Erdoğan “Genel Af” İçin Ne Dedi?

Başbakan Erdoğan bugüne kadar genel af konusunda bir ifade kullanmadığını belirterek, "Böyle bir taahhüdümüz yoktur. Böyle bir şey olamaz" dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ATV ve AHaber ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve değerlendirmelerde bulundu. Genel afla ilgili sorulara "Katili affetme yetkisini kendimde göremem." diye cevap veren Erdoğan, devlete karşı işlenmiş siyasi suçlular içinse af sinyali verdi.

AA'nın haberi:

"Diyarbakır'daki görüşmenin arkasından Barzani'nin bundan böyle barış sürecinin bir aktörü olduğu ve bundan sonra ilerleyen safhalarda BDP ve PKK'ya karşı kullanılacağı iddiaları, yorumları gündeme geldi ne dersiniz?" sorusu üzerine Erdoğan, hafta sonunda Diyarbakır'daki buluşmanın birçok yönüyle çözüm sürecini güçlendiren bir adım olduğunu söyledi.

Açılışa Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Şivan Perver ve rahatsız olduğu halde İbrahim Tatlıses'in katılımının, atılan bu adıma çok farklı bir güç kattığını belirten Erdoğan, yaklaşık 60 bin Diyarbakırlının da bu buluşmayı büyük bir coşkuyla kutladıklarını ifade etti.

Erdoğan, "İki gün içerisinde 880 trilyon liralık bir açılışı gerçekleştirdik. İşin sosyal boyutunda ise bu buluşma önem arz ediyor. Sayın Barzani'nin oradaki konuşması ve daha sonra televizyonlarla yapmış olduğu görüşmelerde bu buluşmanın bir milad olması bakımından önemliydi" diye konuştu.

Programı kapsamında belediyeyi ve valiliği ziyaret ettiğini anımsatan Erdoğan, "Aslında bunlara uzak değiliz çünkü bir çözüm sürecinin içindeyiz. Bir barış havasını adeta bu kucaklaşmayla gerçekleştirmenin gayreti içerisinde olduk. Siyasetin de aslında genlerinde bu var zaten, olması gerekir. Belki ertelenmiştir, geç kalmıştır ama böyle bir şeyin yerine gelmesi bir yerde de hakikaten cesaret işiydi" değerlendirmesinde bulundu.

"Vatandaşlık noktasında talebiniz varsa çözüme hazırız"

"Bu adımları 2005'te attığımızda da söyledik, bunu biz halledeceğiz dedik" ifadesini kullanan Erdoğan, şunları söyledi:

"Orada gerek Şivan Perver'in 38 yıldan sonra kendi ülkesine gelmiş olması ve bu noktadaki tavırlar herhalde üzerinde konuşulması, düşünülmesi gereken konular. Ben, kendisine de söyledim, 'vatandaşlık noktasında eğer böyle bir talebiniz, arzunuz varsa çözüme hazırız' dedik. Aynı şeyi merhum Ahmet Kaya ile ilgili de ailesine 'bir nakli kubur yapılması gerekiyorsa bu konuda biz varız, buna hazırız' dedik. Belki buradan gidişi çok farklıydı ama şu anda da dönüşü bunun kesinlikle bizim açımızdan kolaydır ve biz bunun için üzerimize düşeni yerine getirmeye hazırız dedik."

Erdoğan, Şivan Perver'in konuyu nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine, "Bize cevabı verecek. Biz, süreci şu anda başlatmış bulunuyoruz. Hatta bazı programları ileride kendisiyle de yapacağız" dedi.

"Muhalefetin rahatsız olması çok manidar"

Diyarbakır'daki açılış töreninden bir gün sonra Bismil, Ergani, Eğil'e gittiğini ve oralarda halkla kucaklaştığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"(Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi) ifadesinden birilerinin rahatsız olması, muhalefetin rahatsız olması aslında çok çok manidar. Bunlar hakikaten bizim tarihimizi bilmiyorlar, fazla uzaklara gitmeye gerek yok. Yakın tarihi de bilmiyorlar. Ben, burada aslında çok yakın bir süreçle alakalı Gazi Mustafa Kemal'in özellikle Meclis'teki bazı konuşmalarını getirdim. Bunlar Meclis zabıtlarında olan ifadeler. Çok çok anlamlı, bu bakımdan bunu önemsiyorum. Bir defa Irak Anayasasında geçen ifade şudur, 'Kürdistan Bölgesel Hükümeti' diye geçer, 'Kürdistan bölgesi yasaları' diye geçer, 'Kürdistan bölgesini' şeklinde geçer. Madde 4'te aynı şekilde 'federal ve resmi kurum ve ajanslar Kürdistan bölgesinde her iki dili de kullanırlar' şeklinde geçer. Bu, onların anayasal ismidir."

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün TBMM tutanaklarındaki ifadelerini paylaşan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Şu anda elimde aslı da var ama bugünkü Türkçeye çevrilmiş olarak TBMM Reisi Mustafa Kemal olarak tüm bakanlar kurulunun imzasının olduğu bir kararname var. Bu kararnamede çok ilginçtir, teferruatına girmeyeceğim ama 'Kürdistan kısmının kati surette Faysal'a biat etmemesinden dolayı İngilizlerin İstanbul'dan nemrut Mustafa'yı bilcelp Süleymaniye ve havalisine hakim tayin ve Kürdistan'a İngiliz himayesi vaz eyledikleri' gibi devam ediyor. 'Kürdistan' diye geçiyor. 

Bir diğer adım, o da şu. Yine Gazi ile alakalı bir durum. Bakınız, 'fakat Kürdistan, Lazistan vesair hakkında değil' diye yine bir konuşmasında geçiyor. Yani o zaman sadece 'Kürdistan' olarak yok. Doğu, Güneydoğu, buralar 'Kürdistan' diye geçiyor, Doğu Karadeniz de 'Lazistan' diye geçiyor. Altında yine 'Kürt, Türk, Laz, Çerkez vesair bütün bu İslam unsurları müşterek menafidir' diyor. Hepsini orada bu şekliyle sayıyor. Aynı şekilde yine altta 'Binaenaleyh hiç şüphe etmeyiniz ki Kürt, Laz vesaire reyi sorulduğu zaman burayı vereceklerdir' diyor ki Diyarbakırda konuşmamda bunları aynen kullanmıştım. Şimdi o zaman bu ifadeleri kullanan Gazi Mustafa Kemal bölücü mü? Bana 'bölücü' ifadesini kullananlar, o zaman Gazi Mustafa Kemal'in bu ifadelerini nereye koyacaklar, bunu nasıl tanımlayacaklar, nasıl izah edecekler? Bunlar bizim tarihimizde olan gerçeklerdir. Eğer işi Osmanlı'ya götürecek olursak orada zaten çok açık, net her şey ortada."

Erdoğan, "Sizin Kürdistan ifadesini kullanmanızın ardından, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir de 'Türkiye Kürdistanı' ifadesinin kullanılmasını istedi, buna da ne dersiniz?" sorusuna karşılık, "Bunu bizim kabul etmemiz, böyle bir şey asla mümkün değil" dedi.

Başbakan Erdoğan, "Ne benden böyle bir şey sadır olmuştur ne ben böyle bir ifade kullanmışımdır ama Diyarbakır Belediye Başkanının da bu tür ifadeyi kullanması bana göre şık değildir. Bunlar, belli yerleri tahrik etmekten başka hiçbir işe yaramaz. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti'nin ismi bellidir. Dolayısıyla bu isim üzerinde herhangi bir spekülasyona gitmenin de anlamı yok. Kendi bölgesi Güneydoğu Anadolu Bölgesi'dir. Adı böyle geçer. Biraz daha kuzeye çıkarız Doğu Anadolu Bölgesi, adı böyle geçer. Bu tür şeyler toplum içinde yeni yeni rahatsızlıklara neden olur ki burada bu tür bir ifadeyi kullanması veya bunu adeta dayatır gibi böyle güzel bir hafta sonundan sonra bu açıklamaların yapılması şık değil" diye konuştu.

"Bizim tanımımız farklı"

Muhafazakar felsefenin Fransız ihtilalinin ardından İngiltere'de ortaya çıktığı ve statükoculuğu ifade ettiği belirtilerek, "Bütün tabuları yıkıyorsunuz, bütün statükoyu alt üst ettiniz ve kendinize muhafazakar diyorsunuz ve Türkiye'deki statüko dediğimiz, statik resmi ideolojinin sahipleri de kendini devrimci olarak sunup, sizin muhafazakarlığınıza karşı devrimi savunuyorlar" denilmesi üzerine Erdoğan, "Muhafazakarlık noktasında Fransızların tanımı, bizim tanımımız değil. Onların muhafazakarlık tanımıyla veya İngilizlerin muhafazakarlık tanımıyla bizim tanımımız farklı" ifadesini kullandı.

Erdoğan, "Biz, bu ülkenin, bu milletin değerler silsilesini koruma anlamında bir muhafazakarlıktan söz ediyoruz, bizim muhafazakarlık anlayışımız bu. Ama bizim uygulamalarımıza baktığınız zaman sosyal demokratların, sosyal adalet anlayışından mahrum olmaları sebebiyle bizim bu silsile içinde sosyal adalet anlayışı da var. Biz, o konuda da muhafazakarız, böyle bir durumumuz da söz konusu. Bu yapı içinde geleceği olgunlaştırmaya, oluşturmaya gayret ediyoruz, böyle de bu yolculuğumuz devam edecek burada bir sıkıntı yok" değerlendirmesinde bulundu.

"Siyasi söylemlerinizi Başbakanın talimatı gibi algılıyorlar Adana Valisinin yaptığı gibi. Oysa o bir siyasi söylemdi, siz evler konusunda talimat vermediniz. Aynı şekilde barış sürecinde de dediniz ki, 'inşallah hapishaneler boşalacak.' Bu, siyasetçi olarak bir niyet, 'Başbakan olarak ben bunu tasarı halinde Meclise sevk ediyorum' demek değil. O ayrımları nasıl koyacaksınız? Sonra lüzumsuz yere sizin söylediğinizi Başbakanın talimatı olarak alıp size hücum ediyorlar" denilmesi üzerine de Erdoğan, "Siyasi yönümüzün, aynı zamanda Başbakanlık makamında attığımız adımların yanlış anlaşılması ve bunun üzerine farklı şekilde yaklaşım bürokratlar, teknokratlar tarafından da zaman zaman yapılabiliyor. Bizler de tabii onu bakan arkadaşlarım vasıtasıyla olsun, kendimiz olsun gerekli uyarıları yapıyoruz, gerekli bu konuyla ilgili incelemeleri yaptık, atılması gereken adımlar neyse bu adımları da tabii atıyoruz" diye konuştu.

"Hukuk, devletin kanunları, bir düzeni getirir, ahlaktan farklıdır bu. Siz, muhafazakar bir ahlakın söylemini seslendirdiğiniz zaman bunlar hukukun düzenine uyumlu değil. Bunlar insanların özgürce seçtikleri düşünceler. Ama bazıları bunu sanki devletin zorlaması gibi alıyor" denilmesine karşılık Erdoğan, şunları söyledi:

"Sizin ilgi alanınız içinde olduğu için özellikle bir şey söylememiz lazım. Ahlak değerleri Batı'daki hukuk anlayışında baktığımız zaman adeta hukukla iç içedir. Hukukun müeyyidelerini hazırlarken bile kendi ahlak değerlerini burada bir kenara bırakmazlar, hatta hatta inanç değerlerini. Bizde gerçi bu işin hukuki oluşumu böyle değil ama biz şimdi Roma hukukuna baktığımız zaman nereye dayanıyor diye incelersek orada onların kendi inanç değerlerini görürüz. Aynı şekilde Almanların ceza hukukuna baktığımız zaman..."

Genel af diye bir şey olamaz

Başbakan Erdoğan "cezaevlerinin boşalması" konusundaki açıklamasını hatırlatarak, "Benim mesela oradaki dağlardan inme, ondan sonra cezaevlerinin boşalmasıyla alakalı konu, şimdi oradaki başını bir kenara kesip atıyorlar, öbür taraftan bakıyorsunuz bir bölümünü de kesip atmışlar. Halbuki benim orada kullandığım cümle çok çok farklı. Eğer onu iyi takip ettiysek, orada bunu çok açık net görürüz. Onu özellikle sizlerle paylaşmak isterim. Çünkü yanlış anlaşılma var. İşi öyle bir noktaya getirdiler ki, genel af beklentisi. Orada diyorum ki, 'biz, şu anda bir duadayız, bir temennideyiz ve öyle bir gün gelecek ki dağlardan inecekler ve cezaevleri de boşalacak' diyoruz ve hemen genel af. Ben, bir defa genel af konusunda bugüne kadar asla bu ifadeyi kullanmadım ve böyle bir taahhüdümüz kimseye yoktur. Böyle bir şey olamaz" dedi. 

Şehit ailelerine bunun hesabını nasıl veririm?

Genel af konusundaki yaklaşımını da açıklayan Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Ben, bir Başbakan olarak katili affetme yetkisini kendimde göremem. Hatta hatta devletin katili affetme yetkisini de asla kabul edemem. Niye, çünkü af yetkisi sadece o maktulün varislerine aittir, devlete değil ama devlete karşı işlenen suçlarda böyle bir adım atılabilir. Bunun içinde siyasi suçlar da olabilir, daha farklı suçlar da olabilir, orada böyle bir adım atılabilir ama ben kalkıp da katili bir genel af kapsamı içinde nasıl affederim? Ondan sonra ben o maktule, o şehitlere bunun hesabını nasıl vereceğim. O şehitlerin ailelerine bunun hesabını nasıl vereceğim. Böyle bir şeyin olması asla mümkün değil ama özlemimiz, temennimiz dağlardan inişlerdir, cezaevlerinin tabii ki büyük ölçüde boşalmasıdır."

"Siyaset, ticaret, yaşam bunların hepsi risktir"

Erdoğan, "Tutuklu olan, hasta olan KCK'lılar var. 101 KCK tutuklusu ölüm düzeyinde hasta. Bunların Cumhurbaşkanı tarafından ya da hukukun gösterdiği yollar tarafından tahliyesi bekleniyor. Bu konuda da bir adım atılsa esas barış süreci ivme kazanacaktır" sözleri üzerine, "O konuda Cumhurbaşkanımızın zaten yetkisi biliyorsunuz var" karşılığını verdi.

Erdoğan, "Önümüz çok kritik bir süreç. Yerel seçim var. Ondan sonra cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler var. Böyle dönemlerde bizim bildiğimiz siyasetçiler biraz daha itidalli olurlar. Biraz daha ortada durmaya çalışırlar. Cumartesi günkü fotoğrafı okuyunca batıdaki seçmen açısından düşünüldüğünde, epey de seçmeniniz var özellike İç Anadolu'da. O fototoğraf çok lehte bir fotoğraf değil sizin için. Dolayısıyla siz gemileri yaktınız bu fotoğrafı koyarak. Korkmuyor musunuz, endişeniz yok mu?"  sorusu üzerine, şöyle konuştu:

"Her zaman bir ifadem var; siyaset, ticaret, yaşam bunların hepsi risktir. Cesaret ister. Eğer siz bu riski göze alamazsanız ne siyaset yapabilirsiniz ne ticaret yapabilirsiniz ne yaşamın bir anlamı olur. Biz burada bu adımları atarken tabii ki tüm değerlendirmeleri istişareleri yaparak bu adımları atıyoruz. Yaptığımız işin insani olmayan bir boyutu mu var? Hukuka ters olan bir boyutu mu var? Eğer iki günde 100 bin kişi o meydanlara gelmişse demek ki bir konuda açlık var. Bu açlığı gidermemiz lazım. Aldığımız telefonlara baktığım zaman, batıdan, Orta Anadolu'dan da her yerden: 'Barışı tesis ettiniz, bu milletin batılısını, kuzeylisini, güneylisini birbiriyle kucaklaştırdınız' diyorlar. Yani böyle bir sürecin içerisine girdik. Millet bizi anlıyor. Ama bu siyasi partilerin kalkıp da eğer genel başkanları ve yanlarındaki anlamıyorsa onlar kalkıp, 'hain' diyorsa onların hain demesiyle biz hain olmuyoruz. millet ne diyor.? Aslolan budur. Millet böyle bir şeyi asla söylemiyor. Gözyaşlarıyla izleyenler var. 96 yaşındaki nine geldi yanımda kucaklıyor, öpüyor. 76 yaşındaki Hadise teyze, niye acaba mesaj gönderiyor bize?"

Bütün bunlara bakıldığında ortada bir gerçek olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Şimdi ben hep şunu söylüyorum: Muhalefet partisi anamuhalefetiyle ikinci sıradaki muhalefet partisi acaba niçin güneydoğuda, doğuda gidip siyaset yapmıyor? Oralarda tabela partisi olmaktan başka bir özellikleri yok. Eğer bunlar, 'Biz demokrasiyi savunuyoruz' diyorlarsa buralara gidip siyaset yapmaları lazım ki demokrasi güçlensin. Aksi takdirde demokraksiyi güçlendiremeyiz. Ondan sonra kalkıp da sadece sahillerde kumsallarda kalırsınız. Siyaseti orada yapmış olursunuz. Diğer tarafta da sadece yine bir siyasi parti, nasıl ırki düşüncelerle hareket ediyorsa o da karşı ırki düşüncelerle hareket ediyor. Ama biz bütün bunları kucaklıyoruz.

Ülkemizin 81 vilayetinde, teşkilatlarımızla beraber, örgütümüzle beraber halkımızla bütünleşmek suretiyle de bu adımları atıyoruz. İşte daha önce Van'a gittim, Mardin'e gittim, şimdi Diyarbakır, bu hafta Trabzon. Devamlı dolaşıyoruz. Halkımızla bütünleşiyoruz. Halkımız zaten bunu bize çok açık net yansıtıyor. Nerede ne var, bunu çok rahat görüyor. Ankara'ya mahkum değiliz. Onun için halkımızın, milletimizin bu noktadaki bakışı çok rahat. O da bizi teşvik ediyor. O gün Diyarbakır'da meydan Türk bayrakları ve partimizin bayraklarıyla doluydu. Ne oldu? Kavga mı oldu, kıyamet mi koptu? Hiçbir şey olmadı. Hakkari'ye gittik, daha önce bayraklarımızla yaptık. Ne oldu? Kıyamet mi koptu? Yok. Yine gideceğiz. Zannedildiği gibi anlatıldığı gibi değil. Yeter ki siz cesur bir şekilde bu siyaseti yapın. Şiddetin karşısına dikilin. Tatlı dille yumuşak dille her şeyi anlatın. İfadelerinizi iyi seçerseniz zaten neticeyi almak da kolay olur."

Genel af tartışmaları

"Genel af yok dediniz ama Barzani Türkiye'den hemen ayrıldıktan sonra, her şey yolunda giderse Abdullah Öcalan'a af gelebileceğini ima etti. Ona bunu söyleten nedir?" sorusunu Erdoğan, "Sayın Barzani, böyle bir ifade kullanmışsa yanlış yapmıştır. Böyle bir şey aramızda da geçmedi. Böyle bir şeyi bir defa söylemek onun da kendi ilgi alanında değil bizim de ilgi alanımızda değil. Bununla ilgili yargı hükmünü vermiştir. Şu anda da bu hüküm cereyan etmektedir" şeklinde yanıtladı.

"Millet denilince sadece Türk'ü mü anlıyorsunuz?"

"Diyarbakır buluşmasında çok hoş bir hava ortaya çıktı. Ama bundan herkes hoşnut olmadı. MHP çok ağır dille eleştirirken BDP de Barzani'nin geleceğinin anlaşılması sırasında bu gerçeği konumlandıramadı. Hala buna ilişkin söylem üretemiyor, BDP'liler. Yani seçim yatırım olarak görüyorlar. Bir grup insan AK Parti'ye oy kaybettirir derken, BDP 'çözüm süreci seçim yatırımına dönüştü" ifadeleri kullanabiliyor. Şivan Perver'in özellikle gelmesi Kürtleri böldü iddiaları da yer aldı. Neden böyle bir hava esiyor, sizce?" sorusunu yanıtlayan Erdoğan, şunları belirtti:

"Bölüyor, diyenler tabii böyle görmek istedikleri için herhalde böyle bir ifade kullanıyorlar. Bir defa biz şuna inanıyoruz: Ben orada gerek Diyarbakır merkezde gerek diğerlerinde şu ifadeyi kullandım: Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Bu 4 başlığı her zaman kullandığım gibi orada da kullandım. Milletten ne anlıyorsun? Bu çok önemli. Millet denilince sadece Türk'ü mü anlıyorsunuz? Millet kavramı içerisinde Türk'ü var, Kürt'ü var, Abhaz'ı var. Yani hangi etnik unsurlar varsa hepsi millet kavramının içerisinde yer alır. Bütünüyle tek millet. Dolayısıyla sadece burada siz olayı Türk diye dayatırsanız veyahutta Kürt diye dayatırsanız... Şimdi bu anayasa çalışmaları da işin koptuğu yerlerden bir tanesi biliyorsunuz. Burada anlaşamıyorlar. Bu kadar ilginç bir şey. Ne diyor, Türkiye ahalisi veya Türkiye halkı, diyeceksin. Burada diğer üç siyasi parti eğer Türk milleti ifadesini kullanıyorsa sen de buna katılıyorsun. Bu işi bu kadar abartmanın veya ayrıştırma sebebi yapmanın bir anlamı yok. Nitekim en sonunda 12 ayda bitmesi planlanan bir anayasa 25 ay sürünce ister istemez Meclis Başkanı da 'Ben artık bu çalışmadan çekiliyorum' ki kurucu unsurdu. Bir kurucu unsur çekilince biz de kurucu unsurla beraber zaten 326 milletvekilinin temsili orada 3 kişiyle yapılıyor. 220 kişinin temsili 9 kişiyle yapılıyor. Böyle zaten adil olmayan bir yaklaşım da olmazdı. Bunu düzelttik."

"Birlikte Türkiye'yi inşa edelim istiyoruz"

"Biz birlikte Türkiye'yi inşa edelim istiyoruz, bütün siyasi partilerle" diyen Erdoğan, şunları söyledi:

"Burada gerek Sayın Barzani gerek Şivan Perver gerek İbrahim Tatlıses hep birlikte biz orada neyin mesajını verdik?  Birlik olalım, beraber olalım, iri olalım, diri olalım. Hep birlikte Türkiye olalım dedik. Bunun mesajını verdik. Onlar da aynı şeyi söylediler. Aynı şey söylendiğine göre, burada ayrım nerede? Kendi yapamadıklarını AK Parti yaptığı için rahatsız oluyorlar. AK Parti iktidarı böyle bir adımı attığı için rahatsız oluyor. Biz bu adımı burada bırakmayacağız. Bu adımı yine sürdüreceğiz. Bu bizim için görevdir. Biz sorumluluk makamındayız. Onlar sorumluluk makamında değil. Onların sırtında küfe yok. Bizim sırtımızda küfe var. Dolayısıyla biz bunun gereğini yapmak durumundayız. Benim güneydoğudaki kardeşlerim niçin birbirlerine düşman nazarıyla nefretle baksınlar?

Diğer taraftan bu ayrım niye diyeceksin? Öbür taraftan da bu ayrımı gidermek için attığınız adımlara yaftalar gelecek, 'İşte seçim yaklaşıyor onun için yapıyorlar.' Seçime daha 5 ay var. Kampanyalar daha başlamadı. Adaylar tespit ediliyor. Kaldı ki Sayın Barzani, niçin böyle bir görev üstlenerek buraya gelsin. Belediyeye, Barzani oraya da gitti ben de gittim. Daha güzel olmadı mı? Daha anlamlı olmadı mı? Bunu ben tam aksine böyle bir oluşumu kendileri başaramayınca  bunu iktidar başarınca rahatsızlık oluşuyor. Bunları aşmamız lazım. Biz büyük bir devletiz. Kendimize güveneceğiz. Kendimize inanacağız. Bu ülkede bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, beraber olacağız hep birlikte Türkiye olacağız. Bizim başka çıkış yolmuz yok. Yoksa böyle atılan her iyi adıma her güzel adıma önüne gelip bariyer oluşturmak bizi güçlü ülke yapmaya değil zayıflatmaya götürür. Biz şu anda bunu başardığımıza, başaracağımıza inanıyoruz. Daha başka inşallah gelecekte farklı sürprizler de olur böylece güçlenerek yarınlara yürürüz."

Türkiye-Irak ilişkileri

"Diyarbakır olayı biraz sürpriz oldu. O kadar da ileri adım beklemiyorduk. Daha farklı adım bekliyorduk. Diyarbakır'daki olay, Türkiye'deki barış sürecinin hangi aşaması olarak algılayabiliriz? İkincisi, bizim Kuzey Irak ile yaklaşmamız her zaman Bağdat ile gerginliklere yol açıyor. Bağdat ile yakınlaşmamız Kuzey Irak ile sıkıntı oluyor. Bu sefer sanki ikili yakınlaşma söz konusu.  Buna bir yorum almak istiyorum. Bağdat ziyaretine Barzani'yi de götürme ihtimaliniz var mı? Böyle bir görüntü nasıl olur, sizce uygun olur mu, böyle bir ihtimal olur mu?" sorusunu Başbakan Erdoğan, şöyle yanıtladı:

