Malum son zamanlarda sokak siyaseti güzellemesi moda. Nedense Asef Bayat’ın 2008’de yayımlanan bu kitabı Cumhuriyet mitingleri sırasında ve akabinde hatırlanmadı. Kısmet Gezi Parkınaymış. Sokaktan bihaber ex ‘abiler’ kitabın adını anmadan başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ‘racon’ kesmeye başlamışlar.
Haksöz Haber
Asef Bayat’ın İran Devrimi sürecinde yoksulların, işçilerin, işsizlerin, gecekonducuların ve işportacıların siyasal aktivizimlerini mercek altına aldığı Street Politics / Sokak Siyaseti adlı kitabı yayınlanalı epey oldu.
Kapitalist küreselleşmenin Güney ülkelerinde yarattığı toplumsal dışlama ve enformelleşmenin, başta Ortadoğu olmak üzere Küresel Güney’in yoksulları üzerinde yarattığı tahribat ve bu “yeryüzünün yeni lanetlilerinin” sistemle ve siyasetle kurdukları ilişkileri özgün kuramsal girdilerle çözümleyen Bayat’ın bu kitabı, İran Devrimi sürecinde İslamcı hükümetin Müslüman yoksullarla kurduğu ilişkileri ortaya koyması bakımından Türkiye’de de güncel tartışmalara dönük ciddi katkılar sunacak gibi görünüyordu. Lakin bu imkan heder edildi. Nasıl mı? Recep Tayyip Erdoğan’ın sokağı da kuşatan siyasetini kavrayamayan hımbıl siyasal analizciler AK Partiyi devirmek için sokağı işaret ediyorlar. Fakat yanılıyorlar!
Hollanda’da Ortadoğu İslam Araştırmaları Enstitüsü’nün koordinatörlüğünü yapan Asef Bayat, Sokak Siyaseti’nde dikkatini, madun ya da alt-sınıflar olarak kodladığı “yeni yoksulların” İran Devrimi öncesinde, sırasında ve sonrasında gerçekleştirdiği ev, otel ve fabrika işgallerine, kitle gösterilerine, sivil itaatsizlik eylemlerine, hayatlarını sürdürebilmeye dönük gerçekleştirdikleri doğrudan eylemlere ve kazanımlarını korumak üzere girdikleri çatışmalara yöneltiyor. Oysa Türkiye’deki sokak siyaseti başka dinamikler üzerinden biçimleniyor. Yoksa sokağın nabzını tutamamak gibi bir durum söz konusu edilecekse mebus seçilemeyenlerin (Ayhan Bilgen) bunu düşünmesi lazım. “Kasımpaşa Türkiye”dir diyebilenlerin değil. Bilakis elan yaşananların, sokağı anlamayan siyasetçilerden yahut Recep Tayyip Erdoğan’dan değil tanımlama kibrinden vazgeçmek istemeyen toplum mühendisleri koalisyonundan kaynaklandığını göremeyecek kadar ‘basiretsiz’ olmakla akrabalığı var.
Sıradan insanların devletten özerk ve katılımcı bir siyasal hayatı tecrübe etmek istemeleri ekseninde kurdukları dernekleri, mahalle konseylerini (şuralarını), fabrika komitelerini, işsiz sendikalarını, işportacı birliklerini mercek altına alan Bayat, yoksulların siyasallaşmasının kodlarını ararken, “gayri resmi sivil toplum, sıradan’ın sessiz tecavüzü, aktif/pasif ağlar, sokak siyaseti” gibi kavramlar ekseninde oldukça özgün bir kuramsal çerçeve oluşturmayı da başarıyor.
Bayat’ın kitabının en önemli özelliği ise bir toplumsal kategori olarak yoksulların siyasallaşmasına, bir tür “direniş romantizmi” tuzağına düşmeden ve sınıf mücadelesini dışlamadan bakabilmesi. Ne var ki memleketin hımbıl münevverleri Bayat’ın düşmediği tuzağa düşerek onun kavramını tahrif ediyorlar. O yüzden Türkiye’de Sokak Siyaseti’nin söyleyecek pek çok sözü bulunmuyor! Ha unutmadan şunu da söyleyelim: Bu ağabeyler ve ablalar solun açtığı her imza ve protestoya baş göz üstüne diyerek katılıyor da mahallenin faaliyetlerine neden burun kıvırıyor. Neden mızraklar hep buraya gülücükler hep öbür tarafa. Zaten bu hal bile bu siyaseti anlaşılmadığının en iyi göstergesi değil mi?