Erdoğan’ın Büyük Günahlarından Bir Dengir!

İkbal kaygısıyla koşup gelenleri iktidar koltuklarında ağırlarsanız, kalkma zamanı geldiğinde karşınıza dikilmelerine şaşırmamalısınız!

HAKSÖZ-HABER

Siyasette kulvar değiştiren ya da değiştirmek zorunda bırakılanların geçmişlerine sövercesine içinden çıktıkları ekibe ve pratiklerine cephe açması az rastlanan işlerden değil. Şu veya bu nedenle ayrıldıkları siyasi partileri topa tutan siyasilerle her cenahta karşılaşıyoruz. Ama bu işi bir uçtan ötekine taşıyanların hali yine de dikkat çekiyor. Hangi siyasi kesimden olursa olsun daha düne kadar beraber olduklarına sırf altlarından koltuk çekildi diye düşman kesilenlerin hali insanda sadece tiksinti uyandırıyor.

AK Parti uzun yıllar iktidar olmuş bir parti olduğundan doğal olarak daha fazla döküntüsü olan bir parti. İktidar imkan demek, güç demek, terk etmek kolay değil tabi ki! Hele sıkı sıkıya yapıştığı halde uzaklaştırılanlar ise bal tenekesinden kovulan sinekler misali daha da acınılası hale düşmekteler. Allah kimseyi bu tür amansız hastalığa düçar etmesin!

Son dönemlerde medyada sıkça rastlamaya başladığımız bir siyasetçi olan Dengir Mir Mehmet Fırat’ın hali dikkat çekiyor. Parti kurucuları arasında bulunmuş, genel başkan yardımcılığı yapmış, üç dönem milletvekilliği sandalyesi kapmış bir isim kendisi. Kamuoyu kendisini daha çok ağır ağır kurduğu cümlelerle kasıla kasıla konuşmasından ve tabi Kemal Kılıçdaroğlu ile çıktığı televizyon tartışmasında ticari işleriyle ilgili ithamlar karşısında düştüğü pozisyonla hatırlıyor.

Bu dönem milletvekili yapılmayan, milletvekili yapılmadığı gibi parti içinde de görev verilmeyen bu siyasetçinin tam unutuldu derken, birdenbire medyanın sıkça mikrofon uzattığı bir isim haline gelmesi sebepsiz değil. Gülen Cemaatinin yayın organlarından Doğan medyaya kadar konuştuğu her kanalda, gazetede keskin sözler sarfeden Dengir Bey işi en son PKK’nın yayın organına kadar vardırmış!

Özgür Gündem’e verdiği röportajda (aşağıda okuyabilirsiniz) Hükümeti yerden yere vururken, Kobani’den çözüm sürecine kadar sarfettiği abartılı sözleriyle karşımızda adeta bir Hasan Cemal, bir Cengiz Çandar portresi çiziyor. PKK’ya yakın yayın organlarında okumaya duymaya alışık olduğumuz tarzda ithamlarla hükümete bindiriyor da bindiriyor.  Bindirsin bindirmesine de konuşan kim diye bakınca, insanın “bu kadar mı olur” dememesi mümkün mü?  

Dengir Fırat anlaşılan o ki siyasetçilerin tümünde sıkça rastlanan “geri dönüş” hastalığıyla kıvranıyor,  ne yapıp edip Meclise dönmesi lazım! Milletvekillerinin hep milletvekili kalmak istedikleri, “eski milletvekili” sıfatının ruhlarında derin yaralara yol açtığı gerçeği bir kere daha kendini gösteriyor. Bunun yolu ise AK Parti’den geçmeyeceğine göre, olsa olsa HDP ile mümkün. Dolayısıyla verilen mesajların hep buna göre ölçülüp biçildiğini görmemek imkansız.

Kürtçü siyasete mübarek olsun, kendi çizgilerine gayet yakışır bir isim, umarız onlar da bir çalım atıp, Dengir Bey’i hayal kırıklığına uğratmazlar.

Ama burada şunu vurgulamadan geçmek olmaz: Koltuğu kaybedince kendilerini kaybeden, kıblelerini şaşıran, rakip olmaktan öte düpedüz düşman kesilen bu tiplerin yaptıklarından ötürü sadece Dengirleri, Yaşar Yakışları, Ertuğrul Günayları suçlamak adil olur mu? Sırf farklılıklara açığız, cemaat partisi değiliz, her tip bizimle beraber yürüyebilir mesajı vermek için her türden müfsid unsuru bünyesine katıp halkın karşısına çıkartanların bu çürümüşlükte suçu yok mu? 

***

Mir Fırat'ın Özgür Gündem’e verdiği röportaj:

AKP Kürt sorununda yalpalıyor

Kürt siyasetinin deneyimli isimlerinden ve AKP’nin eski Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasına yönelik hem örgütün hem de Kürtlerin talebi olduğunu belirterek, “Özgür olmak isteyen biri olarak ben de herkesin özgür olmasını istiyorum” dedi. Fırat, PKK’nin Kürt halkının haklarını savunmak için ortaya çıkmış bir isyan hareketi olduğunu da dile getirdi. AKP’nin Kürt sorunu konusunda yalpaladığını, ayak sürüdüğünü belirten Fırat, hükümetin önümüzdeki dönemde süreci sürüncemede bırakacağını dile getirdi.

AKP’nin kuruluşunda yer almış ve iktidar partisinin 2008 yılına kadar Kürt siyasetinin oluşmasında önemli bir etkiye sahip olan AKP eski Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, gazetemizin sorularını yanıtlarken, sorunun çözümüne yönelik görüşlerini paylaştı.

Kürt sorununda gelinen aşamayı nasıl değerlendirirsiniz?

Kürt sorunu dediğimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendi vatandaşları arasında eşit hak ve özgürlükleri ifade etmeyen ikiden fazla grubun olmasıdır. Türk-Müslüman-Sünni olan bir kesim var bunun dışında bir de Kürtler, azınlıklar Aleviler gibi temel hak ve özgürlükleri sınırlandırılmış olan büyük kitleler var. Normal olarak demokratik bir yapıda olan olmaması gereken eşitsizliğin ortadan kaldırılıp eşit vatandaş statüsüne herkesin kavuşturulmasıdır. Bunun içinde anadilde eğitim de vardır inanç özgürlüğü de vardır. Kendini yönetme ve yönetime katılma hakkı da vardır. 2000’li yılların başında olay daha korkunç vaziyetteydi. Bunlar oldukça hafifledi. Birçok yasak son 10 yılda kalktı. Ama benim kabul etmediğim bir konu var. Temel hak ve özgürlükler bir pazarlık konusu değildir. Eğer devlet demokratik bir yapıda ise kendi vatandaşının özgürlükleri önündeki engelleri derhal kaldırıp sonuçlandırmak zorundadır. Özgürlükler hiçbir şekilde bir grupla müzakere konusu yapılamaz hatta referandum konusu bile yapılamaz. Bu engeller işte anadilde eğitim, yönetime katılma hakkı, düşünce özgürlüğü önündeki özellikle TMK ile ilgili sorunların derhal kaldırılması gerekiyor.

Temel hak ve özgürlükler pazarlık konusu olamaz diyorsunuz. Bu başlamış olan müzakere sürecine karşı olduğunuz anlamına mı geliyor?

Hayır, müzakere süreci ayrıdır. Türkiye’de iki temel sorun var. Anlaşılmayan konu budur. PKK ortaya çıktığı zaman, Kürt halkının özgürlükleri önündeki engellemelere karşı bir başkaldırı hareketiydi. Ama 30 yılı geçen bir süreç içinde bu ayrışmaya başladı. PKK’nin çok güçlü bir silahlı gücü ve bunun ötesinde taleplerine baktığımızda doğrudan Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerinin dışında da bir parti olarak talepleri var. Mesela Abdullah Öcalan’ın şartlarının iyileştirilmesi veya serbest bırakılması... Bu PKK’nin talebidir. Mesela silahsızlanmadır bu artık PKK’nin sorunudur bu Kürt sorunu değildir. Mesela dağdaki gerillanın silahını bırakıp toplumla özdeşleşmesi talebidir. Bunlardan birisi pazarlık konusu yapılamaz çünkü temel haktır. Öbürü müzakere sonucunda, sonuçlanabilir. Ama çıkıp ‘efendim siz silahları bırakırsanız, silahlı güçlerinizi çekerseniz biz anadilde eğitimi kabul ederiz’ şeklindeki bir müzakereyi ben kabul etmiyorum. Bunu PKK’nin de kabul etmemesi ‘bunu müzakere etmiyorum’ demesi lazım. Burada yaşayan her vatandaş için devletin yapacağı tek şey var, hiç münakaşasını yapmadan bu engellerin tümünü temizlemektir. Bunlar Referanduma da sunulamaz. Düşünce özgürlüğü olsun mu olmasın mı? Bu referanduma sunulabilir mi? İnancını yaşasın mı yaşamasın mı? Aleviler cemevlerinde ibadetlerini yapsın mı yapmasınlar mı? PKK’yle 30 yıllı aşkın bir çatışma var, sebepleri tartışılabilir ama o ayrı bir sorundur mutlaka onlarla oturup müzakare edilmesi lazım ve bunun da mutlaka barışla sonuçlanması gerekiyor. Orada yapacağınız müzakereler nedir, terör örgütü değil, bir partinin lideri olarak müzakere etmek zorundasınız. Bu müzakerelerde de silahların nasıl bırakılacağı, ateşkes sürecinin nasıl uzatılacağı tabii ki daha önce savaşmış olduğunuz kişi ile müzakere edeceksiniz. AKP’deyken de bunu söylüyordum.