"Öncelikle bu başlayan süreç tabii neler getirir, neler götürür onları gelişmeler bir yerde de belirliyor. Yani her şeyi siz önceden planladığınız gibi yürütemeyebilirsiniz. Ama sizin de ifade ettiğiniz gibi bizim geleceğe yönelik Irak'taki Kuzey Irak ve merkezi yönetimle ilgili sıkıntının bizler çok çok iyi farkındayız. Onlar da dikkat ederseniz aralarındaki sıkıntıyı gidermenin gayreti içerisindeler. Başbakanın Kuzey Irak'ı ziyaret etmesi, uzun yıllardan sonra anlamlıydı. Daha sonra iadeyi ziyaret yapıldı. Şimdi Sayın Maliki'nin Türkiye'ye gelme talebi bana Sayın Nuceyfi tarafından getirildiğinde biz de memnuniyetle dedik. Böyle bir şeye hayır dememiz mümkün değil. Kaldı ki Türkiye'nin Irak'a, Irak'ın Türkiye'ye ihtiyacı var. Niye? Bizim aramızda tarihi bağlar var, akrabalık var. Bunları aşmamız lazım, bu tür sıkıntıları. Bu tür oyunlara gelmememiz lazım. Oradaki mezhebi yaklaşımları aşmamız lazım. Gayet güzel başlattığımız yüksek düzeyli stratejik işbirliği çalışmaları yarıda kesildi. Mesela biz onda çok büyük mesafeler alabilirdik. Hem onlar açısından hem bizim açımızdan. 

Şu anda Kuzey Irak çok farklı bir noktada. Altyapı, üstyapısıyla beraber. Ama merkezi yönetim, güneye doğru gidildiğinde aynı gelişmeyi oralarda göremiyorsunuz.  Bu bir yerde belki de bu kopuştan kaynaklanan bir gelişme. Ama şimdi ben inanıyorum ki attığımız adımlarla karşılıklı dışişleri bakanlarımız gidiş gelişleri, bekliyoruz. Şu anda bizim Meclis Başkanımız bir iadeyi ziyaret yapacak. Arkasından Irak Başbakanının Türkiye ziyareti. Bu ziyarette de istiyoruz ki biz yeniden yüksek düzeyli stratejik konsey toplantılarını başlatalım ve ondan sonra da iadeyi ziyareti yapalım istiyoruz. Çünkü yanılmıyorsam nisanda Irak seçimleri var. Martta bizim nisanda onların seçimi var. Yani bir seçim süreci içerisindeyiz. Bunları Sayın Barzani ile de konuştuk. Daha önce Sayın Neçirvan Barzani ile de bunları konuştuk. Bu tür adımların atılmasının faydalı olacağı noktasındaki şeylerde, zaten buralarda mutabıkız."

"Derdimiz Irak'ta bir ayrımcılığın olması değil. Yani orada da bu demokrasinin güç kazanmasını başarmamız lazım" ifadesini kullanan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Onlar da hala adeta bir terör mücadelesiyle baş başalar. Ay geçmiyor ki yüzlerce insan ölmesin, öldürülmesin. Camilerde insanlar öldürülüyor. Kiliselerde aynı şekilde bu ölümler yaşanıyor. Bunlar yaşanmasın, istiyoruz. Karşılıklı ortak neler yapabiliriz, yani bölgenin istikrarı açısından özellikle istiyoruz. Tabii Irak'taki bu gelişmeler, müşterek çalışmalar, hatta buna İran'ı katmak suretiyle, yani Suriye meselesinin de belki çözüm sürecine yönelik bazı adımların atılmasına fırsat verecektir. Rusya seyahatimiz var. Cuma günü Rusya'da bizim üst düzey istikrar toplantımızı yapacağız. Bu toplantıda da hem ikili ilişkilerimiz bölgesel konular aynı zamanda Suriye konusunu orada tabii ki Sayın Putin ile görüşme imkanımız olacak."

"İsrail ile ilgili konularda ileri sürdüğümüz şartların takipçisiyiz"

"Bu süreç Irak'ı da aşan Türkiye'nin mesela Arap Baharı öncesinde bölgesel yakınlaşma perspektifi var. Ona yönelik yeni bir dalga gibi algılanabilir mi?" sorusuna Erdoğan, "Temenni ederim ki öyle olsun" karşılığını verdi.

Erdoğan şöyle devam etti:

"İsrail ile ilgili konularda bizim biliyorsunuz ileri sürdüğümüz bazı şartlar var. Bu şartların da ben yerine geleceğini bekliyorum. Bir tanesi biliyorsunuz hallolmuştu. Ama tazminat konusu ve Filistin'e ambargonun kaldırılması, bu iki madde halledilmediği sürece normalleşme olmaz, demiştim. Ben onun yine takipçisiyim. Eğer bu nomalleşmeyi gerçekleştirmek istiyorsa İsrail, tazminatı ve ambargonun kalkması olayını çözmesi gerekir. Bunları konuşuyoruz öbür tarafta yerleşim bölgeleriyle ilgili olarak orada biliyorsunuz Filistinlilere çok büyük bir haksızlık devam ediyor."

Erdoğan, çözüm süreciyle ilgili bir soru üzerine de şöyle dedi:

"Ben ancak şunu söyleyebilirim: Hakikaten kritik eşik vardı. Bu kritik eşiği aşmış bulunuyoruz. Bunu neyle aştık derseniz bunun öncesi biliyorsunuz 26 maddelik anayasa paketiydi. Onunla başlayan bir süreç var. Demokratikleşme paketiyle attığımız adımlar var ki bunların içerisinde idari olarak hemen attığımız adımlar, bir de şimdi yasal düzenlemeler. Yasal düzenlemelerin zaten şu anda hazırlıkları bitti. Öyle zannediyorum ki Parlamento'ya sevk edeceğiz. Böylece Parlamento'dan bunun çıkışıyla birlikte milletimizin de gerçekten desteğiyle ben inanıyorum ki bu süreç hızlanacaktır. Hızlanarak da o arzuladığımız geleceği yakalayacağız."

PKK'lıların yurtdışına çıkış oranına ilişkin Erdoğan, "Yüzde 20'ye filan ulaşmıştı. Ondan sonra onlar maalesef nokta koydular, artık virgül de diyemiyorum. Temmenni ederiz ki samimi olarak o süreci devam ettirirler" dedi.

"İmralı görüşmeleri, ocak ayında açıkladığınız perspektif istikametinde yürüyor mu?" sorusu üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:

"Şu anda bizim tabii ki ilgili arkadaşlarımız, istihbarat teşkilatımız bu konuda üzerine düşen görevi sürekli yapıyor ve burada malum, parlamentodaki muhalefet partisinin üyelerinden gitmek isteyen milletvekilleri arasından Adalet Bakanlığımız değerlendirmesini yapıp, uygun gördüğü isimlere bu konuda müsaade ediyor ve onlar da gidip orada zaman zaman bu ziyaretleri yapabiliyorlar. Böylece temennimiz odur ki bu sürece oranın da katkısı olur. Ama bunu tabii muhalefet kabul ediyor mu etmiyor mu ayrı mesele. Ama biz böyle anladık, biz stratejimizi böyle belirledik ve bu strateji istikametinde süreci devam ettiriyoruz. Şimdilik böyle gidiyoruz ama yarın ne olur onu da yine şartlar belirleyecek. Bazen biz şartları oluştururuz bazen de şartlar bazı adımlar atmamızı, değiştirmemizi gerekli kılabilir."

"Çektikleri gibi de indirirler"

Başbakan Erdoğan, "Diyarbakır'daki buluşma ve manzara, bölgedeki Kürtlerin üzerinde Barzani'nin etkisini öne çıkaran, Barzani'nin özellikle geleneksel ve dini değerlere bağlı Kürtler için ne kadar değerli olduğunu vurgulayan bir hareket oldu. Bundan PYD'nin yalnızlaşmış hissedip, muhaliflerle beraber mücadele etme yolundan bir kez saptı çünkü, Esed'e yaklaşma ihtimali söz konusu mu?" sorusu üzerine, şu değerlendirmede bulundu:

"Barzani, PYD'deki bu gelişmeler üzerine çok sert bir açıklama yaptı ve bu açıklama da aslında bizim takındığımız tavırla paralel düşen açıklamalardı. Bu açıklamalardan sonra özellikle Suriye kuzeyinde olumsuz gelişmeler başladı ve şu anda onlar hala kendilerini toparlamaya çalışıyorlar ama toparlayamıyorlar. Çünkü şu anda Barzani yönetimiyle bir defa adeta kopmuş durumdalar. Biz bunları da kendileriyle yine değerlendirdik çünkü bizim Kuzey Suriye'de onların belirlediği gibi bir oluşuma 'evet' dememiz mümkün değil. Bu farklı bir gelişme. Bunu hep konuştuk, konuşuyoruz. Burada müşterek bazı çalışmaları Irak'ın merkezi yönetimiyle de aynı şekilde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile de müşterek çalışarak buradaki bu gelişmeleri biz engellemekte kararlıyız."

Erdoğan, "Barzani ile görüşmesinin hemen ardından sınırın Suriye tarafından yeniden PYD bayrağı çekildiğinin" hatırlatılması üzerine ise "Suriye tarafında bu tür bir şeyi kendilerinin çekmesi, çekerler, çektikleri gibi de indirirler yani. Geçmişte de onu yaptılar, ondan sonra da indirdiler" değerlendirmesinde bulundu.

"Bazen şartlar bu tür şeyleri belirler"

Başbakan Erdoğan, "İmralı'ya gazeteciler veya akil adamlardan oluşan bir heyet giderek, Öcalan ile yüz yüze görüşebilir mi?" sorusu üzerine, "Şu anda gündemimizde böyle bir şey yok ama ilerde olur mu olmaz mı, bazen şartlar bu tür şeyleri belirler" şeklinde yanıtladı.

"Öcalan'ın bu konuda talebi olup olmadığına" ilişkin soru üzerine Erdoğan, "Her zaman oluyor tabii, yeni değil yani" diye konuştu.

Gazetecilerin İmralı'ya gitmesine ilişkin Erdoğan, "Gün ola harman ola ama şu anda gündemimizde böyle bir şey yok. Zaman bunları gösterir" dedi.

Başbakan Erdoğan, "Çözüm sürecinde STK ve iş adamlarının katkılarından memnun değilsiniz. Ne yapmaları gerekiyor?" sorusu üzerine, iş adamlarının, Türkiye'nin belli bölgelerinde risk almayı sevmediklerini söyledi.

İş adamlarının yatırım yapacakları yerde asla risk olmamasını veya risk yüzdesinin çok düşük olmasını istediklerini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Örneğin geçenlerde Van'daydım. Orada da açık açık söyledim. Orada mesela bir girişimcimiz kalktı 60-70 milyon TL aklımda kaldığı kadarıyla, bir mermer fabrikası kurdu, 400 kişi falan orada çalıştırıyor ve çok da kaliteli iş yapıyor. Şimdi buna benzer girişimcilerimizin Anadolu'nun değişik yerlerinde yatırım yapması, işsizliğin kaldırılması veya azalması noktasında çok büyük bir imkan sağlayacak, bölge halkının kendine özgüvenini artıracak. Olayın maliyet noktasındaki girdilerine baktığımız zaman emeğin oradaki maliyeti Batıdaki gibi değil, daha düşük. Bu yönden de aslında maliyetlerin çok daha düşük olduğunu orada görmek mümkün. Bu adımları orada atmamız inanıyorum ki hem ülke ekonomisine hem o bölgenin insanına istihdam noktasında çok büyük fırsatlar getirecektir. Daha yeni yeni bir hareketlenme, bir canlanma, örneğin işte Diyarbakır'da, çok ilginç, kalacak otel yoktu. Öyle bir durum oldu. Ama şimdi bu yatırımlar olmuş olsa biz bunu aşmış oluruz. Mesela Diyarbakır, sadece bizim şu anda inşallah adımını atıyoruz bir Dicle projemiz var, bu Dicle projemizi bitirdiğimiz anda, şu anda bile başladı, ciddi manada bir turist gidiş gelişi oluyor. Burada da ona göre turistlerin ihtiyacına cevap verecek, hakikaten kaliteli otellerin olması, lüks otellerin olması hem oraya özellikle ekonomik noktada bir canlılık, hareketlilik getirecek ve orada yaşayan vatandaşlarımızın da inanıyorum ki gelirini artıracaktır."

"Sen benim anamsın diyor Emine Hanım'a" 

"Sivil toplum örgütleri ne yapabilir?" sorusu üzerine Erdoğan, "Sivil toplum örgütlerinden bir defa sanayi ve ticaret odaları diyelim, buralarda aslında o bölgede olanların çok daha girişimci olması lazım, çok daha rahat hareket etmesi lazım, çünkü onlar o bölgenin insanları, bu işi çok daha rahat bir şekilde yürütmesi lazım" dedi.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bu hafta Şırnak zannediyorum veya Van, Hakkari, o yol üzerinde mesela müteahhit firmanın kamyonları yakıldı, iş makineleri yakıldı vs. Şimdi bu tabii oradaki müteahhit firmayı ister istemez rahatsız ediyor. Yüksekova'da şimdi havalimanını yapıyoruz. Havalimanının yapılması müteahhidin devamlı tehdit altında olması sebebiyle engellerle karşılaşıyor. Yani Hakkari'ye havalimanı kazandıracaksın ama bu engelleniyor. Burada bölücü terör örgütüne karşı, özellikle onlar üzerinde tesiri olan çevrelerin, onlara karşı durması lazım. Durmuyorlar. Yani benim Hakkari'de yaşayan Kürt kardeşim oraya uçakla gitme hakkına sahip değil mi? Niye oradan kalkıp da diyelim ki araçlarla Van'a gelsin, Van'dan Türkiye'nin değişik yerlerine gitsin? Ama yine de bütün bunlara rağmen ben bir şeyin inancı içindeyim, hiç olmazsa yaklaşık bir yıldır kepenkler kapanmıyor, bu bir gelişme."

Bismil'de bir gencin otobüslerinin önüne çıktığını anlatan Erdoğan, "Korumalar filan durduruyordu. 'Durun' dedim, 'Bırak gelsin.' Geldi genç, 'Başbakanım biz barış istiyoruz' dedi. Meğerse iki ağabeyi hapisteymiş. Kendisi de üç ay sonra askere gidecek. Ben dedim ki 'Ben buraya niye geldim?', 'Biz dün Diyarbakır'da o mitingi niye yaptık?' Bunların hepsi çözüm sürecine yönelik. Bu bölge barışına katkıda bulunalım, kucaklaşalım, bunun için buraya geldik. Birbirimize sarıldık, o beni öptü, kucakladı, ben de onu kucakladım. Hüngür hüngür ağlayarak ayrıştık. Eşimin elini öptüler, yanında bir kişi daha. 'Sen benim anamsın' diyor Emine Hanım'a. Bu duygular farklı duygular değil, bu duygular bizim duygularımız. Ama niye bunlar engellenmek isteniyor? Sıkıntı burada" diye konuştu.

Anayasadaki vatandaşlık tanımı

Başbakan Erdoğan, "Anayasadaki vatandaşlık tanımı konusunun, toplu anayasa paketini beklemeden çözülmesi" konusundaki soru üzerine, "60 madde konusu var ya, 60 madde konusu 48 ile başladı, geldi iş 60 maddeye. Ana Muhalefetin Genel Başkanı ne dedi? 'Ben varım' dedi. Ben onun üzerine ne yaptım? Arkadaşlarımı hemen onlara gönderdim, 'Gidin görüşün' dedim. 'Varım' dediğine göre biz beraber, diğerleri katılmıyorsa bile şu 60 maddeyi çıkartalım Meclis'ten, komisyon yine devam etsin çalışmasına. Bize dediler ki 'Bir hafta sonra biz size döneriz.' Bir hafta sonra geldiler dediler ki 'Tüm partiler katılmadıktan sonra biz bu işte yokuz.' Şimdi bunlarla neyi çözeceksin?" ifadesini kullandı.

"Bu (Vatandaşlık tanımı) maddenin özel ve hassas olduğunun" belirtilmesi üzerine de Başbakan Erdoğan, "Hayır bu maddeyi de onlar, inanın şu anda gelsin, onu bile oturup değiştirmeye gelmezler. Orada da derler ki 'Onun da gelmesi lazım.'  Öyle bir dertleri yok" dedi.

"Kılıçdaroğlu'nun da seçim öncesinde bu yönde taahhüdünün bulunduğunun" hatırlatılması üzerine Erdoğan, "Biz hazırız. Anayasayla ilgili o 60 maddenin içinde, 60 madde olmuyor, içinde ne istiyorlarsa biz hepsine varız" diye konuştu.

"Bedelliye müracaat edenler maalesef bizim planladığımız gibi olmadı"

Askerlik dönemi gelmesine rağmen askere gitmeyen vatandaşlarla ilgili açıklamasının anımsatılarak, bu konuda verdiği talimat sonrasında vatandaşların tedirginlik yaşadığı ve Milli Savunma Bakanlığı'nın ceza cetveli çıkardığının söylenmesi üzerine Erdoğan, "Parasal sorunu çözdüğümüz anda bu arkadaşlar, bu kaçak olanlar askere gidecekler mi? Şimdi biz bunları oturur, konuşur bir çözüme kavuştururuz o problem değil. Bütün mesele bu ülkede bir askerliğini yapan var, bir de kaçan var. Şimdi bu adil bir yaklaşım mı? Değil. Şimdi Tayyip Erdoğan askerliğini yapıyor, bir başkası yapmıyor. E Kardeşim sen de git yap" diye konuştu.  

Erdoğan, profesyonel orduya geçilmesi konusunda yapılan bir hatırlatma üzerine, "Şu anda bizim askerimizin zaten, bakın biz çok hafife alıyoruz, aslında ordumuzun neredeyse yarıdan fazlası zaten profesyonel. Bunların hepsi belli bir zaman dilimi içinde olabilecek şeyler. Şu anda bunu siz 'tamam çözdük' dediğiniz anda bu iş bitmiyor, çözmüyorsunuz. Bunun tabi getirisi götürüsü nedir bu da önemli" yorumunda bulundu.

Başbakan Erdoğan, bir gazetecinin, askerlik çağı gelen ancak askere gitmeyen vatandaşlarla ilgili Erdoğan'ın çağrısı üzerine insanların yakalanma korkusu içine girdiklerini belirtmesi ve bu meselenin çözülmesi gerektiği yönündeki sözleri üzerine, "Çözüm önerin ne" diye sordu.

"Parası olanlara bir bedelli daha çıkarın, parası olmayan vatandaşlara da başka bir imkan" diye yanıt alması üzerine Erdoğan, "Bedelliyi çıkardık. Bedelliye müracaat edenler maalesef bizim planladığımız gibi olmadı. Yaş da konuşulabilir onlar problem değil. 25 de olabilir. Ama bakın ne diyorum, para meselesi değil. Burada kalkıp da bu işte yani 'ben bu parayı ödeyip gelip bu işi yapayım' diye böyle bir şey yok. Gelmiyorlar. Biz mesela beklentimiz bizim çok çok fazlaydı, maalesef gelmedi. Ama şimdi mesela bedelliyle ilgili beklentiye bir bakıyorsun bir milyonu aşkın kişi şu anda bedelli bekliyor."

"Parlamentoya giren her milletvekilinin bakan olma hakkı vardır"

Kabine revizyonu veya genel seçimlerden sonra başörtülü bakan olup olmayacağına yönelik bir soruya ise Erdoğan, şöyle yanıt verdi:

"Her zaman söylerim, kutlu doğum dokuz ay on günde olur, diğeri sancılı doğumdur. Şu anda biz başörtüsü konusunda adımımızı attık. Lafını yapmadık. Arkadaşlarımız sağolsun, 4 arkadaşımız hacca gittiler geldiler, başlarını örttüler şu anda da parlamentoda bütün parti faaliyetlerinde başörtülü olarak faaliyetlerini sürdürüyorlar. 'İleride bakan olur mu, olmaz mı' bu ehliyet, liyakat meselesidir. İlla bir başörtülü koyacağız diye kabineye başörtülü konmaz. Bunlar da vakti, saati, zamanı geldiğinde bunlar olmayacak şeyler değil. Çünkü buna mani, buna yasak öyle bir şey yok artık. Parlamentoya giren her milletvekilinin bakan olma hakkı vardır, yeter ki o ehliyete, o liyakata sahip olsun."

"Gezi'de bize saldıranların ciddi bir kısmı o akşam orada vardı"

Başbakan Erdoğan, Ahmet Kaya'nın da bulunduğu bir ödül töreninde yaşanan olaylarla ilgili sözleri hatırlatılarak, "Siz kimi kastettiniz" sorusu üzerine, "Kimi değil ya, 'kimleri' de. Çok var. Dedim ya, Gezi'de bize saldıranların ciddi bir kısmı o akşam orada vardı. Bunlar zaten bazı televizyon kanallarında hala dönüyor" değerlendirmesinde bulundu.

"Sizin suçladıklarınızın arasında akil insan var mı" yönündeki soruya ise Erdoğan, "Olabilir. Şu anda tam tasnifini yapmadım. Olabilir. Ama akil insanların içinde şu anda yer almışsa demek ki ihtida etmiş" karşılığını verdi.

Belediye Başkan Adayları ne zaman açıklanacak?

Başbakan Erdoğan, "Adaylar ne zaman açıklanacak"  sorusu üzerine de şöyle konuştu:

"Bugüne kadar yaptığımız hizmetlerin sınırı malum. Hizmette sınır tamıyoruz. Ama muhalefet hangi hizmeti yapmış, bilemiyorum, göremiyorum. Şu anda da adaylarımızın açıklanmasıyla birlikte adaylarımız o illerde önümüzdeki döneme yönelik ne gibi projeler inşa edecekler, şu anda ne durumdayız bunların hepsini gayet güzel bir şekilde yani bu tanıtımla ilgili yapılacak lansmanlarda sunacaklar. Bunların bazılarına şahsen ben de katılacağım. Ama ilk etapta 4 veya 5 merkezde büyükşehir belediye başkanlarımızı, il belediye başkanlarıyla beraber tanıtmak, açıklamak istiyoruz."

Başbakan Erdoğan, bazı belediye başkan adaylarını belirlediklerini ifade ederek, "Şu anda büyükşehir belediyelerinden 22'sini belirlemiş vaziyetteyiz. İl belediyelerinden de 11'ini belirlemiş vaziyetteyiz. Bunları belirlerken temayül yoklamaları, anketleri, bunun dışında da o illerin milletvekilleri varsa bakan arkadaşlarımızın kanaatlerini almak suretiyle. Böyle geniş tabii temayül yoklamalarını daha da işi geniş tutuyoruz, tatmin olmazsak bir kamuoyu araştırması daha yaptırıyoruz. Kamuoyu araştırmasının neticesine göre de nihai kararımızı veriyoruz. Bu akşam da bu programa kadar yine çalışmamız vardı, devam ettik. İnşallah Trabzon açılışlarından sonra tekrar çalışmalarımıza devam edeceğiz" diye konuştu.

Erdoğan, adayların açıklanacağı tarihe ilişkin de "Önümüzdeki haftadan itibaren peyder pey açıklamaya başlarız" dedi.

Başbakan Erdoğan, "Sizi en çok sevindirevcek il hangisi olur, seçimde. İzmir mi olur, Diyarbakır mı olur" şeklindeki soruya da  "Her yer" yanıtını verdi.

AK Parti'nin İstanbul adayı belli

Başbakan Erdoğan, yerel seçimlerde İstanbul'da Kadir Topbaş, Ankara'da Melih Gökçek, İzmir'de Binali Yıldırım gibi bazı isimlerin aday olacakları yönündeki bir soruya, "Olabilir de olmayabilir de" karşılığını verdi.

İstanbul için yapılan yerel seçim anketlerinde Kadir Topbaş ile Mustafa Sarıgül'ün başa baş göründüğü anımsatılarak, "Siz Mustafa Sarıgül'e İstanbul için ne kadar şans biçiyorsunuz. Size göre kaç alır, oran ne olur" yönündeki soruya Erdoğan, "Şu anda AK Parti'nin belediye başkanı adayı bellidir ama CHP'nin belediye başkan adayı kimdir onu bilmiyorum. Dolayısıyla bu anketlerin hepsi de tamamıyla hayalidir" dedi.

Erdoğan, 2009 yerel seçimlerinde AK Parti'nin oy grafiğinin düşük olduğu hatırlatılarak, "Sizin için başarı standardı yerel seçimlerde ne olacak, neyi başarı kabul edeceksiniz" yönündeki soruya karşılık şunları söyledi:

"Doğrusu belediye seçimleri genel seçimlerle aynı şekilde değerlendirilemez, farklı şeyler bunlar. Çünkü burada eğer isabet yüzdeniz yüksek olursa oy oranınız da yükselir. Ama isabet yüzdesi adaylarda düşük olursa, o zaman oylar da düşer. Çünkü vatandaş şu anda gelen bize kamuoyu araştırmalarına baktığımızda onu görüyoruz. Bakıyoruz ki parti olarak çok yükseğiz ama adaydan dolayı bazı yerlerde düşüğüz. Mesela yani orada isim vermemize gerek yok. Şimdi bizim de ona göre çalışmamız var. İstiyoruz ki mevcut oradaki belediye başkanından çok daha kalite, çok daha tanına bilinen ve sevilen bir isimle biz orada girelim ki oradaki bizim parti oyumuz, adayımızla beraber hiç olmazsa eşit noktaya gelsin. Çünkü adayınız eğer sizin oyunuza oy katamıyorsa orada yerel seçimde başarısız olursunuz. Yani bir katma değerinin olması lazım, onun için çalışmalarımız biraz hassas yürüyor, titiz yürüyor. Bunu başarmanın gayreti içindeyiz. Eğer bunu başarabilirsek inanıyorum ki o yüzdemiz yüksek olacaktır. Eğer bunu başarmada zayıf olursak o zaman tabi düşebilir."

 

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu