Bugün Ergenekon ve Balyoz’u tartışanlar, özel yetkili mahkemeleri tartışanlar, dünkü yargıya dönüp bakıyorlar mı hiç?..
Sanmıyorum..
Vicdan ile cüzdan arasına sıkışmaya gerek yoktu. Anayasa Mahkemesi’nden Danıştay’ına, Yargıtay’ına kadar brifingli hakimler, emir-komuta zinciri içinde hareket ediyorlardı.. Moğultay dönemini hatırlayın!
Peki bugün her şey düzeldi mi? Hayır! Ama düne göre çok daha iyi. Öte yandan önümüzde katedilmesi gereken ince ve uzun bir yol var..
Ben kendimden biliyorum. Her gün mahkemelerdeydim. Birilerine yargı işlemiyordu, ama benim her eleştirim sanık olmama yetiyordu..
Askeri Mahkeme’de yargıladılar yıllarca. Müştekinin beni yargılayacak kişiyi atama yetkisi var. Aynı zamanda sicil amiri ve de komutan “emir ile kararı bozma” yetkisine sahip..
Bu mahkemede yargılanıyorsunuz..
Sabah ve Hürriyet grubu arasında rekabet var.. Teşvikiye’deki Şişli Terakki arsasının Dinç Bilgin’e verilmesi konuşuluyor. İddiayı gündeme getiren Ilgaz Zorlu. Bu açıklamayı haber yapan Hürriyet grubunun yazar ve muhabirleri.. O gün ben de tesadüfen Sabataylık üzerine yazmışım.. Dava dilekçesinde benimle ilgili bir suç isnadı yok. Ama yargılama sonunda Ilgaz ve diğerleri hakkındaki dava reddediliyor ve ben tazminata mahkum ediliyorum.. Sözü söyleyen serbest, yazan serbest, ben o konularla ilgili bir yazı yazdığım için tazminata mahkum oluyorum..
Erkaya davası tam bir rezalet. Hem ceza, hem tazminat davası açıyorlar. Ceza davası İstanbul’da, tazminat davası Ankara’da. Ceza davasının davetiyesi geliyor ve duruşmaya katılıyorum. Orada adres beyanım var. Zaten basın kartımda ev adresim yazıyor. Basın Yayın’a sorsalar bulabilirler. Ama beni bulamadıkları için Ankara’da gıyabımda yargılama yapıyorlar ve mahkum ediyorlar. Kararı da gazetede ilan ediyorlar. Karar kesinleşir kesinleşmez adresimi bulup evimi haczediyorlar..
Sonradan öğreniyoruz ki, “Hakkımı helal etmiyorum” dediğim için cezaya çarptırılmışım. Oysa o ifade gazetenin manşeti ile ilgili. Hem hakkımı helal etmemek niye suç olsun ki? Kaldı ki, ben de etmiyorum.. Niye edeyim? Niye darbeci bir generali alkışlayayım ki?..
Oğlu da diyor: “Babam yaşasaydı, o da bugün tutuklananlar arasında olurdu.”
Madem öyle ise, öldü diye Erkaya’nın söz ve eylemlerinin üstü örtülecek mi?
Lüks semtlerde 9 dairesi varmış. Hani o kadarla kalmışsa iyi. Birilerinin haksız zenginleşmelerine bakınca, o zaman bu takımın en fakiri Erkaya demek lazım..
O zaman 2 evi olduğu tespit edilen Erdil’i niye “er” yaptınız ve mal varlığına el koydunuz?..
Darbeleri Araştırma Komisyonu da, savcılık da 28 Şubat ve 12 Eylül dönemlerindeki haksız mal iktisablarını incelemeli.
Erkaya’nın tapu kaydına bakmak yetmez. Bu mal varlıklarının yakınlarının ya da emanetçilerin üzerinde olması mümkün..
Sadece asker değil, bürokrat ve politikacıların da hesaplarını takibe almak gerek. Örgütlerin de... Her kesimden bu tip adamlar vardır.. “Cadı avı”na çıkmaya gerek yok, ama bu işlerde yer almış kişilerle ilgili bu soruştıurmanın yapılması gerek.
Bu paraların bir kısmı yurtdışındadır, bir kısmı borsada ya da kayıt dışı işlerde kullanılıyordur. İzlenirse bulunur.
Bazı gazetecilerin bordroları ile sahip oldukları mal arasında kıyas kabul etmez zenginliğe bakmak gerek..
Erkaya davasında mahkum ettiler etmesine de, kararı temyiz ettik, Yargıtay aynen onayladı.. Bu kararı veren mahkemenin o dönemdeki kararlarını da takibe almak gerek.. Benim sesim çıkıyor, o zaman sesi çıkamayan nice garibanın başına benzer olaylar gelmiş olabilir. Bu hukuk garabeti, kararı onaylayan Yargıtay üyelerinin ve ilgili dairesinin ilişkilerini ve kararlarını da takibe almak gerek..
Daha sonra, kanun yararına bozma talebi ile Adalet Bakanlığı’na ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gitti dosya. İlgili daire yine direndi. Hukuksuzluğu sahiplenme adına tam bir cephe oluşturdular.. Dava daha sonra AİHM’e gitti ve karar aşamasında bekliyor..
AİHM süreci de bir garip.. Hiçbir açıklama yapmadan bekletiyorlarlar..
Kararın aslında bütün aşamaları skandallarla dolu.. Gazete, Karakaya ve beni müştereken ve müteselsilen sorumlu tutmuşlar. Sanki bütün yazılar ortak yazılmış gibi.. Kim hangi oranda suçlu belli değil. Kimi tutarsa tamamını alacak..
Aslında davayı açan avukatlık bürosunun bu işe nasıl bulaştığına da bakmak gerek bir. Bu dava da yargılama da normal değil.
Dava dilekçesinin kendisi askeri bildiri gibi, tehdit ve hakaretlerle, meydan okumalarla dolu.. Bu normal bir avukatın, normal bir dava açma eylemi değil..
Eskiden tenkil, tedip, tehcir yasaları vardı. O günlerde yargı yoluyla itibarsızlaştırma, baskılama, yıldırma, caydırma operasyonları yapılıyordu..
Hani “tuzun koktuğu nokta” diye bir şey var ya, işte o günlerden söz ediyoruz..
Sahi, eğer Erkaya gibiler ve onların işbirlikçilerine dokunulmayacaksa, Erdil’in suçu neydi?
Erkaya ve arkadaşlarının yargıdaki uzantıları, iş dünyasındaki ve medyadaki işbirlikçileri soruşturulmadan 28 Şubat’ın karanlık ve kirli yüzü zor aydınlanır.
Batık bankaların başına geçen paşalar hikayesi ve Erkaya davası, bu araştırma için sağlam bir ipucu olabilir.. Erkaya ölmüştü, aile ve yakın çevresi duygusal tepkiler vererek daha tedbirsiz hareket etmiş olabilirler.. Bir de Çevik Bir, hedeftekiler için her gün dava açılması yönünde talimat veren adam! Çevik Bir’in izini sürmek kolay, çok konuşuyordu ve çok tedbirsizdi. Koman’ı da takibe almak gerek, MİT ve jandarma bağlantıları açısından. Ve daha bir çok isim tabii. Selam ve dua ile.
YENİ AKİT