Er Ya da Geç Humusun Hesabı Sorulacak

Humus’un hesabının sorulacağını söyleyen Erdoğan, Beşşar Esed’e Arapça seslendi: “Ya Beşşar men dakka dukka!”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında konuştu. “Er ya da geç Humus'un hesabı sorulacaktır.” diyen Erdoğan, ABD'li Paul Auster'in “İsrail'de tutuklu gazeteci yok!” sözlerine sahip çıkan Kılıçdaroğlu'nu da adeta topa tuttu.

İşte konuşmasından detaylar:

HAMA KATLİAMI...

Bundan 30 yıl önce, 2 Şubat 1982'de, sınır komşusu Suriye'nin Hama şehrinde acı bir katliam yaşandığını anımsatan Erdoğan, ağır silahlarla Hama'yı kuşatan Suriye ordusunun, adeta şehri haritadan silercesine bir saldırı gerçekleştirdiğini söyledi. Erdoğan, kadın, erkek, çocuk, yaşlı, hasta demeden yaklaşık 30 bin masumu katlettiğini ifade ederek, bugün bile Hama'da kaç kişinin katledildiğinin tam olarak bilinmediğini belirtti.

Erdoğan, dönemin Suriye yönetiminin, şehre gazetecilerin, gözlemcilerin girmesini, şehirden haber alınmasını engellediğini, katliamın üzerini çok hızlı şekilde örtme gayretine girdiğini ifade etti.

Hama katliamının öncesi ve sonrasında Suriye'de, hapishaneler başta olmak üzere yüzlerce kişinin sorgusuz, sualsiz, işkenceyle katledildiğini belirten Erdoğan, uluslararası toplumun ise meselenin üzerine gitmediğini, olayın üzerinin kapatıldığını kaydetti.

Erdoğan, uluslararası kamuoyunda da bu katliam üzerinde yeterince durulmadığına işaret ederek, aynı yıl Sabra ve Şatilla kampında 4 bine yakın masum Flistinlinin katledilmesine seyirci kalan uluslararası toplumun, Suriye'de, Hama'da 30 bin kişinin katledilmesine de sessiz, tepkisiz kaldığını anlattı. Erdoğan, ''Neden; çünkü ölenler Müslüman, Filistinli, Suriyeli, Ortadoğuluydu. Lübnan'da Sabra ve Şatilla'da, Suriye Hama'da, emzikleri ağızlarında katledilmiş çocukları, terörist diye yaftalayıp, akıttıkları kanın üzerini örttüler. Katliam kadar acı olan hadise, katliama seyirci kalınması, hatta sessiz şekilde desteklenmesiydi. Bu daha büyük insanlık ayıbıydı, canilikti. İnsanlık adına verilmesi gereken tepkinin verilmemesi, vicdanların daha fazla kanamasına sebep oldu'' diye konuştu.

Halklarına kaplan kesilen diktatörler...

Hama'da 1982'de gerçekleştiren bu katliamın, İslam coğrafyasında, tüm Müslümanların kalplerinde çok ağır bir keder, yara açtığını dile getiren Erdoğan, ''Ne yazık ki o katillerden, diktatörlerden hesap sorulmadı. O katliamı yapanlar, dünyada yargı önüne çıkmasalar da tüm insanlığın, tüm Müslümanların vicdanında yargılandılar. Bir zalim olarak damgalandılar. Tarihe de isimlerini zalim, diktatör olarak yazdırdılar'' dedi.

Erdoğan, Irak, Mısır, Libya, Suriye'de kendi halklarına karşı kahraman, kaplan kesilen bu diktatörlerin, topraklarına kasdeden yabancılara çıtlarını bile çıkaramadığını, güçlerinin, sadece kendi masum halklarına yettiğini, silahları kendi halklarına doğrulttuklarını, işgal altındaki toprakların istismarını yaptıklarını, işgal edilen topraklarını değil, kendi şehirlerini kuşattıklarını söyledi. Erdoğan, ''Kabadayı misali sağa sola efelendiler ama döndüler tankların namluların önüne kendi kardeşlerini koydular'' ifadesini kullandı. 

- Suriye bizim için sıradan komşu değildir, Suriye halkı sıradan bir halk değildir. Suriye'nin her metrekaresinde bizim ortak tarihimizin izlerini görürsünüz. Suriye halkı bizim kardeşimizdir. Bu kardeşlik tarihe kanla yazılmış bir kardeşliktir. Suriye'de olanlara sessiz kalamayız. Suriye halkına sırtımızı dönmeyiz. Biz, anamuhalefet gibi kendi halkını katleden zalimlerin sırtını sıvazlamayız. CHP gitsin Baas Partisi'ne destek versin.

“Men dakka dukka”

-(Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad) Gittiğin yol yol değil. Bu yol çıkmaz sokaktır. Daha fazla kan akıtmadan, daha fazla masum sivilin canını almadan bu yoldan dönmesini bir kere daha tavsiye ediyorum. AK Parti Grubundan bir kere daha sesleniyorum: Ey Beşşar, men dakka dukka. Ey Beşşar, eden bulur.

- Suriye'de barışın ve istikrarın tesisi için çaba gösteriyoruz. Suriye yönetiminin değil, halkının yanında yer alacak ülkelerle işbirliği başlatacağız bunun hazırlığını yapıyoruz. Arap Liginin girişimlerini desteklemeye devam edeceğiz.

Bu kahramanlık değil, korkaklıktır

İran-Irak savaşında 1 milyon askeri, Müslümanı kim öldürdü; Batılılar mı gelip öldürdü? Halepçe'de Kürtleri kimyasal silahla kim katletti, Siyonistler mi? Hama'daki katliamı kim yaptı, Gayrimüslümler mi? Basra, Necef, Bağdat, Erbil, Duceyil, Sülaymaniye'de insanları dışardan gelen düşmanlar, yabancılar mı katletti?'' 

Hayır. Tamamını kendisini Müslüman olarak nitelendiren ama demir yumruğunu sadece kendi kardeşlerinin kafasına indiren, zalimler, diktatörler, tiranlar, modern firavunlar bunu yaptı, el ele yaptılar. Yeri geldi dışardan gelenlerle beraber yaptılar. İşte bu zorbalar, zalimler hak ettiklerini, layıklarını buldular. Bu işbirlikçi rejimlerin caniliklerine ses çıkarmayan, bu zorbaların halkına zulmetmesini dur demeyen kimi Batılı ülkeler ise insanlık adına kılını bile kıpırdatmadı. Şundan hiç kimsenin endişesi olmasın, bugün babaların izinden, o diktatörlerin, firavunların izinden gidenler de hak ettiklerini mutlaka bulacaklardır.

Hama'da 30 bin masumu hunharca öldüren baba Esad, işlediği cinayetlerin hesabını bu dünyada vermedi. Ama o Esad, bütün Suriye halkının, bütün İslam dünyasının, bütün insanlığın hafızasında, kalbinde, vicdanında yargılandı, acımasız bir diktatör olarak tarihe adını yazdırdı. Umuyor ve inanıyorum ki bugün onun izinden gidenler, bugün Humus'ta yüzlerce masum sivili katledenler, adli ilahiden önce, kendi halklarının önünde hesap verecektir.

Golan Tepeleri İçin Neden Savaşmadın?

- Hama'nın hesabı sorulmadı ama emin olunuz ki er ya da geç Humus'un hesabı sorulacaktır. Beşşar Esad, 'Ölene kadar savaşırım' diyor. Madem ölene kadar savaşacak bir kahramansın neden Golan Tepeleri için ölene kadar savaşmadın? Senin kahramanlığın, kendi mazlum, masum halkına mı bu mu kahramanlık? Bu kahramanlık değil, korku, korkaklıktır, her zalimin kalbine sinmiş acziyet, zavallılıktır. Hiçbir zulüm karşılıksız kalmaz. Zulüm ile abat, zulüm ile payidar olunmaz. Mazlumun ahı, er ya da geç mutlaka çıkar. Irak, Libya, Mısır'da mazlumun ahı çıktı, hiç şüpheniz olmasın Suriye'de de mazlumun ahı çıkar.

Baba Esed'in İzini Takip Ediyor

Erdoğan, Türkiye olarak, son 9 yıldır Suriye'ye çok samimi bir şey söylediklerini, ''Geçmişin acılarını dindirin, Hama katliamının izlerini silin, milletiniz, halkını ile barışın, babanızdan farklı olduğunuzu, babanızın izinden yürümediğinizi Suriye halkına gösterin'' dediklerini anımsattı.

Umutlandıklarını, iyi niyetle, Suriye'de reformların gerçekleşeceğine inandıklarını, reformları desteklerini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:

''Ama Suriye'de Beşşar Esad, döndü dolaştı, babasının izini takip etmeye, babası gibi silahların namlusunu kendi halkına çevirmeye başladı, verdiği tüm sözleri çiğnedi, bize ve kendi halkına verdiği sözlerinin arkasında durmadı. Hama katliamının 30. yıldönümünde 3 Şubat akşamı, tıpkı babasının yaptığı gibi bir şehri kuşatarak, yüzlerce masum insanı toplu halde katletti. Kendisine bir kez daha hatırlatıyorum; gittiğin yol yol değildir. Bu yol çıkmaz sokaktır. Daha fazla kan akıtmadan, daha fazla masum sivilin canını almadan, bu yanlış yoldan dönmesini, kendisine bir kez daha tavsiye ediyoruz. AK Parti Grubu'ndan, Esad'a bir kez daha sesleniyorum: Kendi anlayacağı şekilde, kendi dilinde sesleniyorum; Ya Beşşar, men dakka dukka. Ey Beşşar, eden bulur.

Suriye meselesi, ne bir ülkenin kendi iç meselesi olarak, görülerek önemsiz hale getirilebilir ne de bölgesel inisiyatif mücadelelerinde bir enstrüman olarak görülebilir. Suriye'de yaşananlar bir insanlık dramıdır, bu drama karşı sergilenecek tutum, sadece Suriye veya bölgenin geleceğini etkilemeyecek, dünyaya demokrasi mesajı veren gelişmiş ülkelere bakış açısını da değiştirecektir. Suriye aslında dünyada herkes için samimiyet testidir. Bu olayı görmezden gelenler, gereken tepkiyi vermeyenler de en az bu olaylara çanak tutup, destek verenler kadar büyük vebal altındadırlar.'' 

BM Süreci Tam Bir Fiyaskodur

Başbakan Erdoğan, BM'de yaşanan sürecin, medeni dünya açısından bir fiyasko olduğunu, acziyetin ötesinde sorgulanması gereken bir ibret vakası olduğunu belirtti.

Uluslararası barış ve güvenliği koruma sorumluğunu yerine getiremeyen BM Güvenlik Konseyi'nin, bir kez daha uluslararası toplumun vicdanını tutsak aldığını anlatan Erdoğan, ''Hiçbir devletin, hangi çıkarlar için olursa olsun, zalimin eline öldürme lisansı vermesi kabul edilebilir değildir, mazur görülemez. Dahası insanlığa, vicdana sığmaz'' dedi.

Veto yetkisine sahip olmanın sorumluğunun büyük olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bu yetkinin, uluslararası toplumun genelinin hak, hukuk, adalet ve hakkaniyet anlayışıyla bağdaşacak tarzda kullanılması gerekir. Bu yetki kullanılırken zulmün devam etmesine yeşil ışık yakılmamalıdır. Başta Humus olmak üzere Suriye'nin dört bir yanında cinayetler, toplu katliamlar yaşanırken, uluslararası toplum bu gidişata tek bir ağızdan dur bile diyememiştir. Esad rejimi, bu kararsızlığı, bu basiretsizliği, mevcut kanlı politikalarını daha da şiddetlendirmek için kendisine verilmiş açık bir çek gibi yorumlarsa, bunun hesabını kim verecektir.

Suriye meselesi, kutuplar arası çekişmelere kurban edilemez. Suriye meselesi güç dengelerine, soğuk savaş misali kutup mücadelelerine feda edilemez. Suriye üzerinden siyasi güç mücadelesi verenler bilsinler ki akan kan, onların da üzerine sıçrıyor. Bu insanlık ayıbı onları da içine çekiyor. Biz Türkiye olarak her zaman diplomasi, diyaloğun gücüne inandık. Bölgemizdeki tüm sorunların müzakere zemininde çözülmesi gerektiğini vurguladık. Çatışma olmasın, kan akmasın diye büyük çabalar harcadık. Ama bugün görüyoruz ki mesele sadece hangi yöntemle sorunun çözüleceğinde tıkanmıyor, sorunun varlığı konusunda, mahiyeti konusunda bir kafa karışıklığı yaşanıyor. BM üyesi kimi ülkelerden gelen açıklamalar, yaşanan dram karşısında büyük bir duyarsızlık, pişkinlik olduğunu gösteriyor. Eğer Suriye'de yaşanan bu insanlık ayıbı, uluslararası güç dengelerine kurban edilirse, herkes bilsin ki vicdanlar tefessüh eder, sağduyu tamamen ortadan kalkar. Suriye'de barış ve istikrarın tesisi için gayret sarfetmeye devam ediyoruz. Diplomasinin bütün imkanlarını kullanıyor, dünya kamuoyunun dikkatini Suriye üzerinde topluyoruz. Suriye yönetimin değil, halkının yanında yer alacak ülkelerle, yeni bir girişimi de bu noktada başlatacağız, bunun da hazırlıklarını yapıyoruz. Arap Ligi'nin Suriye ile ilgili girişimlerini, aynı şekilde desteklemeye devam ettireceğiz.'' 

***

Tutuklu Gazeteciler, Paul Auster ve Kılıçdaroğlu

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Eğer o yazar (Paul Auster) CHP'nin davetine icabet eder de buraya gelirse, lütfen Türkiye'den sonra birlikte İsrail'e gitsinler. Aksi takdirde bu seyahat eksik kalır. 'İsrail'de tutuklu gazeteci ve yazar yok' demek, en hafif tabiriyle yalancılıktır, cahilliktir'' dedi.

Partisinin TBMM grup toplantısında konuşan Erdoğan, geçen hafta yoğun şekilde tartışılan, son derece kasıtlı şekilde çarpıtılan bir kampanyaya dönüştürülmek istenen bazı hususları paylaşmak istediğini belirterek, ''Sizin, teşkilatımızın ve en önemlisi de aziz milletimizin bu kampanyayı görmesini, iyi analiz etmesini, bu kampanyanın arkasındaki zihniyeti iyi değerlendirmesini rica ediyorum. Genişletilmiş İl Başkanlarını toplantısında söylediklerimin A'dan Z'ye arkasındayım'' dedi.

Erdoğan, 2002 yılı öncesinde yazılı ve görsel medyada, en çok da devlet televizyonu olan TRT'de bir takım haberler olduğunu hatırlatarak, ''ABD'nin bilmem ne kasabasında yayınlanan bir yerel gazetede Türkiye ile ilgili makale yazıldı, Türkiye övüldü'' gibi haberler çıktığını kaydetti.

O dönemde Türkiye ile ilgili ayda yılda bir haber çıktığı için küçük büyük demeden her haberin dikkat çektiğini, gündeme geldiğini belirterek, ''Çok şükür AK Parti iktidarıyla birlikte Türkiye bu kompleksten, eksiklikten kurtuldu. Şu anda dünyanın tamamında, her hafta Türkiye ile ilgili onlarca haber, yorum, makale çıkıyor. AK Parti, AK Parti iktidarı ile ilgili haberler, yorumlar, tezler yayınlanıyor. Bu hale geldik. Ama unutmayın 14 Ağustos 2001'de yola çıktığımızda bunların olacağını o günden işaret etmiştim'' dedi.

Türkiye'nin ekonomi, demokrasi ve diplomasideki başarılarıyla, gücüyle, etkinliğiyle dünya medyasında geniş şekilde yer aldığını, kimi zaman Türkiye lehine, kimi zaman Türkiye aleyhine haber ve yorumlar yapılabildiğini anlatan Erdoğan, yoğun mesaisi içinde bu haber trafiğiyle çok da ilgilenmediğini, yoğunluğu gereği seçici davrandıklarını kaydetti.

Geçen hafta sonu bir gazetede, Amerikalı yazarın, bir edebiyatçının, Türkiye ile ilgili ifadelerinin yer aldığını hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Normal şartlarda bunlar dikkate alacağımız, önem atfedeceğimiz ifadeler değil. Belli ki o yazar Türkiye hakkında çok yanlış bilgilendirilmiş, yanlış yönlendirilmiş ve yabancı olduğu bir konuda da haksız yorumlar yapmış. Biz buna güler geçeriz. Ancak buradan gözden kaçırılan, saklanan bir durum var; Bu Amerikalı yazarın sözleri CHP Genel Başkanı tarafından cımbızlandı ve iç politika malzemesi haline getirildi. Bu tartışmayı, bu polemiği başlatan biz değiliz. CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu'dur. Tabii bu ifadeler iç politika malzemesi haline getirilince biz de bu yazarın ifadelerine dikkat kesildik. O esnada şunu da farkettik. Türkiye'yi antidemokratik bir ülke olarak değerlendiren, Türkiye'yi gitmeyeceğini ifade eden o yazar, en son 2010 yılında İsrail'e gitmiş, orada Yazarla Konferansına katılmış, İsrail devlet adamlarıyla görüşerek birlikte fotoğraf çektirmiş. Biz bunu hatırlatınca o yazardan çok anlamlı bir karşılık geldi; 'İsrail'de tutuklu gazeteci ve yazar yok' dedi. Bizim Anamuhalefet partisi genel başkanı, bu ifadeleri adeta bir papağan gibi Türkiye'de tekrarladı. O da 'İsrail'de tutuklu gazeteci sayısı kaç, Başbakan önce onu öğrensin' dedi. Önce Sayın Kılıçdaroğlu'nu, bu tarihe geçecek ifadelerinden dolayı tebrik ediyorum. Umuyorum ki bu sözleri bir papağan gibi tekrar ederek, birilerinin o çok arzuladığı, takdirine, teşekkürüne, hayranlığına mazhar olmuştur. Umuyorum ki İsrail'e arka çıkan bu sözleriyle birilerinin gözüne girmiştir. Hatırlarsanız Mavi Marmara katliamından sonra bizim İsrail'e yönelik eleştirilerimize de Telaviv'den değil, Sayın Kılıçdaroğlu Keşan'dan cevap vermişti. Ardından 'Ben olsaydım Mavi Marmara'nın gitmesine izin vermezdim' diye, Türk siyaset tarihine adını altın harflerle yazdırmıştı, tabii teneke...''

Mahmut Derviş'in Şiiri

Erdoğan, en son ifadeleriyle 'İsrail'de tutuklu gazeteci sayısı kaç?'' diyerek Kııçdaroğlu'nun zirve yaptığını belirterek, ''Tabii biz bekledik ki Sayın Kılıçdaroğlu kendi cümlelerini kurabilsin, kendisi politika üretebilsin. Ama maalesef bu mümkün olmuyor. Bakıyorsunuz bir gün BDP'nin vagonu, papağanı oluyor, bir başka gün çıkıyor yabancı yazarlara çanak tutuyor'' dedi.

Kılıçdaroğlu'nun, CHP olarak yazarı Türkiye'ye davet ettiğini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: 

''Ben buradan Sayın Kılıçdaroğlu'na tavsiyede bulunmak istiyorum; eğer O yazar CHP'nin davetine icabet eder de buraya gelirse, lütfen Türkiye'den sonra birlikte İsrail'e gitsinler. Aksi takdirde bu seyahat eksik kalır. Şöyle Gazze'yi gören bir tepede birlikte piknik yapsınlar. Arkalarına dünyanın en büyük açıkhava hapishanesi olan Gazze'yi alarak koro halinde o söylediklerini tekrar etsinler; 'İsrail'de tutuklu gazeteci ve yazar yok' desinler. İsrail'de tutuklu gazeteci ve yazar yok demek, en hafif tabiriyle yalancılıktır, cahilliktir. Bunu söylemek Gazze'ye, Batı Şeria'ya haksızlıktır. Bunu söylemek bir yardım gemisinde şehit edilen 9 masum insana haksızlıktır. O plajda güneşlenen o yavrucuklara haksızlıktır. Filistin davasına, mücadelesine, şehitlerine ve sürgünlerine haksızlıktır. Öyle Filistinli yazar ve şairler var ki sürgünde, gözleri vatan hasretiyle açık gittiler. Hapishanelere bile razıydılar, yeter ki kendi topaklarını bir kere öpebilsinler.''

Erdoğan, 2003 yılında Nazım Hikmet Şiir ödülü alan Filistinli Şair Mahmut Derviş'in ''Anam, ey anam, bu satırları kime yazdım/ Hangi ulak iletir bunları/Karada, denizde, ufukta kapatmışlar tüm yolları. Ve sen ey anam, babam, kardeşlerim, yakınlarımı, yoldaşlarım/ belki hayattasınız, belki öldünüz, belki de benim gibisiniz adressiz/ yurdu yoksa, bayrağı yoksa, nedir kıymeti insanın/ evet nedir kıymeti insanının adresi yoksa'' şiirini okudu.

Derviş'in adresi olmadan Filistin'i çok uzun süre göremeden gurbette gözlerini yumduğunu belirten Erdoğan, ''Onlarca Filistinli yazar, şair ve gazeteci Filistin sokaklarında vurulup öldükleri için gerçekten şanslılar Çünkü Filistin topraklarında şehit oldular. Zira Filistin topraklarında ölemeyen, İsrail hapishanelerini dahi göremeyen, kendi vatan toprağını öpemeyen sürgünde ölen nice yazar, şair ve gazeteci var'' dedi.

İsrail'de tutuklu gazeteci, yazar yok' demek, Mahmut Derviş, Naci Ali'ye, 30 yıl ülkesine gidemeyen Barguti'ye haksızlık, insafsızlık olduğunu belirten Erdoğan, ''Eğer Sayın Kılıçdaroğlu ve o yazar, Filistinlileri insan, yazar ve gazeteci olarak görmüyorlarsa, illa İsrailli arıyorlarsa onun da çok sayıda örneği var. Gitsinler İsrailli gazetecileri, İsrail Askeri Sansür Kurumuna sorsunlar. Onlar eğer cesaretleri varsa, İsrail'deki ifade özgürlüğünü anlatırlar'' diye konuştu. 

