Erdoğan, “Fars Milliyetçiliği Var”

Serdar Demirel

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Bahreyn, Suudi Arabistan ve Katar’dan oluşan Körfez ziyareti, 14 Şubat 2011 yılında Bahreyn’de iktidarı düşürmek amacıyla yapılan İran destekli Şiî ayaklanmanın yıldönümüne denk geldi.

İran, diğer birçok bölge ülkesinde olduğu gibi Bahreyn’de de adına “inkılap” dedikleri bir rejim değişikliği için agresif politikalar izliyor. Gelinen aşamada bu ayaklanmanın silahlı ayaklanmaya dönüşmesi gerektiğini söyleyen Şiî liderler de var.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ziyareti önemliydi. Bu önemi göstermek üzere Suudi Arabistan Kralı Selman da Erdoğan’ı havalimanında karşılamaya gitti. Bu da basının en fazla üzerinde durduğu konulardan birisi oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Bahreyn’de Uluslararası Barış Enstitüsü’nde câlibi dikkat bir konuşma da yaptı. O konuşmasında, “Bu coğrafyada kaderimiz de kederimiz de ortaktır. Bu topraklarda mazimiz de istikbalimiz de müşterektir. Bugün Suriye’nin, Irak’ın, Libya’nın, oralarda yaşayan kardeşlerimizin başına gelenlerin, yarın bizim de başımıza gelmeyeceğinin garantisi yoktur. Bu sebeple, daha sonra değil hemen harekete geçmemiz gerekiyor” dedi.

Konuşma bütünüyle çok iyi hazırlanmıştı. Konuşmanın soru cevap kısmında ise şu uyarıcı cümleleri kurdu:

“Biz hepsinden önemlisi Suriye’nin bölünmemesini istiyoruz, Irak’ın bölünmemesini istiyoruz. Irak’ı da bölmek isteyenler var. Burada da bir Fars milliyetçiliği var, bunun önüne geçmemiz gerekiyor. Biz zulme seyirci kalamayız, kalmayacağız.”

Eğer zihnim beni yanıltmıyorsa Erdoğan, “Burada da bir Fars milliyetçiliği var, bunun önüne geçmemiz gerekiyor” cümlesini ilk kez kuruyor. Bu İran’a ciddi bir uyarı niteliği taşıyor. Bu açık uyarı gelinen durumun vahâmetine binaendir.

İran’ın Irak, Suriye, Afganistan, Lübnan, Yemen ve diğer bölgelerde izlediği bölücü ve mezhepçi yıkıcı politikalar bölgesel bir direkt savaşı kaçınılmaz kılabilir çünkü. İran’ın Yemenli Husilere verdiği, kullanmasını öğrettiği ve belki de talimatını da bizzat kendisinin verdiği füzeler Mekke semalarında uçuşuyor. Husilerin İran’ın izni olmadan kutsal topraklara füze fırlatabileceği ihtimaline kimse inanmıyor.

38 sene öncesine gidiyor zihnim. Saddam, İran’a saldırmıştı. Dünya Müslümanlarının kahir ekseriyeti Sünnî olduğunu söyleyen Saddam karşısında Şiî İran’ın yanında yer almıştı. Zira yeni bir İslâm inkılabı gerçekleştirilmiş, bu inkılabın neşvünema bulmasını istemeyenler Saddam’ı İran’ın üzerine devrimi yok etmesi için sürmüştü. Genel algı buydu. Öyle ki gidip İran saflarında Saddam’a karşı savaşan Sünnîler de vardı.

Saddam, yaptıklarını bazı gerekçelere dayandırıyordu. İran’ın Huzistan bölgesinde artan huzursuzlukları gerekçe gösterip burada yaşayan Araplara özerklik vermesini, 1975 yılında Cezayir’de imzalanan Şattülarap su yolu üzerindeki Irak’ın haklarının tanınmasını ve Arap ülkelerinin iç işlerine karışmamasını istiyordu. Bunu reddeden İran’a savaş açmıştı.

69 yaşında İran taraftarı Şiî milisler tarafından İdam edilirken de Iraklılara aynı şeyleri söylüyordu: “Birleşeceğinizi umuyorum. İranlıların koalisyonuna güvenmemeniz konusunda sizi uyarıyorum. Çünkü onlar tehlikeli.”

Saddam’ın başından beri İran korkusu İran-Irak savaşını çıkartmasının ana sebebiydi. Çünkü 1979 yılında Ayetullah Humeyni liderliğinde kurulan İran Şiî Devleti’nin kısa sürede Irak’taki Şiîleri de harekete geçireceğini biliyordu. İlginçtir, o dönem Irak’ta Saddam’ın zulmüne maruz kalmış Sünni muhaliflerin çoğunluğu da buna inanıyordu.

Günümüz Arap sokaklarında İran’ın agresif yayılmacı politikalarına bakarak, Saddam haklıydı diyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Biz, Saddam haklıydı demiyoruz. Dikkat çekmek istediğimiz şey, İran’ın emperyal politikaları insanları bu noktaya getirmektedir.

Sürekli İran’la iyi ilişkiler geliştirmek istemiş, İran’ın nükleer kapasitesini korumak uğruna ABD ve AB’yi bile karşısına almış Cumhurbaşkanı Erdoğan da, “Bir Fars milliyetçiliği var” deme noktasına gelmişse durum hakikaten vahimdir.

Yeni Akit