Erbilden bakınca Türkiye

Şahin Alpay

Geçen haftanın üç gününü (15-17 Aralık) Kürdistan Bölge Yönetimi (KBY) Kültür ve Gençlik Bakanlığı ile Dohuk Üniversitesi'nin davetlisi olarak Irak Kürdistanı'nda geçirdim. Bölgenin yaklaşık bir milyon nüfuslu, Erbil ve Süleymaniye'den sonra üçüncü büyük kentinde, 1998'de kurulan Dohuk Üniversitesi'nin düzenlediği "Son gelişmeler ışığında Ortadoğu'nun geleceği" konulu uluslararası sempozyumda Türkiye'den ben ve Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Cemal Uşak birer konuşma yaptık. Daha sonra Erbil'e geçtik ve çeşitli temaslarda bulunduk.

Irak'a, ne yazık ki, hiç gitme fırsatım olmamıştı. Irak Kürdistanı'na da ilk kez ayak bastım. Bir ülkeyi veya bölgeyi, hakkında yazılanlarla bilmek ile görerek öğrenmek arasındaki farkın ne ölçüde büyük olabileceğini ilk kez bu denli çarpıcı bir şekilde yaşadım. Türkiye'de Irak'ın Kürt bölgesi ilgili yaygın varsayımların tepeden tırnağa yanlış olduğunu vurgulayarak başlayayım. Bölgedeki Kandil dağları öyle olabilir, ama Irak Kürdistanı, PKK'nın Türkiye'ye saldırmak için kullandığı bir üs değildir. Kürdistan kargaşa içinde bir aşiretler diyarı değil, Irak'ın en güvenli, en huzurlu ve görece en kalkınmış bölgesidir.

KBY, Mesut Barzani ve Celal Talabani'nin ortak diktatörlüğü altında inim inim inleyen bir yer değildir; çeşitli sorunları olmasına rağmen demokratikleşme yolunda ilerleyen, farklı dil ve kültürlerin az veya çok saygı gördüğü bir rejime sahiptir. Türkiye'den bölgeye giden Kürt gençler oraya PKK'ya katılmak için değil, okumak ya da iş bulmak için gitmektedir. Irak Kürdistanı, Türkiye'ye husumetle bakan bir halkın yaşadığı topraklar değildir. Irak Kürdistanı, AKP hükümetinin izlediği Kürt kimliğinin inkârına son ve KBY ile yakınlaşma politikaları sonucu Türkiye'ye ve Türklere sempatiyle bakan insanların büyük çoğunlukta olduğu bir yerdir. Tıpkı yöneticileri gibi büyük çoğunluğuyla bölge halkı da geleceği Türkiye ile ortak görmektedir.

Irak Kürdistanı, dünyadan soyutlanmış bir bölge değil, Türkiye üzerinden dünyaya giderek daha geniş ölçüde açılan bir yerdir. Iraklı Araplar fırsat bulduklarında güvenli bir bölgede yaşamak, alışveriş yapmak, dinlenmek, yazın kavurucu sıcağından kaçmak için Kürdistan bölgesine, özellikle de Erbil'e (öteki adıyla Hawler) akın etmektedir. (Gaziantep deyince nasıl aklıma baklavacılar ve kebapçılar geliyorsa, Erbil deyince aklıma hepsi son birkaç yıl içinde yapılmış, caddeler boyunca sıralanan konforlu oteller ve Türkiye şirketlerinin reklamları geliyor.)

Irak Kürdistanı'nın kalkınma hamlesinde en büyük rolü, bölgede (doğrusu şaşırtıcı bulduğum ölçüde) hüsnü kabul gören Türkiyeli girişimciler oynuyor. Bu girişimciler Türkiye ile Kürdistan bölgesinin sosyo-ekonomik bakımdan giderek bütünleşmesine öncülük ediyor. Erbil Başkonsolosu'muz Sayın Aydın Selcen'in verdiği bilgilere göre, Irak Türkiye'nin 3., Kürdistan bölgesi 10. ticaret ortağı haline gelmiş bulunuyor. Türkiye Irak'a yılda 7,5 milyar dolar hacminde ihracat yapıyor; bunun % 70'i Kürdistan bölgesine gidiyor. Bağdat'taki merkezî hükümetle varılan anlaşma uyarınca bölge, hemen tamamen petrol ve doğalgaz kaynaklı kamu gelirlerinden % 17 dolayında pay alıyor. Ayrıca bölgede son derece zengin doğalgaz rezervleri bulundu. Bölge yönetimi, Türkiye'yi bu kaynakların değerlendirilmesine davet ediyor. TPAO'nun yakında çalışmalara başlayacağı umuluyor.

Mersin Limanı'na gelen konteynerlerin dörtte biri Erbil'e ulaşıyor. Her gün 400 KBY yurttaşı Türkiye vizesi alıyor. Çoğunluk İstanbul'a gitmeyi tercih ediyor, çünkü orada kendini rahat hissediyor; Kürtçe konuşarak işlerini görebiliyor. Her gün Erbil'den Türkiye'ye en az 3 uçak, 7 otobüs kalkıyor. Bölgede Arapça ne kadar yaygınsa Türkçe de o kadar yaygın. İş, Ziraat, Vakıflar bankaları ve Albaraka'nın şubeleri var. Bölgede 15 bin TC yurttaşı yaşıyor; kurulu 932 şirketin yarıdan fazlası Türkiye kaynaklı.

Irak Kürdistanı izlenimlerine devam edeceğim.

ZAMAN