***

31 Mart, İrtica, İstiklal Mahkemeleri

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin hiçbir zaman irticaya prim vermediğini ama Türkiye'nin bu irtica kampanyalarına ve sanal irtica korkusuna çok ama çok ağır bedeller ödediğini belirterek, ''Kimi susturmak istedilerse mürteci, kimi dışlamak istedilerse gerici, kimi aşağılamak istedilerse yobaz dediler. Bugün dindar nesil kavramı üzerinde kopartılan fırtına; 31 Mart'ta İstiklal Mahkemeleri öncesinde, Menemen hadisesinde, 27 Mayıs öncesinde, 28 Şubat'ta, AK Parti'nin kapatılması davası öncesinde yürütülen kampanyanın tıpkısının aynısı'' dedi.

Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, son günlerde dindar nesil, gençlik kavramı üzerinden bir kampanya yürütüldüğünü söyledi.

Bu kampanyanın son derece bayat bir kampanya olduğunu belirten Erdoğan, ''Bu kampanya o kadar bayattır ki 13 Nisan 1909'dan, 31 Mart vakasından bugüne kadar tam 103 yıldır temcit pilavı gibi bu ülkenin önüne getirilmiştir'' dedi. 31 Mart vakası ile başlayan irtica kampanyalarının, Türkiye'de periyodik aralıklarla milli iradenin gasbedilmesinde araç olarak kullanıldığını belirten Erdoğan, ''İrtica diyerek partilerin kapatıldığını, demokrasinin askıya alındığını, insanların idam edildiğini, hükümetlerin eli ve kolunun bağlandığını, dini ve milli, manevi değerlerinin ayaklar altına alındığını'' ifade etti.

İstiklal Marşı'nın yazarı Mehmet Akif Ersoy'un, ''Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım. Boğamazsam da hiç olmazsa yanımdan kovarım. Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam, hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir aşıkım istiklale. Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale. Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boyunum. Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim. Adam aldırma da geç git diyemem, aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım. Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu. İrticanın şu sizin lehçede manası bu mu?'' şiirini okudu.

AK Parti'li milletvekilleri ve partililer, Erdoğan'ın bu sözlerini alkışladı. Erdoğan, şöyle konuştu:

''İşte biz bunları yapıyoruz. Akif'in dediği gibi; irticanın sizin lehçede manası bu mu? İşte bunlar bize utanmadan, sıkılmadan mürteci yaftası yapıştırmaya kalkıyor. Türkiye hiçbir zaman irticaya prim vermedi ama Türkiye bu irtica kampanyalarına, bu sanal irtica korkusuna çok ama çok ağır bedeller ödedi. Kimi susturmak istedilerse mürteci dediler, kimi dışlamak istedilerse gerici dediler, kimi aşağılamak istedilerse yobaz dediler. Bugün dindar nesil kavramı üzerinde kopartılan fırtına; 31 Mart'ta İstiklal Mahkemeleri öncesinde, Menemen hadisesinde, 27 Mayıs öncesinde, 28 Şubat'ta, AK Parti'nin kapatılması davası öncesinde yürütülen kampanyanın tıpkısının aynısı.

Kusura bakmayın, biz bunları yutmayız. Zira biz siyasi mücadelemiz boyunca bu kampanyaların içinden geçtik. Bu kampanyaları aşarak bugünlere ulaştık. Biz bu yolda elinden irtica bahanesi alındığı için, kimlik bunalımı yaşayan o yazarlarla değil, milletimizle yürüyoruz. Bize milletimizden başka hiç kimse istikamet çizemez. Televizyonlarda, şurada, burada çeşitli oturumlarda, veryansın ediyorlar. Sizin veryansınınız değil, milletimin veryansını önemlidir, onun da ölçüsü sandıktır.

Hem demokrasi diyeceksin, ondan sonra da demokraside 'Başbakan niçin böyle konuşuyor?' diyeceksin. Ben milletimin dili ile konuşuyorum. Milletimizin dilini yakaladığımız için bugün AK Parti buralarda ama siz milletle beraber yürümediniz, milletin dilini anlamadınız, milletin dili ile konuşmadığınız için de on yıllardır iktidar olamadınız, olamayacaksınız. Anayasa'nın 24. maddesini açın okuyun, Anayasa'yı kabul etmiyorsunuz. O zaman da dindar bir insanın çağdaş olabileceğini niçin düşünmüyorsunuz, dindar insandan çağdaş olmaz mı? Hem dindar ham çağdaş olamaz mı bir insan? Bunlar dindarlığı ne zannediyorlar acaba? Bunların dindarlık anlayışı da bu. Bunlar maalesef çağdaşlığı da anlamış değiller.'' 

***

FATİH Projesi, Tablet

Başbakan Erdoğan, FATİH Projesi ile böyle konuşanlara yeni bir ders verdiklerini söyledi. FATİH Projesinin, dindarlığı savunan bir Başbakan'ın kadrosuyla beraber ortaya koyduğu bir proje olduğunu kaydeden Erdoğan, ''İnternet, bilgisayar yeni mi icat oldu? AK Parti iktidarından önce bunlar yok muydu, niçin sizler bunları yapamadınız? Niçin okullarda yavrularınızın önüne bunları koyamadınız?'' diye sordu. 

Bir televizyon kanalında akşam birilerinin, ''Anadolu çocuğu, yoksul kesim üniversiteye gidemiyor'' dediklerini ifade eden Erdoğan, ''Sen öyle zannediyorsun, şimdi Anadolu'nun o yoksul yavrularının eline, tablet bilgisayarları vereceğiz, bunlarla beraber akıllı tahta karşısında yetişen bir nesil üniversitelere gidecek'' dedi.

Müteaahit, Faiz

Erdoğan, birisinin de utanmadan, sıkılmadan, ''AK Parti iktidarı müteahhitler yetiştirmiştir'' dediğini söyleyerek, şöyle konuştu:

''Ne kadar zavallısın sen ya? İşte bunların bakış açısı bu. Hangi dönemlerde nasıl işler yapmış hepsi ortada. Biz işi ehline veririz. İşi ehline verirken de yatırımcıları teşvik ederiz. Belli ellerde sermayenin dolaşmasına da müsaade etmeyiz. Bu da bizim farklı yaklaşımımız. Eğer AK Parti iktidarı büyümede böyle bir patlamayı gerçekleştirdiyse, bunun altında da bu yatıyor. Sizler faizle insanı sömürdünüz, sömürülmesine vesile oldunuz. Bizler yüzde 63'den aldığımız faizi indirdik, indirdik, indirdik; şu anda bizim dönemimizin en yükseği sayılabilen yüzde 10'da kadar düşmüş vaziyette ki bunu kabullenmiyoruz. Daha da inecek, onun da mücadelesini ayrıca veririz. Çünkü, yüzde 10 faizi bile yüksek gören bir iktidarız. Hiç kimse çok bilmiş edasıyla, mürebbiye edasıyla, parmağını sallayarak bize istikamet gösteremez, rota belirleyemez, efendilik taslayamaz. Bizim rehberimiz millettir. Biz milletin önüne parti programı, tüzüğümüz, seçim beyannamesi, Hükümet programı ile çıktık; bizim rotamız,istikametimiz, yöntemlerimiz belli.

'Bu Hükümetin gizli ajandası, gizli niyetleri var, bu hükümet takiye yapıyor' diyerek ensemizde boza pişirilmesine asla ve asla müsaade etmeyiz. Zira bizim iktidarımızda ikna odaları yok Sayın Kılıçdaroğlu. Bu ülkede on yıllar boyunca dindarlara ikinci sınıf muamelesi yapıldı. Namaz kılanlar, oruç tutanlar, sakallılar, başörtülüler, hatta 'selamün aleyküm' diyenler aşağılandı, dışlandı, ötelendi. Dini eserler yasaklandı, camiler kapatıldı, Kuran-ı öğrenmek isteyenlerin, imam hatip okullarına gitmek isteyenlerin yolları kesildi, orta kısımlar kapatıldı.'' 

 

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu