Dün akşam Mısır'a giden Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Mısır halkı tarafından coşkuyla karşılandı.
Mısır’da yayınlanan Egypt Gazetesi’nin haberine göre Başbakan Erdoğan, Mısırlılara ülkenin anayasal sistemi ile ilgili çağrı yaptı. Erdoğan’ın Mısırlılara yönelik çağrısında ‘laiklik’ vurgusu dikkat çekti.
Mısır’a vardığı dün akşam vakti Mısır’daki bir televizyon programına yaptığı açıklamada Erdoğan, laiklik ile ilgili bir endişesinin olmadığını ve Mısır’da laik temeller üzerine bir anayasanın kurulmasını temenni ettiklerini ifade etti. Erdoğan, demokrasinin teminatının laiklik olduğunu söyledi.
Erdoğan, Mübarek sonrası Mısır’ın üç konuda adım atması gerektiğini ifade etti: “Mısır’ın daha iyi temellerde yönetilmesi için Mısır vatandaşlarının adil bir şekilde yönetilmesi; ülkedeki eğitim sisteminin günün ihtiyaçlarına yönelik yeniden düzenlenmesi ve de ülkede yolsuzluklara karşı gereken önlemlerin alınması gerekir.” dedi.
“OBAMA VERDİĞİ SÖZDE DURMADI”
İsrail'in güvendiği en büyük ülkenin Amerika olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
"Sayın Obama kıtalararası ilk ziyaretini Türkiye'ye yaptı. Türkiye'den sonra da Mısır'a yaptı. Güzel de mesajlar verdi. Bizim parlamentodaki konuşması güzel bir konuşmaydı. Kahire Üniversitesi'ndeki konuşması güzel bir konuşmaydı. Ama gönül isterdi ki bu konuşmalar yerine gelsin. Maalesef bu konuşmalar yerine gelemedi. Çünkü İslam dünyasını yok farz etmek asla kabul edilebilir bir konu değildir."
***
“DEVLETLER DE İŞLEDİKLERİ CİNAYETLERİN BEDELİNİ ÖDEMELİDİRLER!”
Erdoğan, bugün de Arap Birliği Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı'nda bir konuşma yaptı. Erdoğan, burada Mısır ziyaretinin en kapsamlı konuşmasını yaptı. "Arap Baharı"nı, Türkiye'nin bölgedeki rolünü, Türkiye-İsrail ilişkilerini ve Gazze'yi gündemine alan Erdoğan İsrail'e de net mesajlar verdi.
Başbakan Erdoğan, konuşmasına besmele çekerek başladı.
Erdoğan, yüzyıllarca bir arada, aynı coğrafya üzerinde, aynı medeniyeti, aynı inancı, ortak bir kültürü paylaştıklarını söyledi.
‘AĞLAYAN FİLİSTİNLİ ÇOCUK, ANKARA’DAKİ ANNENİN YÜREĞİNİ SIZLATIR’
Aynı medeniyet üzerine inşa edilmiş değerleri, farklı lisanlarla da olsa nesilden nesile aktardıklarını belirten Erdoğan, şöyle devam etti: ''Birimizin kederi hepimizi kederlendirdi, yine birimizin sevinci, neşesi, hepimizin yüzünü güldürdü. Bizler geçmişleri, bugünleri ve gelecekleri ortak çizilmiş iki milletiz. Sana'da torununa tahta bir oyuncak dahi alamayan bir dedenin yüreğindeki hüzün, Rabat'ta, Beyrut'ta gözyaşına dönüşür. Riyad'da, Doha'da yaşanan mutluluklar, Kudüs'te, İstanbul'da gönüllerimizi şenlendirir. Gazze'de ağlayan Filistinli bir çocuk, Ankara'daki bir annenin yüreğini sızlatır. Kahire'de gençliğin yükselen sesi Trablus'ta, Şam'da, İstanbul'da aynı heyecanla yankılanır. Bizler aynı bedenin ve aynı ruhun unsurlarıyız. Zira bizler büyük ve köklü bir aileyiz. Aile içinde sevinçler paylaştıkça artar, üzüntüler paylaştıkça azalır. Şimdi sevinçlerimizi ve üzüntülerimizi en üst düzeyde paylaştığımız tarihi bir dönemeçteyiz. Şimdi, birbirimizi her zamankinden daha iyi anlıyor, daha iyi hissediyoruz. İstikbale umutla ve güvenle bakıyoruz. Türk ve Arap halkları olarak, ebedi kardeşliğimizden aldığımız güçle aramızdan gün ışığının geçmesine izin vermeyecek kadar saflarımızı sıkı tutmalıyız. Farklı dillerle aynı anlam coğrafyasını ve kaderi paylaşan bizler için yeniden ortak geleceğe sahip çıkma zamanı gelmiştir. Bu şuuru canlı tutmak, hem geçmiş nesillere bir borcumuz, hem de gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzdur.”
‘DAHA FAZLA ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ’
Konuşmasında ''Daha fazla özgürlük, demokrasi, insan hakları hepimizin ortak şiarı olmalıdır'' diyen Erdoğan, ''Zira, halklarımızın geleceğe ümitle bakmayı hak etmediğini hiç kimse iddia edemez. Halklarımızın meşru taleplerini; mutlaka ama mutlaka meşru yollarla ve meşru yöntemlerle karşılamaya mecburuz'' dedi.
‘İNSAN ONURUNUN DEĞERİNİ HATIRLATTI’
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Meşru talepleri gayrı meşru yöntemlerle, güç kullanarak bastırmaya çalışanlar, adaleti erteleyenler bugün değilse yarın büyük bir yanılgı içinde olduklarını anlayacaklardır. Mütevazı hayatında seyyar tezgahını korumak ve evine ekmek parası götürmekten başka bir gayesi olmayan Muhammed Buazizi, insan onurunun değerini dünyaya bir kere daha hatırlatmıştır. İnsan onurunun her türlü siyasi rejim ya da güvenlik tartışmasının üstünden bir etki yapacağını göstermiştir. Bu onurlu duruş, Arap halklarının kendisinden başka hiçbir yerde aramasına gerek olmayan medeni değerlerin bir yansımasıdır.
Evet, önümüzdeki süreç meşakkatlidir, zordur. Bu süreci tersine çevirmeye çalışan ve çalışacak gizli mihraklar da vardır, olacaktır. Bu gizli mihraklara karşı tedbirli olmalıyız. Ama artık gizli mihrakların gücünü bahane ederek çözümleri ertelemeye son verme zamanı da gelmiştir. Yürekten inanıyorum ki, kardeş Arap halkları asla belirsizliğe fırsat vermeden, kendi iradeleriyle bu süreci başarıyla, hayırla sonuçlandıracaklardır.
Adalet ve hakkaniyet çizgisine sadık kalınması ve herkesin hukukunun korunması halinde yeni umut kapılarını ardına kadar açacak olan Allah'ın yardımı mukadderdir. Halkların meşru beklentilerinin vakit kaybetmeden karşılanması için eş zamanlı olarak siyasi, ekonomik ve sosyal reformların gerçekleştirilmesi elzemdir.
‘VAKUR DURUŞU SAYGIYLA SELAMLIYORUM’
Bu tarihi süreç tamamlandığında adalet ve hakkaniyetin tecelli etmesi, barış ve huzurun, emniyet, güvenin, demokrasi ve hukukun herkesi kuşatacak şekilde hissedilmesi bugün göstereceğimiz vakur duruşa bağlıdır. Tarihin yeniden evirildiği bir dönemde kardeş Arap halklarının bu vakur duruşunu saygıyla selamlıyorum.
‘YERALTI ZENGİNLİĞİNE BAKARAK KONUŞMUYORUM’
Bazıları gibi çıkar hesaplarıyla değil, sadece ve sadece kardeşlerimin onurlu bir geleceğe sahip olması için Arap halklarının bu değişimi gerçekleştirmesini diliyorum. Bazılarının Libya'nın yeraltı zenginlikleri üzerinde yaptığı veya yapacağı hesaplara bakarak değil, sadece Libyalı kardeşlerimi sevdiğim için bunları ifade ediyorum. Dolayısıyla burada atılacak adımlar geleceği çok daha farklı inşa edecektir. Hiç şüphesiz bu süreç en çok ortak aklın harekete geçmesi, en çok dayanışmanın gösterilmesi gereken bir süreçtir.
Yüzyıllarca bilimden edebiyata, sanattan felsefeye insanlık tarihinde çığır açmış yeniliklere imza atmış bölge insanı, üzülerek ifade edelim ki, bugün olması gerektiği noktada değildir. Bizler bu akışı tersine çevirecek birikime fazlasıyla sahibiz ve bugün cereyan eden gelişmelere de bu zaviyeden bakmak durumundayız. Bu bağlamda, Libya halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesini zaferle sonuçlandırmış olmasını memnuniyetle karşıladığımızı ifade etmek isterim. Libya'nın Arap Ligi'nde bundan böyle Libya Ulusal Geçiş Konseyi tarafından temsil edilmesi yönündeki karar da önemli ve sevindiricidir. Biz Libya'nın yaklaşmakta olan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda da Libya Ulusal Geçiş Konseyi tarafından temsil edilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Çünkü Ulusal Geçiş Konseyi’nin geçmişte yaşananlardan ders çıkararak tüm Libya halkının iradesinin yönetime yansıması için hassasiyet içinde hareket edeceğine inanıyoruz. Aklıselimin bu yönde tecelli edeceğine de samimiyetle inanıyoruz.''
‘ORTADOĞU’YA KAYITSIZ KALAMAYIZ’
Başbakan Erdoğan, Türkiye olarak Ortadoğu'daki gelişmelere kayıtsız kalınmasının düşünülemeyeceğini, bunu sadece Türkiye'nin aynı coğrafyanın bir parçası olduğunu düşünerek değil, ortak tarihi ve ebedi kardeşliği de dikkate alarak söylediğini ifade etti.
''Kaldı ki bu bölgede cereyan eden her bir gelişmenin bölgemizin bütün dinamikleri göz önünde bulundurulduğunda daha geniş bir coğrafyayı etkileme potansiyeli taşıdığı aşikardır'' diyen Erdoğan, Ortadoğu bölgesinde her bir olayın bölgenin dengelerinden ayrı düşünülmesi ve tek başına ele alınmasının asla gerçekçi olamayacağını kaydetti.
‘İSRAİL ŞİRAZEDEN ÇIKTI’
Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bu nedenle sürecin en başından bu yana bölgemizde vuku bulan değişim ve dönüşüm sürecinde ihtiyaç duyan herkese dostluk elimizi uzattık. Uzattığımız bu dostluk elini muhabbetle tutanlar olduğu gibi elimizi havada bırakanlar da oldu. Ama biz buna da aldırmadık. Doğru bildiğimiz yoldan şaşmadan halkın taleplerine cevap verilmesi noktasında dostane telkinlerimizi ıslarla dile getirmeye devam ettik. Bu vesile ile bir gerçeği hatırlatmakta fayda görüyorum: Halkların meşru talepleri karşısında bugün takınacağımız tutum ve atacağımız adımların hesabı ancak halklar tarafından sorulabilir. Bu çağrım bölgemizdeki tüm ülkeler için geçerlidir ve buna İsrail de dahildir.
İsrail, bir yandan bölgemizde meşruiyetini sağlamaya çalışırken, diğer yandan da kendi meşruiyetinin temellerini sarsan sorumsuz adımlar atmaya devam etmektedir. Uluslararası hukuku ve insanlık onurunu hiç tereddüt etmeden ayaklar altına alan bu İsrail hükümetinin saldırganlığı, çocuklara oyun parkı ve oyuncak götürmek üzere yola çıkan uluslararası bir yardım konvoyuna uluslararası sularda askeri bir saldırı düzenleyebilecek kadar şirazesinden çıkmıştır. İşte 9 tane vatandaşımız o sularda şehit edilirken aynı şekilde kısa bir süre önce 5 tane Mısırlı kardeşimizin şehit edilmesi de bizim için aynı değerdedir. İsrail hükümet politikalarının saldırganlığı İsrail halkının geleceğini tehdit etmektedir.''
‘KE EN LEM YEKÜN’
Erdoğan, şunları söyledi:
''İsrail hükümet politikalarının saldırganlığı, İsrail halkının geleceğini tehdit etmektedir. Barışın önündeki engel İsrail hükümetinin zihniyetidir, yönetiminin zihniyetidir. İsrail hükümeti tarafından aslında İsrail halkı ablukaya alınmıştır. Daha da vahimi, öldürdüğü sivillerin ülkesi tarafından kendisinden talep edilen özür ve tazminat taleplerine de kulak tıkamakta, kendisini hukukun üstünde görebilmektedir. İşte bunun son örneğini Mavi Marmara saldırısını araştırmak üzere kurulan panelin hazırladığı raporda gördük. Bu vesile ile tekrar söylüyorum; bu raporun bizim için hiçbir hükmü yoktur, olmayacaktır. Gazze’ye uygulanan ablukanın yasal olduğunu söyleyecek kadar İsrail tezlerinin esiri olan bu rapor bizim için, Arapça ifadesiyle 'ke en lem yekün', yok hükmündedir. Gazze ablukasını meşru gören hiçbir cümleyi tanımadığımızı bir kere daha ilan ediyorum.
‘NORMAL DEVLET OLURSA YALNIZLIKTAN KURTULUR’
Şunu da özellikle belirtmek isterim ki başta BM olmak üzere, uluslararası çevreler İsrail’in tek taraflı, şımarık uygulamalarına prim vermeye, bu insanlık dışı uygulamalarına gözlerini kapamaya devam ederlerse, işlenen bu suçun bir faili olarak anılmaktan kurtulamayacaklardır. Şu iyi bilinmelidir: İsrail ne zaman makul, sorumlu, ciddi, insan hakkına, yaşam hakkına saygılı, 'normal' bir devlet olarak davranırsa, ancak o zaman içine düştüğü yalnızlıktan kurtulmayı başarabilecektir. Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinin normalleşmesi için gerekli gördüğü şartlar halen geçerlidir. İsrail özür dilemedikçe, öldürülen şehitlerimizin ailelerine tazminat ödemedikçe ve Gazze’ye uyguladığı ablukayı kaldırmadıkça Türk-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi söz konusu olamayacaktır.''
'ABLUKAYI TANIMIYORUZ'
Başbakan Erdoğan, Palmer Raporu açıklanmadan önce basına sızdırılmasının hemen ardından İsrail ile ilişkilerimizde bazı tedbirleri hemen uygulamaya koyduklarını dile getirerek, alınan bu kararlara göre, Türk-İsrail diplomatik ilişkilerinin ikinci katip düzeyine indirildiğini, Türkiye ile İsrail arasındaki askeri anlaşmaların askıya alındığını ifade etti.
Doğu Akdeniz'de en uzun kıyısı bulunan sahildar devlet olarak Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de seyrüsefer serbestisi için gerekli gördüğü her türlü önlemi alacağına işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin İsrail'in Gazze'ye uyguladığı ablukayı tanımadığını belirtti.
‘DEVLETLER DE CİNAYETİN BEDELİNİ ÖDEMELİ’
Erdoğan, şunları kaydetti: ''İsrail'in 31 Mayıs 2010 tarihi itibariyle Gazze'ye yönelik olarak uyguladığı ablukanın Uluslararası Adalet Divanı'nda incelenmesini sağlayacaktır. Bu doğrultuda BM Genel Kurulunu harekete geçirmek için girişimler başlatılacaktır. İsrail saldırısının Türk ve yabancı tüm mağdurlarının mahkemelerdeki hak arama girişimlerine tarafımızdan gereken her türlü destek verilecektir. Hiçbir ülke uluslararası hukukun üzerinde olmadığı gibi uluslararası hukuk da sadece bazı ülkelerin güdümünde değildir, olamaz. Daha adil, daha yaşanılabilir, daha güvenli bir dünya düzeni için bireyler gibi devletler de işledikleri cinayet suçlarının bedelini ödemek durumundadır. Terör suçlarının bedelini ödemek durumundadır. Türkiye olarak ülkemize ve uluslararası hukuka karşı yapılan her türlü eyleme karşı sesimizi yükseltmeye ve bu eylemlerin karşılıksız kalmaması için gerekenleri yapmaya devam edeceğiz. Bu vesileyle Sayın Arap Birliği Genel Sekreteri'nin İsrail ile ilişkilerimizde aldığımız tedbirlere vermiş olduğu destekten dolayı kendilerine bir kez daha huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum. Bu desteğin ve dayanışmamızın, ablukanın gayrı hukukiliğini tescil etmek amacıyla Uluslararası Adalet Divanı'nda başlatacağımız süreçte de devam edeceğine eminiz.”
‘FİLİSTİN BAYRAĞINI GÖNDERE ÇEKELİM’
Filistin davasının ''ayaklar altına alınmak istenen insanlık onurunu ayağa kaldırma ve dik tutma mücadelesi'' olduğunu her fırsatta ifade ettiğini hatırlatan Erdoğan, bu yüzden bu davanın sadece Filistin'in ve Filistinlilerin değil, adaletten, hak ve hukuktan, insaniyetten yana olan bütün devletlerin, bütün milletlerin ortak davası olduğunu söyledi.
''Bu mesele asla herhangi bir mesele değildir. İsrail-Filistin meselesi devletler arası bir meselenin ötesinde bir insanlık meselesidir, onlarca yılın meselesidir. Sadece Ortadoğu açısından değil, küresel barış açısından da tayin edici bir meseledir'' diye konuşan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bulunduğu bölgede yaşanan olayların, Ortadoğu'daki sorunların merkezinde yer alan İsrail-Filistin ihtilafının yattığı gerçeğini gölgeleyemeyeceğini dile getirdi.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''İsrail- Filistin meselesi artık boyutlarını çok aşarak uluslararası düzenin meşruiyetini belirleyen bir mesele haline gelmiştir. Gazze bu durumda oldukça uluslararası düzende hak, hukuk, meşruiyet gibi kavramların ne anlama geldiği konusunda kaos derinleşecektir. Bu meselede statükonun sürdürülmesi artık mümkün değildir. Zulüm üzerinden siyaset yapanlar, zulümlerinin ebedi, güçlerinin mutlak olduğunu zannedenler sonunda mutlaka kaybedeceklerdir. Mesele çok açık ve nettir. Filistinli kardeşlerimiz özlemini çektikleri devletlerine artık kavuşmalıdır. Bu nedenle Filistin devletinin tanınması yegane doğru yoldur. Bu bir seçenek değil zorunluluktur.
Filistinli halkının bu haklı ve meşru mücadelesini bütün gücümüzle desteklemeliyiz. Allah'ın izniyle, içinde bulunduğumuz ay sona ermeden Birleşmiş Milletler'de Filistin'i çok farklı bir statüde görme imkanı bulacağız. Bu amaç doğrultusunda Filistinli kardeşlerimizle el ele vermeli ve ortak çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürmeliyiz.
Artık Gazzeli Muhammed'in, Nabluslu Ayşe'nin, Ramallahlı İbrahim'in, Kudüslü Zeynep'in, El Halilli Osman'ın bayrağının Birleşmiş Milletler'de dalgalanmasının zamanı gelmiştir. Gelin, özlemi duyulan o Filistin bayrağını en kısa zamanda göndere hep beraber çekelim. Gelin, Filistin bayrağını göndere çekelim ve o bayrak Ortadoğu'da barışın, adaletin sembolü olsun. Gelin, Ortadoğu'ya hak ettiği barış ve istikrarın gelmesine katkıda bulunalım.''
Başbakan Erdoğan, sözlerini, konsey toplantısının başarılı geçmesi, tüm bölge ve dünya için hayırlı sonuçlar doğurmasını dileyerek tamamladı.