Cumhurbaşkanı Erdoğan, D-8 Zirvesi'ne katılmak için gittiği Mısır dönüşü uçakta gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
D-8'in Türkiye'nin öncülüğünde, rahmetli Necmettin Erbakan'ın kuruluşunu yaptığı bir oluşum olduğunu anımsatan Erdoğan, Teşkilatın, Bangladeş, Endonezya, İran, Malezya, Mısır, Nijerya ve Pakistan'ın katılımıyla 1997'de kurulduğunu hatırlattı.
Teşkilatın sekretaryasına İstanbul'da ev sahipliği yaptıklarını belirten Erdoğan, 3 kıtada temsil edilen ve 1 milyarı aşan nüfusuyla D-8'in, çeyrek asırlık süreçte yoluna güçlenerek devam ettiğini bildirdi.
Erdoğan, bugün gelinen noktada D-8 teşkilatının, üyeleri arasındaki ticaretin artışına katkı sağlayan bir yapıya dönüştüğünü belirterek kuruluş felsefesinde esas alınan barış, diyalog, işbirliği ve adalet kavramlarının ne kadar önemli olduğunu özellikle bölgede yaşanan son gelişmelerin gösterdiğini söyledi.
Küresel ve bölgesel çapta siyasi, ekonomik ve insani büyük sınamalarla yüzleştikleri bu dönemde D-8 kapsamındaki işbirliğini derinleştirmenin büyük önem arz ettiğini dile getiren Erdoğan, "Gençlere Yatırım ve KOBİ'lere Destek" temasıyla düzenlenen zirvede pek çok meseleyi ele aldıklarını kaydetti.
Erdoğan, Teşkilatın en önemli girişimlerinden "Tercihli Ticaret Anlaşması"na özellikle tüm D-8 üyelerinin taraf olmasına dair hedeflerine Mısır'ın da anlaşmaya katılımıyla ulaştıklarını söyledi.
D-8'i yeni üye ve ortaklara açmak suretiyle etki alanını daha da genişletmeyi arzu ettiklerini bildiren Erdoğan, bu çerçevede Azerbaycan'ın üyeliğini kabul ettiklerini hatırlattı.
Zirve hitamında kabul edilen Kahire Bildirisi'yle iktisadi ve ticari işbirliğini ilerletme kararlılıklarını ilan ettiklerini kaydeden Erdoğan, Endonezya'nın yöneteceği gelecek dönemde, 3 kadar ülkeyi daha D-8 üyeleri arasına dahil etme durumunun olabileceğini böylece D-8'i çok daha güçlü bir hale getirebileceklerini ifade etti.
Erdoğan, zirvede ayrıca, Filistin ve Lübnan'daki duruma ilişkin ortak bildiriyi kabul ettiklerini hatırlatarak, "Ortak bildirimizde İsrail'deki Netanyahu hükümetinin, Filistin halkına yönelik saldırganlığını ve uluslararası hukuk ihlallerini açık biçimde kınadık. Lübnan'da ise İsrail'in saldırıları binlerce masumun hayatını kaybetmesine, altyapının büyük ölçüde tahrip olmasına ve 1 milyondan fazla insanın yerlerinden edilmesine sebep oldu. Lübnan'da zorlukla tesis edilebilen ateşkes anlaşmasını memnuniyetle karşılamakla beraber, ihlalleri de endişeyle takip ediyoruz. Orta Doğu'da huzurun ancak Gazze'de kalıcı ateşkesin sağlanmasıyla mümkün olabileceğine inanıyoruz." ifadelerini kullandı.
Suriye'deki gelişmeler
Zirvede Suriye'deki gelişmelerin asli gündemi oluşturduğunu ifade eden Erdoğan, Suriye'de 13 yıllık çatışmaların ve 61 yıllık Baas zulmünün sona ermesiyle birlikte yeni bir dönemin başladığını anımsattı.
