Hasan Fehmi Güneş’in CHP’de ne işi var, hâlâ anlayabilmiş değilim.. İsrail elçiliğini basan Filistinlileri teslim olduklarında öpmüştü. O
olaydan sonra Filistin davası ile ilgili yaptığı açıklamalardan dolayı onun hakkında bende bir sempati oluşmuştu..
Daha sonra CHP il başkanı olduğunda, başörtüsü konusunda kendisini il merkezinde ziyaret ettiğimde bana MOSSAD’la ilgili başından geçen bir olayı anlattı. Sonra bu olayla o kadın olayının ilgisinden söz etti..
O gün eşini trenle Ankara’ya yolcu etmişti.. Oğlu annesini Haydarpaşa’ya götürürken Güneş oğluna tembihlemişti; “Annenin yanına bir bayan yolcu versinler, bunu söylemeyi unutma.”
Daha başka olaylar.. Adana Karataş’ta MOSSAD Ajanlarının yakalanmasının ardından gelişen olaylar. Ecevit’in tavrı. Yanında çalışan bir memurun kendisini nasıl tehdit ettiği falan..
Bana bunlarla baş edilemeyeceğini söylüyordu.. Haklı olduğumu, ama bazı şeyleri bilmediğimi söylüyordu.. Susmam gerekiyordu. Belki bir gün bunlar ortaya çıkacak, o zaman da namuslu insanlar üzerine düşeni yaparsa belki bu karanlık tünelden kurtulacaktık.. Ona göre o gün için hiçbir şansımız yoktu..
Medianın o günlerde Güneş’i nasıl alaya aldığını, Ecevit’in defterden sildiğini. Demirel’in kendini nasıl azarladığını, hatta nasıl bir diplomatik boykota ve dışlanmışlığa, izolasyona tabi tutulduğunu bilen bilir.. “İmparator” bilmiyor mu İpekçi’yi kimin ve ne için öldürdüğünü.. Baykal bilmiyor mu?
Bu işe bazen akıl sır ermiyor. Mumcu’nun abisi Ceyhan Mumcu İP’de ne gezer, ya da eşi Güldal Mumcu’nun CHP’de işi ne?
12 Mart olmuş, Erbakan İsviçre’ye gidiyor. Erbakan o dönemde olanları niye anlatmaz?.. Erbakan’ı götürmek için Murat Bayrak, Hocaya özel uçak tahsis ediyor..
Murat Bayrak Türkeş’in yakın adamı.. Türkeş görünürde Ecevit’in karşısında.. Erbakan, CHP ile koalisyon kurar. Kıbrıs harekatından sonra Ecevit hükümeti bozar, Erbakan, Türkeş’in de katılımı ile Demirel’in başbakanlığında 1. MC’yi kurar.. Mesela o günleri en iyi bilmesi gerekenlerden biri de Baki Tuğ olsa gerek.. O da yaşıyor. Apo’yu da, Çatlı’yı da, Ağca’yı da bilmesi gerek.. Bu “Yeşil” filan uzaktan gelmediler. “İçimizden biri” bunlar.. Bu dert bizim derdimiz..
Demirel de yaşıyor. O dönemde yaşananları bilmiyor değiller. Erbakan 60 ihtilalini de gördü, 12 Mart’ı da, 12 Eylül’ü de, 28 Şubat’ı da. Darbelerden en çok çeken ve Siyonizme, Masonlara karşı hep en sert muhalefeti yürüttü. Yaşadığı döneme dair derin gerçekleri gözler önüne serecek ipuçlarını ortaya koyması gerekir.. Aslında Hasan Celal de bana göre bu konuda önemli tecrübeleri olan biri.. Muhsin Yazıcıoğlu konuşamadan aramızdan ayrıldı. Kim ne biliyorsa ortaya koyma zamanıdır.. Bunları suçlamak için söylemiyorum.. Kimseye kinaye yollu göndermede de bulunmuyorum... Erbakan’la Demirel arasındaki ilişki her zaman bir biçimde sürdü. Siyaset gereği bu zorunlu idi belki de. Benim yanında büyüdüğüm, dayım Hasan Aksay da aynı kadronun bir parçası, tepedeki birkaç isimden biri idi. Dayımın da daha çok şey söylemesi gerektiğini düşünüyorum.. Birileri yine bana kızacak ama ben söylemeye devam edeceğim.. Recai Kutan, Emin Hattat’ın çok yakınında oldu. Emin Hattat da Demirel’in muhazafakar kesimle ilişkisindeki kilit adamlardan biri.. Ertan Yülek de Emin Hattat’la yakın ilişki içinde idi. O mevkilerde bulunup bazı olaylar hakkında bilgi sahibi olmamak ne mümkün.. Bana kalırsa; gerçeğin ortaya çıkması için Erbakan, Demirel’e can alıcı sorular sorabilir. Yani Demirel, Erbakan’ı; Erbakan, Demirel’i hep yakından izledi.. Yani birbirleri hakkında çok şey biliyor olmaları gerek.. Ben bu konuda, kendi içimizden kime seslenebilirim? Bu seviyede görev yapmış başka biri var mı içimizden. Ben kendi kardeşlerimden bunu isteyemeyeceksem kimden isteyebilirim? “Bir zamanlar katlanmak zorunda olduğumuz güçlüklerin bizden sonrakiler için bir tecrübe ve baht kaynağı olması için” ŞİMDİ SUSMAK DEĞİL, KONUŞMAK zamanıdır!
Şevket Kazan, 28 Şubat’ta derin devlet konusunda “gücümüz ve zamanımız yetmedi” diyor. İyi ya, o zaman şimdi elinizdeki bilgi ve belgeleri koyun ortaya.. Sadece bizim kesim değil, sağ-sol, insaf, merhamet sahibi kim varsa herkesin bu konuda bildiğini ortaya koyması gerek.. Derin gerçeğe ulaşmak için herkes elindeki parçayı masaya koyacak olursa, derin gerçeğin şifresi o zaman ortaya çıkar.. Bu, bu işin bitirilmesi için herkese açık bir çağrıdır..
Çiller susuyor, Yılmaz susuyor.. Rahşan hanım susuyor.. Bunlar 60 sonrası yaşanan olayların bizzat içinde yer alan isimler.. Sahi, dünden bugüne dışişleri bakanlığı görevinde bulunan ve artık o görevlerden ayrılmış insanlar niçin susuyorlar.. Abdulkadir Aksu niye susar! Bir gün hesap defteri önümüze konduğunda hiçbir şey gizli kalmayacak.. Ağca’nın ağzına bakıyoruz, bir şey der de “yakın geçmişimize dair bir ipucu yakalayabilir miyiz” diye!
Hasan Aksay yaşadığı döneme dair bazı önemli hatıralarını anlattı ve Mustafa Karahasanoğlu onları videoya aldı.. Eminim anlatacağı daha birçok şey var. Olaylar geliştikçe hatırlayacağını ve o gün farkına varmadığı, ama bugün yaşanan gelişmeler karşısında ilişki kuracağı birçok hatırası vardır..
Korkut Özal bile, kardeşinin ölümü üzerine bir şey demiyor.. Ne oluyor beyler.. Ne zaman konuşacaksınız ya hu!
Her şey birbirine o kadar karıştı ki..
Geçen gün Reha Oğuz Türkkan vefat etti. Kim bu “büyük Türkçü”! ve aynı zamanda ABD’ye yakın duran Aydınlar Ocağı üyesi şahsiyet. Medine Müdafasının gerçekleştiren Fahreddin Paşanın ailesinden biri. Osman Kavala’nın eşi de aynı aileden geliyor.. Ne ilginç tesadüfler değil mi? Burası Anadolu.. Hercümerc olmuş bir edvarın içinden geçiyoruz.. Benim avukatlarımdan biri Alevi, o da Ağca’nın avukatı. Liberal Osman Kavala Medine Müdafasının kahramanının ahfadından bir hanımla evli, Fahreddin Paşa ailesi, Reha Oğuz Türkkan ile ilişkili. Bu aile Amerika’ya yakın bir milliyetçi geleneğin mirasçısı..
Ağca’nın avukatı Hacı Ali Özhan, sol gelenekten gelen Alevi bir zat.. “Hacı” adını, insan hakları adına “inadına” alan biri.. Yoksa her hangi bir dini kaygısı yok. Liberal, demokrat, insan hakları savunucusu.. Ağca’nın da avukatlığını yapıyor, benim de. Ben de bu son olaylarla birlikte öğrendim bunu..
Derin gerçekler karşısında derin bir sessizliğe gömülenler, bir dehşet dengesinin sebeb olduğu bir sükûta mı mahkûm ediliyorlar yoksa..
Yarın da bu konuya devam edelim mi?
Selâm ve dua ile..
VAKİT