Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığınca bir otelde düzenlenen 6. Din Şurası‘nın kapanış programında bir konuşma yaptı.
25 Kasım’da başlayan 6. Din Şurası sırasında oldukça verimli ve kapsamlı fikir alış verişleri gerçekleştirdiklerini ifade eden Erdoğan, istişarenin bir peygamber geleneği olduğunu anımsattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bir konu hakkında işin ehline başvurarak danışmak ve fikir almanın Allah Resulü’nün benimsediği ve ümmetine öğrettiği bir usul olduğunu ve Hazreti Muhammed’in “İstişare eden, pişman olmaz” hadisi şerifi üzerinden "peygamberin bu sözüyle hem tavsiyede bulunduğunu hem de müjde verdiğini" söyledi.
“Asr-ı Saadetten bugüne kadar Müslümanlar da şura geleneğini ayakta tuttukları müddetçe başarıdan başarıya koşmuşlardır.” diyen Erdoğan, istişare kültürünün terk edildiği dönemlerde ümmet olarak hep birlikte geriye düşüp mevzii kaybettiklerini belirtti.
Müslümanlar sıkıntılarına devayı din kardeşlerinde değil yabancılarda arıyor
Erdoğan, son iki asırda yüzleştikleri pek çok sıkıntının gerisinde şuraya hak ettiği değerin verilmemesinin olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
“Kendi meselelerini özgürce konuşmayan, tartışmayan Müslümanlar, maalesef başkalarının yönlendirmesine, kimi zaman da manipülasyonuna açık hale gelmiştir. İstişare kültüründen uzaklaştıkça vahdetin yerini giderek tefrika almıştır. Ne yazık ki İslam ümmeti zamanla bir araya gelme, ortak iş yapma, sorunlarına müşterek çözüm üretme zeminlerini de kaybetmişlerdir. Bugün bile Kudüs, Filistin, İslam düşmanlığı, terörle mücadele, adalet, insan hakları dahil pek çok meselemizde bu eksikliği görüyoruz. Müslümanlar sıkıntılarına devayı din kardeşlerinde değil yabancılarda, Batılılarda, Batı başkentlerinde arıyor. Mezhep, meşrep ve çıkar eksenli yaklaşımlar, İslam ümmetini ortak bir paydada buluşmaktan alıkoyuyor. Kişisel kavgalarını, ümmetin maslahatının üstünde gören bir anlayışın, Müslümanlara verebileceği hiçbir şey yoktur.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şura’da alınan kararların gelecek dönemde hayata geçirileceğine olan inancını da dile getirerek, “Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığımızdan tüm devlet kurumlarına da örnek olacak bir süreç yönetimi bekliyorum. Özellikle bununla ilgili oluşturulacak bir heyet, bu 37 maddenin gerçekten kronolojik olarak takibini yapmalı ve uygulama ne durumda, gerçekten uygulamaya dikkat ediliyor mu, hassasiyetle bu takip ediliyor mu, bunun adım adım takibini yapalım.” ifadelerini kullandı.
Dini, hayattan tecrit eden dogmatik bir anlayışa itibar etmeyeceğiz
6’inci Din Şurası’nın, “Sosyo-Kültürel Değişim ve Diyanet Hizmetleri” gündemiyle toplanmasının son derece isabetli olduğunu ifade eden Erdoğan, İslam inancında dinin sadece belli mekanlara, haftanın belli günlerine hasredilmiş bir olgu olmadığını belirtti.
İslam dininin hayatın tüm alanlarını kuşatan, kucaklayan, kurallar ve yasaklar manzumesi olduğuna işaret eden Erdoğan, ticaretten beşeri münasebetlere, eğitim öğretimden evliliğe, temizlikten kılık kıyafete, yaşantının her safhasını düzenleyen bir dine inandıklarını dile getirdi.
“Müslüman olarak günün 24 saati, yılın 365 günü, ömrümüzün sonuna kadar Müslümanca yaşamakla emrolunduk.” diyen Erdoğan, Kuran-ı Kerim’in, inananlar için dünya ve ahiret saadetinin anahtarı, Hazreti Muhammed’in ise bekarlığı, gençliği, evliği, aile reisliği, dostluğu, savaşçılığı ve idareciliği ile rehber olduğunu vurguladı.
Allah’ın “Hatemü’l-enbiya’ olan Resul-ü Ekrem ile birlikte dini tamamladığına ve kemale erdirdiğine işaret eden Erdoğan, Allah’ın “Kur’an’ı biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz.” buyurarak, kutsal kitabı muhafaza altına aldığına dikkati çekti.
İslam dininin ve Kuran-ı Kerim’in bu dini müjdesi gereğince kıyamete kadar, cari, baki ve mahfuz olduğunun altını çizen Erdoğan, şunları söyledi:
“Zaman ve şartlar değişse de İslam’ın nasları değişmeyecektir. Nerede ve hangi zamanda yaşarsak yaşayalım, kelime-i şehadet, namaz, oruç hac, zekat bizler için farzdır ve öyle kalacaktır. Faiz, yalan, zulüm, kibir, iftira, tecessüs, zan, hırsızlık, masumu öldürmek ise yasak olmaya devam edecektir. Hangi sebeple olursa olsun Kur’an’ın emirlerini yok saymak, hafife almak veya hükümsüz kılmak bir Müslümana yakışmaz. Dolayısıyla dinde ekleme çıkarma, yani bid’at olmaz. ‘Bana uymuyor, zamana uymuyor, hoşuma gitmiyor, aklım almıyor’ bahanesiyle kimse nasları inkar edemez. Çünkü bir Müslüman dinini hayatın şartlarına göre değil, hayatını inancının esaslarına göre uyarlamakla mükelleftir.
Şayet insan inandığı gibi yaşamazsa bir süre sonra yaşadığı gibi inanmaya başlar. Din kişinin hayatına nüfuz etmezse, kişi zamanla yapıp ettiklerini dinleştirme yanlışına düşer. Bunun için İslam bize göre değil, biz İslam’a göre hareket edeceğiz. Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz. Elbette bu süreçte aşırılığa, ifrata ve tefrite de kaçmayacağız. Özellikle dini, hayattan tecrit eden, belli kalıplara, şekillere, davranışlara hapseden dogmatik bir anlayışa itibar etmeyeceğiz.”
Erdoğan, dinin özüne sıkı sıkıya sahip çıkarak yüzlerini daima geleceğe döneceklerini ve hep ileri gideceklerini vurguladı.
İslam’ı çağlar üstü kılan hasletlerden birinin içtihada imkan vermesi olduğunu, içtihat kapısının açık olmasının dinin insanın önüne çıkacak her yeni soru, sorun ve meseleye cevap üretebilmesi anlamını taşıdığını dile getiren Erdoğan, şu değerlendirmede bulundu:
“İçtihat kapısının kapandığını iddia etmek din ile hayat arasındaki muhkem bağı da yaralayacaktır. Bilhassa din ile insanın irtibatını koparmaya yönelik girişimlerin arttığı bir dönemde bu konuda yeni bir tavır alınması gerekiyor. Akif’in ifadesiyle ‘asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı’ anlayışı işte bunu ifade etmektedir. İnsanlık olarak gönül ve zihin dünyamızı etkileyen, hayatımızın her alanını kuşatan büyük bir değişim sürecinden geçiyoruz. Ferdi tutum ve davranışlardan aile ilişkilerine, sosyal hayattan eğitime, üretimden tüketime, siyasetten ticarete hemen her alanda bu değişimin yansımalarını, kimi zaman da sancılarını görüyoruz. Modern insan, sahip olduğu onca teknolojiye, iletişim aracına, imkana, güce rağmen hiç olmadığı kadar yalnızdır. Aşkın ve mukaddes olan sosyal hayattan çekilirken insanı insan yapan kadim değerlerden itibarsız hale geliyor. İnsan, sadece kendi fıtratına değil, ailesinden çevresine, içinde yaşadığı toplumdan, dünyadaki diğer varlıklara kadar pek çok şeye yabancılaşıyor. Bencillik, modern bireyin hem kabusu hem de belirleyici karakteri haline dönüşüyor.”
Bireysellikle beraber, aile, dostluk, kardeşlik ve akrabalık bağının daha da zayıfladığına işaret eden Erdoğan, aynı apartmandakilerin bile birbirine yabancı olduğunun görüldüğünü dile getirdi.
Geçmişte mahallelerin komşu olduğunu ancak şimdi durumun böyle olmadığını anlatan Erdoğan, modern çağın hastalığı stresin yaygınlaştığını, yeni sıkıntı ve sosyal problemlerin türediğini, sosyal çözülmelerin de giderek hızlandığını anlattı.
Tarih boyunca istismara konu edilmiş en kıymetli değerlerden biri de dindir
Özellikle gençler arasında ekran bağımlığı gibi daha önce hiç duyulmamış yeni bağımlılıkların ortaya çıktığına dikkati çeken Recep Tayyip Erdoğan, şunları kaydetti:
“Artık apartman daireleri arasındaki ilişki değil, maalesef dijital sistemdeki akrabalık bağları gelişmeye başlamış durumda. Hakla batılı karıştıran amorf inanç sistemlerinin genç kuşaklar arasında rağbet görmesinden endişe ediliyor. İstikbalimizin teminatı olarak baktığımız evlatlarımız, çoğu Batı menşeli, batılı zihin ürünü sapkın akımlar karşısında ne yazık ki savunmasız kalıyor. Paylaşmanın yerini bencilliğin, dayanışmanın yerini yıkıcı rekabetin, diğerkamlığın yerini umursamazlığın, mahremin yerini teşhirciliğin, tevazunun yerini kibrin, merhametin yerini vicdansızlığın, evliliğin yerini gayrimeşru ilişkilerin aldığı zorlu, sıkıntılı, garip bir dönemin içindeyiz. Bu manzarayı hiçbirimizin bilhassa da sizler gibi sorumluluk sahiplerinin uzaktan seyretme lüksü yoktur.
Hepimizin bildiği gibi kainat boşluk kabul etmez. Hak ve hakikatın geri çekildiği alanı batıl hemen işgal eder. Sahih din anlayışı öğretilmezse sapkınlık zemin kazanır. Tarih boyunca istismara konu edilmiş en kıymetli değerlerden biri de hiç şüphesiz din ve dindarlık olmuştur. 15 Temmuz gecesi 251 insanımızı şehit eden FETÖ ile İslam dünyasını kana bulayan DEAŞ, Eş-Şebab, Boko Haram gibi terör örgütleri bunun en son örnekleridir. Bu örgütler, cihat, hilafet, dar-ül islam, şehadet gibi kavramları çarpıtarak genç dimağları ifsat etmişler, şer odaklarını ekmeğine yağ sürmüşlerdir. Bu bakımdan dinimizin o cihan şümul sabiteleri ile hayatın gerçekleri arasında, güçlü ve muhkem bir bağ kurulması önem arzediyor. Yaşanan hayatı, değişimi ve sosyal gerçeklikleri nazarı dikkate almayan bir din tasavvurunu etkisi de sınırlı olacaktır.”
6. Din Şurası'nda: İnanç karşıtı akımlardan, din istismarına, dini rehberlik hizmetlerinden, aile kurumuna, gençliğe yönelik din eğitiminden manevi danışmanlığa, sosyal medyaya, yurt dışı diyanet hizmetlerine ve İslam düşmanlığına kadar birçok konu istişareye sunuldu.