Suriye halkının liderliğinde ilerleyen bu yeni sürecin, ülkenin birlik ve toprak bütünlüğünün tekrar tesisi suretiyle, istikrarın sağlanması bakımından çok önemli olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
"Suriye halkının herhangi bir yol kazasına mahal vermeden, geçiş sürecini suhuletle yönetmesine destek oluyoruz. Farklı etnik ve dini grupların yan yana sulh içinde yaşadığı ve komşuları için güven kaynağı olan bir Suriye'nin inşası en samimi arzumuzdur. Bunun için Suriye'nin bekasını tehdit eden DEAŞ, PKK ve türevlerinin kökünün kazınması gerekiyor. Ülkemizin güvenliğine de kasteden bu terör örgütlerinin başlarını kaldıramaması için sahada önleyici tedbir alıyoruz. Zirvemizde bu konudaki kararlılığımızı tekrar teyit ettik.
Ümit ediyorum ki, önümüzdeki süreçte sahada yaşanacak gelişmeler, sıla hasreti çeken Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü şekilde vatanlarına dönmelerine imkan tanıyacaktır. Bu çerçevede, yeniden imar ile mevcut kurumların ıslahı suretiyle Suriye'nin toparlanması için uluslararası desteğe ihtiyaç bulunduğuna işaret ettik."
"PKK/YPG'nin umutları boşa çıktı"
Yaklaşık 2 ay önce Tataristan ziyaretinden dönerken "terör örgütü PKK'nın Suriye'deki kolu olan PYD ve YPG'nin yalnız bırakılmaya mahkum olduğuna" ilişkin söylediği sözlerin hatırlatılması üzerine Erdoğan, PKK/YPG'nin umutlarının boşa çıktığını, Esed'in beklentilerinin farklı olduğunu ama bunların tecelli etmeyerek yeni bir tablonun ortaya çıktığını söyledi.
Esed'in şu anda Rusya'da olmasının, olayın ne kadar manidar geliştiğinin bir ispatı olduğunu kaydeden Erdoğan, "Bundan sonraki süreçte Suriye'deki kardeşlerimiz, gelecekleri ile ilgili kararları kendileri verecek. Bizler de onlara devlet yapılanmasının nasıl olması gerektiği hususunda yardımcı olmaya çalışacağız. Bizim tecrübelerimiz oraya nasıl aktarılabilir, yeni bir toplumsal sözleşme çerçevesinde bir devlet nasıl ayağa kaldırılabilir, bu konularda Suriye yönetimine yardım edeceğiz." diye konuştu.
Erdoğan, bir devleti ayağa kaldırırken en önemli adımlardan birinin, anayasanın inşası olduğuna işaret ederek şu ifadeleri kullandı:
"Bu konuda biz, başta Sayın Colani olmak üzere yeni Suriye yönetiminde yer alan isimlerle iletişimi başlatmış durumdayız. Bildiğiniz gibi Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımızı gönderdik. Dışişleri Bakanımız konunun bütün muhataplarıyla başından itibaren zaten diyalog halinde. Biz Suriye'de mevcut terör örgütlerinin etkisiz hale getirilme zamanının geldiğini de göstereceğiz. Bize sınırlarımızın güneyinden herhangi bir tehdidin bundan sonra gelmemesi için bunu yapacağız. Çünkü böyle bir riski kabullenmemiz mümkün değil. Terör örgütünün tek amacı hizmet ettikleri odaklara yaranmak olduğu için, yalnız kalmaya mahkumlar. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle... Ancak yarınları olmayacak. Terör örgütü için yolun sonu görünüyor. Yıllarca bölgemizdeki halklara kan kusturdular. Başta Kürt kardeşlerimiz olmak üzere, Türklere, Araplara, Ezidilere ve nicelerine hayatı zehrettiler. Bölgenin geleceğinde teröristlere yer yok. Özellikle PKK terör örgütü ve uzantılarının raf ömrü tükenmiştir. Suriye'de sağlanacak güven ortamı, terör örgütlerinin militan teminini de engelleyecektir. Bundan sonra bölgemizde barış ve huzurun tesisi için yollar açıktır."
Türkiye'deki bazı siyasi partilerin, Suriye ile ilişkiler noktasında yakın bir zamana kadar farklı açıklamalar yaptıklarını anımsatan Erdoğan, "Şu anda onlar herhalde aynı şeyleri söyleme durumunda değiller. Onların da bütün umutları suya düştü." dedi.
"30 milyonun üzerinde nüfusa sahip Suriye, göz ardı edilemez"
Erdoğan, Suriye'nin, bu yeni oluşumla hakikaten istikrarlı bir yapı kurduğu takdirde İslam dünyasında çok güçlü bir yer alacağını ifade ederek "bugün 30 milyonun üzerinde bir nüfusa sahip bir Suriye'nin, göz ardı edilemez" olduğunu bildirdi.
Amerika Birleşik Devletleri'nde Donald Trump'ın görevi devralmasıyla birlikte yapacakları görüşmelerin çok önemli olduğuna değinen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Ruslar, Suriye'deki büyükelçilik ve başkonsolosluklarını kapatmayı düşünmediklerini söylüyorlar. Bu da Suriye için bana göre bir zenginliktir. Diplomatik misyonların devamında fayda var. Beni en çok sevindiren şeylerden bir tanesi de gerek İslam dünyası gerekse Batı'dan birçok ülkenin artık Sayın Colani ile irtibatlarını geliştiriyor olmasıdır. Bunlar da bir yerde yeni yönetime güvenin işaretidir. Yeni dönemde Suriye, inşallah çok daha farklı bir şekilde ayağa kalkacaktır."
Erdoğan, "Yeni Suriye yönetiminin bir başka problemi de güneyde İsrail'in işgal alanını bu fırsattan istifade ederek genişletiyor olması. Burada da Gazze'de olduğu gibi uluslararası hukukun işletilmesi konusunda Türkiye'nin de katkı vereceği hazırlıklar var mıdır?" sorusuna karşılık, İsrail'in uluslararası hukuku çiğnemeyi adet haline getirdiğini söyledi.
Gazze'de uluslararası hukuku ayaklar altına alan, Lübnan'da egemen bir devletin toprağını işgal edip kan döken İsrail'e dünyanın sessiz kaldığını belirten Erdoğan, İsrail'in pervasızlıklarına bugün Suriye'nin maruz kaldığını dile getirdi.
"İsrail'in Golan Tepelerini işgaline yönelik BM Güvenlik Konseyinin 1967'deki 242 numaralı kararı mevcut. Bu kararla İsrail'in Golan Tepelerini işgal etmesi kınanmakla birlikte bölgeden çekilmesi talep ediliyor." ifadelerini kullanan Erdoğan, bu kararın yeniden hatırlatılması ve uygulanması için uluslararası toplumun harekete geçmesinin önemli olduğunu söyledi.
Batılı ülkelerden İsrail işgaline karşı cılız da olsa ses yükselmeye başladığını belirten Erdoğan, "Halbuki İsrail, sivillerin üzerine ilk bombayı attığında dünya ayağa kalksaydı İsrail, bugün bu işgal adımını atacak cesareti bulamazdı. Biz o gün sessiz kalmadığımız gibi bugün de Suriye'nin topraklarını işgale kalkışan İsrail'e karşı sessiz kalmadık, kalmayız. İsrail, uluslararası hukukun kendilerini de bağladığını er ya da geç öğrenecek." dedi.
Her zeminde İsrail'i köşeye sıkıştırmaya, hukuka uygun hareket etmeye zorlamayı sürdüreceklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ancak Suriye'deki durumdan kendisine fayda sağlamasının da önüne geçmek için uluslararası tüm mekanizmalar etkin bir şekilde kullanılmalı. Burada İsrail'in durdurulması için ABD başta olmak üzere Batılı ülkelere büyük görevler düşüyor. İsrail'in, Suriye'nin topraklarını işgalinin kabul edilemeyeceği en gür şekilde ifade edilmelidir. Yarın çok geç olmadan bölgemizdeki huzuru ve istikrarı sürekli tehdit eden İsrail saldırganlığına 'Dur' denilmelidir yoksa İsrail bumerangı yarın onları her şartta destekleyenleri de hedef alır. Dün yaptığımız uyarılara kulak tıkayanlar, doğruları söylediğimizi bugün gördüler. Yarın pişman olmamak için bugün yaptığımız uyarıları dikkate alıp gerekli adımları atmalarını tavsiye ediyorum."
"Güvenli liman olduğumuzu defalarca kanıtladık"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Lübnan Başbakanı Necip Mikati'nin "Lübnan bir kriz yaşadı, önce Allah'a, sonra Türkiye'ye güvenmemiz gerektiğini öğrendik." sözlerine ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine, Mikati ile D-8 Zirvesi'nde beraber olduklarını söyledi.
Burada Mikati'ye "'Önce Allah'a, sonra Türkiye'ye güveniyoruz.' ifaden halkımızın arasında çok ciddi olumlu bir tepki meydana getirdi." dediğini aktaran Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sayın Mikati'nin Türkiye'ye güven duyduğunu dile getirmesi de çabalarımızın takdir edildiğinin göstergesidir. Biz, dostlarımız ve kardeşlerimiz için güvenli liman olduğumuzu tarih boyunca defalarca kanıtladık. Biz, yaptığımız uyarılarda da aldığımız tedbirlerde de gizli ajandalarda kayıtlı gündemlerle hareket etmeyiz. Mertçe konuşur, mertçe davranırız. Bize güvenen, bizimle yol yürüyen kimseyi de yarı yolda bırakmaz, arkasından kuyu kazmayız. Anadolu irfanında bu anlayış 'Yaratılanı severiz Yaradan'dan ötürü' şeklinde özetlenir. Bizim yürüdüğümüz yol da hedeflerimiz de bu istikamet üzerinedir. Ayrımcılık, tefrika bizim kitabımızda yer bulmaz. Hazreti Ali, 'Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanın bir anlamı yoktur.' der. Bizim amacımız o gönül birlikteliğini sağlamaktır. Hele hele tarihi, kültürel bağlarımızın bulunduğu ülkeler ve milletlerle bu birlikteliği oluşturmak için yoğun çaba sarf ederiz. Temenni ediyorum ki Türkiye-Lübnan ilişkilerini güçlendirerek Lübnan'ı kısa zamanda bu bölgede ayağa kaldırırız ama önce bu İsrail saldırganlığı meselesini çözmemiz gerekiyor. İsrail'in bütün bu zulmün, attığı bombaların bedelini ödemesi lazım."
"Suriye-Türkiye ilişkilerini çok farklı bir yere taşıyacağız"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'deki gelişmelerin ardından yürüttüğü diplomasi trafiği hatırlatılarak, "Suriye'nin toprak bütünlüğü konusunda Türkiye'nin söylemlerine destek verildiği ve hakkının teslim edildiğine tanıklık ettik. Muhataplarınızla görüşmede itiraz eden bir görüşle karşılaştınız mı?" sorusuna karşılık, bu konuda olumsuz bir yaklaşım görmediğini söyledi.
Bölgesel, küresel her kriz ve gelişmenin diplomasi trafiğini artırdığını belirten Erdoğan, "Görüşmelerimiz, Suriye'nin geleceği, barış süreçleri ve uluslararası işbirliği açısından önemli bir dönüm noktası olabilir." dedi.
Suriye diplomasisi kapsamında görüştüğü liderlere Türkiye'nin, Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğü için gayret gösterdiğini anlattığını dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumanın yolu, öncelikle terör örgütleri ile mücadeleden geçiyor. DEAŞ bahanesi ile PKK ve uzantılarına sahip çıkma anlayışında olanlar var. Bu yaklaşım, yakın geçmişte Suriye'yi bölünmenin eşiğine getirdi. Biz, en başından beri PKK ve uzantılarıyla da DEAŞ unsurlarıyla da mücadele ettik, ediyoruz. Batılı ülkelerin caddelerinde, meydanlarında nasıl DEAŞ gösteri yapamıyorsa PKK ve uzantıları da yapamamalı. Sadece caddeler, meydanlar değil sosyal alanlardan kültürel mecralara kadar her yerde terör yapılanmaları ile mücadele şart. Bizim Suriye ile 900 kilometreyi aşkın bir sınırımız var. Bütün bu sınır hattında Esed'e karşı duvarlardan tutun, gidiş-gelişlere kadar ciddi manada engelleme adımları attık. Şu an itibarıyla yeni yönetimin oluşmasıyla inşallah Suriye-Türkiye ilişkilerini biz çok daha farklı bir yere taşıyacağız. Dikkatinizi çeken bir şey herhalde vardır. Halep'teki çarşılar, Halep'teki alışveriş yerleri bir anda hareketlendi. Savaştan önce Esed zamanında oraya yaptığım ziyarette oradaki kapalı çarşının aynen bizim kapalı çarşılar gibi hareketli bir yer olduğunu görmüştüm yani orada tarih var, ticaret var. Şu anda da hareket var. İnşallah bu hareket oraya bereketi getirecektir diye düşünüyorum."