Kürtlerin yönetime katılma hakkı derken neden bahsediyorsunuz. Kürtlerin farklı talepleri var, bu konuda bazı model arayışları var. Siz bunu nasıl tanımlarsınız?


 

Bağımsızlık dahil her şey tartışılabilir.

Bağımsız olsun diyen parti var, federatif sistem olsun diyen parti de var. Ama bunun kararını verecek olan Kürt halkıdır. Siz bağımsızlık talep ettiğiniz zaman halkın büyük çoğunluğu ‘hayır biz federatif bir sistem içinde yer almak istiyoruz’ dediğinde bunun aksi iddiasında bulunabilirsiniz ama neticelenmesi mümkün olmaz.

Kürtler biz kendi kendimizi yönetmek istiyoruz, dediğinde hep şu denildi. Daha ne istiyorsunuz cumhurbaşkanı başbakan olabiliyorsunuz. Siz bunu söylediğinizde birileri diyecek ki daha ne istiyorsunuz, iktidar partisinin genel başkan yardımcısı oldunuz...

Bana bunu çok söylediler. Ben her zaman sahtekarlık yapmayın dedim. Ben kendi kimliğim ile cumhurbaşkanı olabiliyorsam, Kürt olarak milletvekili olabiliyorsam o zaman eşitliktir. Ama ben kimliğimi saklayarak milletvekili, bakan olabiliyorsam bu bir şey ifade etmez. Bu argümanı ileri sürenler bana göre sahtekardır, bizi kandırmaya çalışıyorlar.

Öcalan’ın durumu konusunda ‘PKK’nin talebi var özgür olmasını istiyor’ dediniz. Ama Kürtlerin de bu konuda talepleri var ve Öcalan’ın özgürlüğünü istiyorlar...

Ben de herkesin özgür olmasını istiyorum. Ben özgür olmak istiyorsam Kürtlerin özgür olmasını istiyorsam herkesin özgür olmasını isterim. Kürtlerin bu talebi var, PKK’li olan PKK’ye sempati ile bakan Kürtlerin de bu talebi var. Niye, lideridir. Böyle bir süreçten sonra liderinin serbest kalmasını ister. Birçok talebi var PKK’nin. Ama işte devletin ‘efendim siz savaşçılarını buradan çekerseniz size şu hakkı vereceğim’ deme hakkı yok. Bunu pazarlık konusu yapamaz. Başka argümanlar kullanarak bunun müzakeresini yapacaktır.

Kürtler için önemli adımlar atıldı dediniz ama atılması gereken daha çok adım var?

Ben de biliyorum Kürt sorunu hala bitmedi. Getirilen yasa tasarısına bu yüzden karşıyım. Çünkü bu bir geriye dönüştür. Baskıyla insanların düşünce dünyalarını ortadan kaldıramazsınız, sadece yer altına inmesini sağlarsınız veya şiddete dönüşmesini sağlarsınız. Ama konuşup müzakere ediyorsanız, fikirlerin zararı olmaz. Önemli adımlar atılmıştır, doğrudur... İnkar politikası ortadan kalktı ama asimilasyon hala devam ediyor. Kürtlerin karşı karşıya olduğu en büyük tehdit asimilasyon tehdididir. Benim Kürtçem iyi değil, üniversiteye gelmeden hiç bilmiyordum. 1964’lerde 24 Mayıs özgürlük bilmem ne bayramı idi. O zaman işte Dikimevi meydanında büyük pankart gördüm; altında ‘Kürdüm diyenin yüzüne tükürün. Cemal Gürsel Devlet Başkanı’ imzasını gördüm; o anda ‘eğer yüzüme tüküreceklerse hiç olmazsa bunu hak edeyim’ dedim. Ondan sonra öğrendim. Ama benim çocuklarım bilmiyor. Asimilasyon bana göre kültürel jenosittir. Çünkü bir insanı öldürerek yok edebilirsiniz, ama bir insanı temel kültürlerinden ayırırsanız bu da jenosittir.

Bu atılan adımlar konusunda Kürtlerle hükümet arasında bir anlaşmazlık var. Kürtler ‘biz mücadele ettik verilenleri öyle elde ettik’ diyorlar, hükümetse lütufta bulunmuş gibi davranıyor. Siz ne dersiniz?

Mücadele edilmeden hiçbir hak kazanılmaz. Ama ben verdim diyorsa istiyorsa onlar vermiş olsun. Ben böyle bir münakaşanın içine girmenin abesle iştigal olduğunu düşünüyorum. Devlete şunu söylerim. Hak verdin mi, ha Allah razı olsun teşekkür ediyorum, o zaman olmayan özgürlüklerimi de ver senin samimiyetine inanayım derim.

Siz geçmişte AKP’de yer aldınız ve AKP’nin Kürt siyasetinin oluşmasında etkin bir konumunuz vardı. AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye Cumhuriyeti devletinde, Fransa Devrimi’nden gelen ulusal devlet kurma, işte tek dil, tek bayrak, tek devlet gibi tekleştirme gibi.  Bu sürecin muvaffak olması mümkün değildi. Ulus devlet anlayışı 20. yüzyıl sonunda iflas etti zaten. Bu süreçte diğer uluslar çepere atıldı. AKP böyle bir süreç içinde o çepere atılmış insanları merkeze alma hareketiydi. 2002 seçimlerinde, 2004 seçimlerinde 2007 genel seçimlerinde AKP seçmenin sosyolojik yapısına baktığınızda Kürtler, Müslüman kesimlerde bu yapının içerisine alındı. Müştereklikleri de ezilmişlikleriydi. AKP bir koalisyon partisiydi. Özgürlüklerin önü açılmaya başlandı. 2008’e kadar böyle devam etti. Ama 2008’e gelindiğinde Müslüman Türk halkının sorunları büyük ölçüde hal edilmişti. Ama Kürtlerin problemleri ise duruyordu. Dil hakkı, yönetime katılma hakkı gibi hakları duruyordu. İşte burada direnç başladı. Koalisyon orada parçalandı. Benim AKP’den ayrılış sebebim de buydu. Orada AKP ayak sürümeye başladı. Şuanda da AKP kanadı, iktidardır ama ayak sürüyor. Bu talepleri yasal şiddet yoluyla daha çok güvenlik sorunu gibi görmeye meyletmeye başladı. 1995’lerde denenen işte ‘biz ezeriz, misliyle cevap veririz, sizi mahvederiz’ zihniyetine geri dönüş başladı.

AKP’yi Türkiye’nin tekçi yapısına alternatif olarak tarif ettiniz. Ama AKP’nin kurucu Başkanı Erdoğan’ın adeta amentüsü haline gelmiş bir sloganını biliyoruz. İşte tek devlet, tek millet, tek bayrak gibi...

Bin yıllık devlet algısını bir anda değiştiremiyorsunuz. Demokrasiyi, Tayyip bey Müslümanlar üzerindeki baskının kalkması olarak algılıyor. Bunlar kalktığında işte demokrasi var, özgürlükler geldi diyor. Yahu değil kardeşim bunlar senin düşünce kalıbın içindeki insanlar için alındı. Demokrasi herkes için hakların verilmesine bağlı.

Ayak sürümeyi buna mı bağlıyorsunuz?

E tabi, algılayamıyor. Kalkıyor diyor yakıyor yakıyor, saçma sapan şeyler söylüyor. Kobanê ile ne ilgimiz var diyor. Dönüp soruyorsun, Irak’taki, Kıbrıs’taki, Bulgaristan’daki Türklerle ne ilgin var. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki itilafla ne ilgin var? Niye çünkü senin ırkdaşın olduğu için. Gazze’deki ölen çocuğa gözyaşı döküyorsun, Myanmmar’a gidip oradaki Müslüman halkına gözyaşı döküyorsunuz. Bu halk senin halkın oradaki insanlar da onun soydaşı. Senin vatandaşının soydaşı. Bunlar da Müslüman gözyaşı dökeceksen, sadece Gazze için dökme Kobanê için de dök...

O zaman Kobanê’ye dönelim. AKP’nin bütün engellemelerine rağmen bazı şeyler değişti, AKP’nin koyduğu bariyerler aşılıyor. ABD havadan yardım attı, işte koridorun açılmasından bahsediliyor. Siz ne görüyorsunuz?

Türkiye’nin Kürt politikasında temel yanlışları var. Sadece Türkiye’de değil, Kürtlerin yaşadığı 4 ülkede Kürtlerin birleşmesi korkusu var. Türkiye Suriye’de özerk bir yapılanmadan rahatsızlık duydu. IŞİD’i de Osmanlı’nın iti ite kırdırma politikası vardır, o şekilde gördü. ‘IŞİD de ölse kar, Kürtler de öldürülse kar’ dedi. Bunu daha önce Güney Kürdistan’ın oluşumunda da gördük. İşte aşiret reisleri, postal yalayıcılar... Ha şimdi herhalde tek dostları da Ortadoğu’da orası kaldı. Aynı hatayı Suriye’de Kobanê’de de yaptı. Orada Baas rejiminin Kürtlere uyguladığı baskıya karşı çıkması lazımdı. Dünya’da en çok Kürtlerin yaşadığı Kuzey Kürdistan yani Türkiye’deki Kürtlerin oradaki akrabalarına da sahip çıkması lazımdı. Bundan bir korkuya kapılmaması gerekirdi. Yanlış yaptı, ama dünya kamuoyu ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin de dediği gibi Kobanê’ye yardım etmemek ahlaki bir sorundu. Dünya konjöktürünün bu şekilde değişmesi Türkiye’yi de zorladı. Bundan sonraki sorun bana göre Türkiye değil, Kürtler arasındaki sorundur. Kürtler bana göre bin yılda ilk kez tarihin kendilerine gülmeye başladığı bir dönemi yaşıyorlar. Ama çok da tehlikeli bir dönemi yaşıyorlar Kobanê’de olduğu gibi. Bu dönemde liderlik kavgası, grup kavgalarını bir tarafa bırakmak zorundalar. Bırakmadıkları taktirde kendilerine altın tepside sunulan bu fırsatı kaçıracaklar ve belki de bin yıl daha beklemeleri gerekecek. Bugün birlik ve beraberlik günüdür ve halk bunu gösterdi. Gitti sınıra dayandı, ben inanıyorum ki; asgari şartlarda oraya ekmeğinden kesip gönderdi. Halkın bu dayanışmasını lider kadrolar göz önüne alması gerekiyor.

Bu olan bitenden hükümet HDP’yi sorumlu tutuyor...

 

Ben olsam ben de tutarım, çünkü bir günah keçisine ihtiyaç var. O bölgede rakibi kim HDP, DBP. Böyle bir fırsat eline geçmişse neden kullanmasın. Reyini muhafaza etmek için bunu kullanması normal. Dünyaya mesaj verilmek isteniyorsa barışçıl mesajlar vermek lazım. Okul yakmanın ya da esnafın dükkanını yakmanın ne anlamı var?

Bu olayların tek müsebbibi Kürt siyaseti mi? AKP’nin bu olan bitenden hiç mi günahı yok?

Var tabi kalkıp ‘Kobanê düştü düşecek der’ ve bunu da zevkle söylerseniz tabii ki kitleleri ayaklandırırsınız. Ama siz bir siyasi parti olarak bazı oyunlara gelmemeniz lazım. Karşınızdakinin oyununa düşmeyeceksiniz. Devletin en çok istediği şey karşısındakinin şiddete bulaşmasıdır. Çünkü en büyük şiddet organizasyonu devlettir.

Gelinen aşamada bir düzenleme var. Nasıl görüyorsunuz?

Bu değişiklik demokratikleşme süreci içinde bir U dönüşüdür. Yanlıştır. Efendim Alman modelini getiriyorum. Tamam o zaman bütün Alman yasalarını getirin. Ben buna razıyım. O özgürlükleri getirin bunu da getirin. Alman örneği AB içinde en uç tatbikatlardan biridir. Orada polis bir denetim altında.

 Barış sürecinin geldiği aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sanırım seçimler erken yapılacak ve o zamana kadar bu süreç sürüncemede bırakılacak. Akil insanlar olayı bana göre bunun işaretidir. AKP başkanlık sistemini yapabilecek bir anayasa değişikliği istiyor. Bunun için oyunu artırması lazım. Kürt oylarında AKP için bir artış beklenemez. Nereden alacak bu oyu. MHP’nin tabanına yönelik mesajlarla bu mümkün olabilir. AKP Kürt oylarını korumaya çalışacaktır. Ama diğer tarafa ilişkin milliyetçi mesajlarının dilinin daha sertleşeceğini düşünüyorum. Umarım yanılırım. Seçim sonrasında da ne olacağı konusunda şüphelerim var. Bazı şeyler ertelenebilir veya bitebilir.

 

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu