol açtığı mağduriyetlerin bir türlü gündeme gelmemesi büyük bir çelişki demektir. Şu hususun altını çiziyoruz: Eğer brifing hukuka uygunsa, darbe soruşturmasına, davasına konu olması yanlıştır; yok hukuksuz olduğu kabul ediliyorsa, o zaman da buna bağlı olarak yaşatılan mağduriyetlerin telafisi için çaba göstermemek hukuksuzluktur, adaletsizliktir.
Özetle, 28 Şubat sürecinde hukuk dışı yöntem ve dayatmalarla haklarında açılmış soruşturma ve yürütülmüş yargılamalar neticesinde mağduriyetleri hala sürmekte olan kişilerle ilgili olarak acilen yeniden yargılama yolunun açılmasını talep ediyoruz. Ve bu sürecin daha fazla haksızlık ve zulme sebep olmaması için de 28 Şubat darbe süreci mağdurlarının acilen tahliye edilmelerinin hukukun ve adaletin gereği olduğunun altını çiziyoruz.