Geçen haftayı bir atölye çalışmasında sunumlar yapmak üzere gittiğim Hollanda’da geçirdim. Bu sebeple Taksim’de başlayan ve birkaç şehirde de devam eden protesto gösterilerini oradan izledim. Olayları Türkiye’den izlemekle Avrupa’dan izlemek farkını yaşadım.
İngilizce yayım yapan BBC, Euronews, DW gibi televizyon kanalları ve yazılı basın sevinç içinde veriyorlardı haberleri. Benim takip edebildiğim yayımlar objektif haber dili kullanmıyorlardı. Hakikatlerin tahrif edildiği haberlere içkin kara bir mizansen vardı ortada.
Taksim’deki gösterileri sanki bütün Türkiye sokağa dökülmüş gibi yansıttılar. Çatışma görüntüleri, ateşe verilen araçlar, arabalar ve gaza maruz kalmış eylemci görüntüleri bu mizansenin arkasına sığındığı sütreydi.
Hollandaca yayın yapan basın da yaşananlardan sevincini gizlemiyordu. Karşılaştığımız Hollanda’da ikamet eden Türkiyeliler medyanın gerçekleri tahrif ederek tam bir Türkiye karşıtlığı yapmasını şaşkınlık ve endişe içinde izliyorlardı.
Küresel güçlerin güdümündeki malum medyadaki yorumlar da hadiseleri anlamaya çalışan yorumlar değildi. Türkiye’de medyada yapılan yorumlar gösterileri destekleyen ve desteklemeyen kalemlerin varlığı sayesinde birbirini dengeleyebiliyordu, ama orada durum farklıydı.
Görüştüğüm kişiler Taksim Meydanı’ndaki gösterilerle Tahrir Meydanı’ndaki gösterileri mukayese ederek sorular soruyorlardı. Medyanın olayı sürekli birbiriyle kıyaslayarak ve izleyicide bu kanıyı oluşturacak tarzda vermesi işe yarıyordu. Hele BBC’nin yayımları çok kışkırtıcıydı.
Dünyanın her tarafında en çok izlenen haber kanallarının başında gelen BBC ve kardeşlerinin ne büyük bir silah olarak kullanıldığını bu defa Türkiye üzerinden gördük. BBC kökenli çalışanların ağırlıkta olduğu El Cezira İngilizce’nin de aynı içerikte haber yapması unutulmaması gereken bir husustur.
Yapılan yayımlarda ise, kişi olarak Tayyip Erdoğan’ın tek başına hedefte olduğu çok açıkça sırıtıyordu. Erdoğan aleyhine neler yazılıp çizilmiyordu ki!
Erdoğan’ın halktan aldığı desteğe güvenerek halkın yarısını görmezden geldiği, onlara İslâmî hayat tarzını dayattığı, kurumları İslâmileştirdiği, halka danışmadan kararlar aldığı, seçilmiş bir lider gibi değil bir diktatör gibi davrandığı, ülkeyi kutuplaştırdığı vs. işleniyordu.
Tayyip Erdoğan Batı’yı çok ürkütmüş, bu âşikâr. Onu eleştiren herkese mikrofon tutup, Türkiye halkı onun hakkında böyle düşünüyor izlenimi oluşturarak onu itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Erdoğan eleştirilerinin satır aralarında ise, asıl hedefin yükselen Türkiye olduğunu görüyorsunuz.
Türkiye’nin büyümesini ve bölgesinde bağımsız hareket etmesini istemediklerinden gücünü sınırlamayı ve küresel sermayeyi rahatsız eden uygulamalardan vazgeçmesini dayatıyorlar. Başbakanın “faiz lobisi” dediği güçler bunlar. Ortaya emek koymadan faiz politikalarıyla halkın emeğini sömüren güçler...
Taksim’de birbirinden farklı kesimlerin gösteri yaptığını ama illegal sol örgütlerin, Ergenakonvari derin yapıların gösterileri manipüle ettiğini bugün daha net biliyoruz. Dolayısıyla olayların niye patlak verdiği, farklı kesimlerin tepkilerindeki ortak ve farklı noktaların neler olduğu ayrı bir konu.
Bunu Türkiye tartışıyor ve tartışacak da. Lâkin Batı’nın bu olaylar üzerinden Türkiye’nin kolunu nasıl bükmeye çalıştığı, nüfuz casuslarının içimizde nasıl aktif olduğu ise ıskalanmamalı ve gerekli tedbirler ivedilikle alınmalıdır.
YENİ AKİT