Aslında ne laiklik ve ne de demokrasi çok temiz kavramlar değil. Özellikle doğu halklarının tarihinde bunların ne anlama geldiğini acı tecrübelerle gördük ve yaşadık.. Ama sanki günümüz insanları için bu kavramlar, olduğundan daha fazla şeyler ifade ediyor. Onun için de politikacılar bu sözleri kullanmakta bir beis görmüyorlar.. Aslında herkesin kendine göre bir demokrasi, bir de laiklik tanımı var.. Söyleyenle duyanın söyledikleri ve duyduklarına yükledikleri anlamlar da ortak olmayabilir..
Erdoğan’ın laikliğe yüklediği anlamla, İhvan’ın karşı çıktığı laiklik aynı şey değil. Sonuçta bir iletişimsizlik sözkonusu..
Fransızların laiklikten kasdettiği şeyle Erdoğan’ın kasdettiği şey de aynı değil.. Hele hele İslam dünyasında ve Sovyetler’de laikliğin “ladinilik”, din dışılık, din karşıtlığı şeklinde uygulandığı düşünülürse laiklik konusunda acı tecrübeler yaşamış toplumlardaki öfke ve tepkinin sebebini anlamak zor değil. Haklıdırlar da.. CHP’nin laikliği ile AK Parti’nin laikliği siyah ile beyaz arasındaki fark kadar büyük.. Laikliğe diğer laik ülkelerin yüklediği anlamlar da farklı.. Mesela Fransa’nın Alsas Leoren bölgesinde laiklik uygulaması yok. Strasbourg laik değil yani. Peki Strasbourg’da yaşayan bir Fransızla Paris’te yaşayan bir Fransız günlük hayatında, her an bu farkı farkedebilir mi? Elbette hayır!
Erdoğan laiklik derken aslında, hiçbir dinin ya da dini topluluğun ötekilere din ve yaşam tarzı dayatmamasını kasdediyor olsa gerek. Özgürlük, barış gibi olumlu anlamlar yüklüyordur..
Aslında İslam teokratik ya da Bizantinist bir toplum modeli de dayatmaz..
Erdoğan’ın aklındaki laiklik, İncil’de ifadesini bulan “Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya, Sezar’ın hakkı Sezar’a” da değil, “Leküm, diniküm ve liye din” inancıdır diye düşünüyorum...
Kudüs’ün doğu kapısına “Lailahe illallah, İbrahim Halilullah” yazan bir inancın günümüzdeki ifadesidir bu ayet.. Batılı ülkeler, aslında genel anlamda laik de değiller.. Hepsinin resmi mezhepleri ve resmi kiliseleri var. Aslında Türkiye laik olacaksa, önce Hilafetin ilan edilmesi gerek.. Garip ama, Hilafetin mana ve mefhum olarak TBMM’nin şahsı manevisinde mündemiç olması, TBMM başkanını aynı zamanda “Halife” makamına yükseltiyor. Kılıçdaroğlu ise bugüne bugün İş Bankası’ndaki rolü ile Hilafet fonunu yönetiyor. Laiklik, din ve devlet arasındaki ilişkiyi değil, kilise/dini temsil kurumu ile devlet arasındaki ilişkiyi düzenler.. Burada kilise Katolik kilisesidir ve Vatikan BM’ye üye ruhani bir devlettir. Tüm dünyadaki Katolik kiliseleri, Vatikan’ın mülküdür. Dolayısı ile Katolik olan her ülkede bu anlamda laik bir düzenleme vardır. Eğer ruhani bir otorite yoksa taraflardan biri yok demektir. O zaman hangi laiklikten söz ediyorsunuz?. Kaldı ki, bizdeki hilafet, dini değil, cemaati temsil eder. Sekülerdir..
Laiklikle sekülerizm arasındaki farkın bile farkında değildir birçok kişi..
Biraz da laikçilerin dayatması ve topluma yaydıkları teokrasi korkusuna karşı bir kalkan, büyü çözücü tılsımlı bir söz gibi kullanılıyor.. Demokrasi de öyle. Aslında hangi laiklik, hangi demokrasi diye sormak gerek. Demos kimdir, nasıl bir kratostan söz ediyoruz?.
Hitler’in Nasyonal demokratları ile Sovyetler’in demokratik yönetim ütopyası aynı mıydı? Sosyal demokratlarla demokratik solcular aynı şeyden mi söz ediyor? Ya da liberal demokratlarla Hristiyan demokratların demokrasisi aynı şey mi?
Doğrudan demokrasi mi istersiniz, temsili demokrasi mi? Parlamenter demokrasiyi nasıl istersiniz? Klasik Demokrasi’ye ne dersiniz? Koruyucu demokrasi hakkında ne düşünüyorsunuz?. Muhafazakar demokrat nasıl olur?
Atina demokrasisi istemiyorduk. Çoğulcu demokrasi mi, çoğunlukçu demokrasi mi tartışmasına var mısınız?
BDP demokrasisi, etnik temele dayalı, tek partici bir demokrasi olacaktır herhalde mesela. İkinci bir parti lazımsa onu önderlik tayin edecektir.. Oydaşmacı demokrasi tutar mı size göre? Parlamenter demokrasinin kaç çeşidi vardı? Plebisitçi demokrasiye ne dersiniz?. Demokraside ipin ucu kaçarsa anarşi mi olur? Sahi “dağdaki çobanla profesörün oyu bir mi olacak.. Fahişenin de bir oyu var, alimin de. Olacak şey mi bu” diye düşünüyorsunuz.. Yerine ne öneriyorsunuz?
Demokratik Cumhuriyet mi istiyorsunuz, sade mi olsun?. Demokrasi ve Cumhuriyet arasında ilişki, çelişki nelerdir? Laiklik olmadan cumhuriyet, cumhuriyet olmadan demokrasi olmaz mı? Cumhuriyet yoksa adam da olamayacağımız iddiası vardı bazı Kemalistlerin.. Laiklik olmadan cumhuriyet, cumhuriyet olmadan demokrasi olmaz gibi iddialar, kaba bir cahillikten başka bir şey değildir..
Fransız devriminden önce insan yoktu gibi bir anlam çıkar bu zırvadan..
Erdoğan laiklik ve demokrasiden söz ederken bunları tartışmıyor aslında.. Bizantinizmden, teokrasiden bahsetmiyor.. Batıyı kendi kavramları ile kendi içinden yakalıyor ve kendilerine batıdan gelecek eleştirilere karşı, onların oklarını ellerinden almaya çalışıyor gibi sanki..
Tabii bugüne kadar demokrasi adına yapılan baskılara karşı bünyede allerjik reaksiyonlara sebeb olan laiklik gibi içi boşaltılmış kavramların her zaman her yerde aynı rahatlıkla kullanılmaması gerek.. Politikacıların, ne söyledikleri kadar, dinleyenlerin o sözlerden ne anladıklarını da hesaba katmaları gerekir.. Bana kalırsa demokrasi ve laiklik kelimeleri yerine içeriğini söylemek daha anlamlı olacaktır.
Mısır’da istenen İslami bir yönetim. Burada laiklik ve demokrasiyi bir kenara bırakalım ve şöyle söyleyelim, bakalım karşı çıkan olacak mı: “Biz herkesin inandığı gibi yaşadığı, düşündüğünü özgürce ifade edebildiği, farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşayabileceğimiz, adaletten, barıştan, özgürlükten yana, katılımcı, çoğulcu ve şeffaf bir yönetim istiyoruz.” Selam ve dua ile..
YENİ AKİT